Arzu Demir yazdı | Bu saldırı girişimini hafife almayalım
Deniz Poyraz'ın katledilmesinde görüldüğü gibi, tehdit son derece reel ve güncel. Dolayısıyla milletvekili Tülay Hatimoğulları'na yönelik saldırı girişimi de üzerinden atlanacak bir mesele değil!
Mart 2014 yerel seçimlerinden bu yana yaşanan tüm seçim ve referandumlar gösterdi ki, AKP'yi seçim yolu ile göndermek mümkün değil. Takiyye yaparak girdiği siyaset sahnesinde şiddet ve hile ile seçim sonuçlarını maniple etti ve iktidarda kaldı.
Bugünlerde de, seçim tartışmalarına, Millet İttifakı'nın gündeme getirdiği "her derde deva" güçlendirilmiş parlamenter sistem ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun "Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP'yi meşru bir organ olarak görebiliriz" açıklaması ile başlayan "çözüm" tartışmaları eklendi.
Siyasi arenadaki bu toz duman arasında AKP ve MHP'nin liderlik ettiği faşist şeflik rejiminin karakterini gösteren çok önemli bir olay gerçekleşti.
HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları'na yönelik saldırı girişiminden bahsediyorum. Olay 24 Eylül akşamı Ankara'da yaşandı. Kendilerini "sivil polis" olarak tanıtan iki kişi, Tülay Hatimoğulları'nın evinin zilini ısrarla çalarak içeriye girmeye çalıştı.
"Biz sivil polisiz. Kapıyı açın" cümlesinden başka bir cümle sarf etmediler. Neden geldiklerini, ne istediklerini de söylemediler. Tek amaçları kapıyı açtırmaktı. Kapı açılmayınca yürüyerek evin önünden ayrıldılar.
Tülay Hatimoğulları eğer, o kapıyı açsaydı, HDP İzmir il binasındaki gibi bir saldırı ile karşılaşması hiç de küçük bir olasılık değildi. Bu tür cümleleri yazmak kolay değil elbette. Ancak durum tam olarak böyle. Tülay Hatimoğulları, o kapıyı açmayarak kendisine yönelik bir saldırının önüne geçebildi ve bugün bu sayede hayatta.
HDP'nin 28 Eylül günü düzenlediği basın toplantısında saldırı girişiminin sonrasına dair verdiği bilgiler de işin ucunun faşist şeflik rejimine uzandığını gösteriyor. Hatimoğulları ve HDP, önce polise ve TBMM'ye başvuru yaptı. 27 Eylül Pazartesi günü de savcılığa suç duyurusunda bulundular.
Tülay Hatimoğulları savcılık sürecine ilişkin şunları söyledi: "Avukatımız başvuru dilekçesini vermek için adliye binasında 7-8 savcı dolaşıyor. En son dilekçeyi vereceği nöbetçi savcı ‘Ben nöbetçi değilim' diyor. Bunun üzerine avukatımız, nöbet çizelgesini savcının önüne koyuyor ve savcı bu durumda başvurumuzu almak zorunda kalıyor."
Tülay Hatimoğulları, Emniyet Müdürlüğü'ne "Neden hala susuyorsunuz?" sorusunu da yöneltti. Bu arada dün saat 10.30 itibariyle Emniyet Müdürlüğü'nden hala herhangi resmi bir açıklama gelmemişti.
AKP'nin ortağı MHP ile birlikte 20 Temmuz Suruç katliamından bu yana iktidarda kalmak ve faşist rejimini tahkim etmek için neler yaptığına hep birlikte tanık olduk.
Sadece siyasi soykırım saldırıları ve 15 Temmuz darbe girişiminden OHAL ve KHK düzeni çıkarmak değil, DAİŞ eliyle gerçekleştirdiği kitle katliamları, özyönetim direnişi günlerinde bu kez cihatçı çete gruplarına ihtiyaç duymadan doğrudan devletin silahlı güçleri ile yarattığı vahşet bodrumları. Tüm bunlara ek olarak uzunca bir süredir faşist rejimin, suikastları devreye soktuğu yazılıp çiziliyordu.
Kontrgerilla örgütü SADAT üyesi Onur Gencer'in HDP İzmir il binasında Deniz Poyraz'ı 17 Haziran'da katletmesinin üzerinden uzun bir zaman geçmedi. O gün kalabalık bir toplantıyı basarak katliam yapmak için HDP binasına gelen faşist katilin, teslim olma seremonisi sırasında polisler tarafından nasıl sırtının sıvazlanıp kollandığını hep birlikte gördük.
Hrant Dink'i katleden Ogün Samast'ın arkasına Türk bayrağı asılarak polislerin poz vermesi olayında olduğu gibi, Onur Gencer'in kollandığı görüntü de katili ve katliamı iktidara bağlıyordu.
Sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da değil; suikast timlerinin Avrupa kentlerinde de görevlendirildiği, özellikle Almanya ve Avusturya'da yapılan kimi operasyonlarla açığa çıktı.
Örneğin Feyyaz Öztürk adlı kişi, MİT tarafından kendisine Avusturya Yeşiller Partisi eski Milletvekili Berivan Aslan'ı öldürme görevini verildiğini polise itiraf etti. Almanya'nın Düsseldorf kentinde birkaç gün önce bir otelde gözaltına alınan kişinin üzerinde silah ve isim listesinin bulunduğunu Alman basını yazdı.
Daha öncesi de var elbette; PKK'nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız ile Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez, 9 Ocak 2013 tarihinde MİT tarafından Paris'te katledildi.
Ortalıkta "listelerin" dolaştırılmasının, tıpkı kitle kıyımlarında olduğu gibi bir şok ve korku dalgası ile teslim alma amacı taşıması muhtemel.
Ancak Deniz Poyraz'ın katledilmesinde görüldüğü gibi, tehdit son derece reel ve güncel. Dolayısıyla milletvekili Tülay Hatimoğulları'na yönelik saldırı girişimi de üzerinden atlanacak bir mesele değil!