Arzu Demir yazdı | Bu, faşist rejimi restorasyon planıdır
Sağından soluna bu 6 burjuva partinin gündemlerinde Kürt halkının talepleri yok, Kürt sorunu yok. Gördük ki kadınlar ve talepleri de yok. Örneğin, kadınların ana talebi olan ve hala uğruna mücadele ettikleri İstanbul Sözleşmesi yok. Kameraların karşısına geçip yaptığınız duygusal "kadın dostu" açıklamalarınızın hiçbir anlamı yok. Kürt halkının dostu değilsiniz. Bunu biliyoruz. Biz kadınların da değilsiniz!
6 burjuva partinin haftalardır propagandasını yaptıkları "güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakat metni", post-modern darbenin yıl dönümü olan 28 Şubat'ta açıklandı.
Sonuç şaşırtmadı.
Neden mi?
Çünkü, 2015 Çöktürme Planı'ndan itibaren Erdoğan'ın saray faşizmini inşa etmesine, söz konusu ittifakın en büyük partisi CHP, koltuk değnekliği yaptı. Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbesinin ardından Yenikapı'da faşist şef Erdoğan ile "rejiminin bekasının korunması" için birlik pozu verdi.
5 Haziran Diyarbakır, 20 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamları ile Cizre-Sur vahşeti, yeni tipte faşist rejimi inşada kilometre taşlarıydı ve tüm bunların sorumlusu Erdoğan ve rejimiydi. Gün gibi ortada olan bu gerçek karşısında CHP bir parti olarak gerekeni yapmadı. Ayrıca o kanlı günlerin başbakanı olan Davutoğlu, katliamları gerçekleştiren DAİŞ çeteleri için "öfkeli çocuklar" deyip devlet adına kol kanat gerdi. Bunları unutmadık.
CHP, Güney Kürdistan ve Rojava'yı işgal tezkerelerine -son tezkere hariç- onay verdi. Bu savaş tezkerelerinin rejimin her zayıfladığı anda kullandığı can simidi olduğu ortadayken, her seferinde "Evet" diyerek Erdoğan iktidarını güçlendirdiler.
Bugün "güçlendirilmiş parlamenter sistem" diyerek boy gösteren CHP, saray faşizminin parlamentoyu etkisizleştirmesine en büyük katkıyı vermiş partidir. HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın da içinde olduğu milletvekillerinin rehin alınmasına "evet" dediler. Çok sevdikleri "parlamenter sistemin" altına konulan bir dinamit değil miydi HDP'lilere yönelik 4 Kasım darbesi?
O gün bu siyasi darbeye "Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz" diyenlerin elbette, yerlere göklere sığdıramadıkları "güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakat metni"nde de Kürt halkının taleplerine kulaklarını tıkayarak, faşist düzenin bekası için inkarcı soykırımcılığa devam edeceklerini biliyorduk. Metinde yer alan "Seçimle gelenin seçimle gitmesi güvence altına alınacak, yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son verilecektir" vaadinin de HDP seçmeninin oyunu almaya dönük bir seçim hilesi olduğu ayan beyan ortada.
İttifakın parçası olan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan geçtiğimiz Eylül ayında yaptığı anadili açıklaması ile gündem olmuştu. "Ülkemizde hala anadili hakkı tartışılıyorsa bir mesele var demektir. Bu meselenin adı da Kürt meselesidir" demişti. Ancak bu sözün de bir şov olduğu görüldü. 21 Şubat Anadili Günü'nü geride bırakalı birkaç gün olurken, Kürt halkının en doğal ve temel hakkı olan "anadilinde eğitim" talebinin adı bile metinde yer almadı.
Politik özgürlüğün önündeki en büyük engel, her türlü hak aramanın karşısına çıkardıkları Terörle Mücadele Kanunu. Bolca demokrasi ve özgürlük vaat edilen söz konusu metinde, bu gerçeğin de üzerinden atlandı.
Sağından soluna bu 6 burjuva partinin gündemlerinde Kürt halkının talepleri yok, Kürt sorunu yok. Gördük ki kadınlar ve talepleri de yok. Örneğin, kadınların ana talebi olan ve hala uğruna mücadele ettikleri İstanbul Sözleşmesi yok.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Kasım ayında yaptığı açıklamada, iktidarlarının ilk haftası içinde İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden yürürlüğe koyacaklarını söylemişti.
Neymiş?
Kocaman bir yalanmış!
İYİP Genel Başkanı Meral Akşener de İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanmasının 10. yılı dolayısıyla kamera karşısına geçerek, "Kadınları, çocuklarımızı ve ailemizi korumak için yeniden; 'İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!' diyebiliriz. Yeter ki vazgeçmeyelim, biz vazgeçmeyeceğiz" demişti.
Neymiş!
Kocaman bir şovmuş!
Hatırlatayım, faşist Meral Akşener'den kadın hakları savunucusu, aktivisti yaratmaya kalkanlar da olmuştu.
Ancak olmaz! Deveye hendek atlatmak, Meral Akşener'den bir kadın aktivist yaratmaktan daha kolaydır.
Çünkü cinsiyetçi ya da kadın düşmanı olmamak için öncelikle faşist ve ırkçı olmamak gerek.
En son Ukrayna savaşının ardından Ukraynalı ve Rus kadınlarla ilgili sosyal medyada yapılan mide bulandırıcı paylaşımlar bir kez daha bu gerçeği gözler önüne serdi. Faşist isen kadın haklarını savunamazsın. Savunursan da şov yapmış olursun, kimseyi inandıramazsın!
İstanbul Sözleşmesi, faşist şef tarafından uygulamadan kaldırılmadan önce, Saadet Partili Oğuzhan Asiltürk, "müjde"yi vermişti. Erdoğan'la yaptığı görüşmenin ardından "Kaldırılacak" demişti.
Taraftarları sosyal medyada yazıyorlar, "Yok efendim, adım adım olacakmış", "Bir anda tüm yemekler masaya getirilmezmiş."
Oldu!
Sizin keyfinizi bekleyene kadar ölelim gitsin.
Zaten kalan "sağlar" sizindir.
Ancak biz "sizin" olmayacağız. "Kadına yönelik şiddetle etkin şekilde mücadele edilecek" diyerek oy avcılığına düştüğünüz kadınları ikna edemezsiniz. Kaldı ki, mutabakat metninin açıklandığı salonda bu ittifakın taraftarı kadınlardan da "İstanbul Sözleşmesi nerede?" serzenişleri yükseldi.
Kameraların karşısına geçip yaptığınız duygusal "kadın dostu" açıklamalarınızın hiçbir anlamı yok.
Kürt halkının dostu değilsiniz. Bunu biliyoruz.
Biz kadınların da değilsiniz!
Olamazsınız.
İyi Parti'nin vekilleri, vekilimiz Semra Güzel'in dokunulmazlığının kaldırılmasının ardından "zafer pozu" vermiş.
Kendilerine yakışanı yapmışlar.
O zaman erkek egemen dünyanın tüm yükünü çeken, faşizmin zulmüne uğrayan kadınlar da kendilerine yakışanı yapacaktır.
Bir kadın katliamının ardından "iyi hal indirimi" almak için iki dirhem bir çekirdek giyinen erkekler gibisiniz. Gözümüzü boyamaya çalışıyorsunuz. Başaramayacaksınız.
Geçmişinizi unutmadık.
Bugününüzü biliyoruz.
Vaat ettiğiniz geleceği görüyoruz.