Arzu Demir yazdı |Aysel Tuğluk'un mücadelesi bizim hafızamızdır!
DTP ve DTK eşbaşkanlığından milletvekilliğine, Sayın Öcalan'ın avukatlığından Kobanê direnişi günlerinde sınırda tuttuğu nöbete, Aysel Tuğluk'un tüm bu mücadelesinin ezilenlerin, kadınların, bizlerin hafızasının bir parçası olduğunu unutmayalım.
Anlaşılıyor ki, Aysel Tuğluk da devletin hasta tutsaklara yönelik intikam saldırısının hedefinde. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 8 ay süren ve 9 uzman doktorun yer aldığı kapsamlı bir muayenenin ardından verilen "Hapishane de kalamaz" raporuna rağmen, Adli Tıp Kurumu'nun çok kısa sürede yaptığı görüşme sonucunda verdiği "Hapishane de kalabilir" raporu ile hala rehin tutulmasının başka bir açıklaması yok.
Avukatı Reyhan Yalçındağ'ın yaptığı açıklama ile Aysel Tuğluk'un sağlık durumunun geldiği aşamayı öğrendik.
"Şöyle düşünün; her birimizin bir günde yapması gereken aktiviteler var. Bunun içine yeme, içme, öz bakım, konuşma, yazma, okuma girmez mi? Bunların içerisinden bazılarını çıkardığınızda geriye ne kalır? Kimsenin yardımı olmadan bir başına kalamayacak bir insan kalır" sözleriyle durumunu özetliyor.
Birkaç ay önce basında yer alan "Sağlık durumu iyi değil. Ancak hapishanede durumu daha ağır hasta tutsaklar olduğu için kendisi ile ilgili açıklama yapılmasını istemiyor" şeklindeki açıklamanın detaylarını yeni öğreniyoruz.
Hafızasını yitiriyor özetle. Bu durumda yapılması gereken şey Aysel Tuğluk'un tahliye edilmesi. Sevdiklerinin, ailesinin yanında ömrünün geri kalan kısmını sürdürmesi.
Ancak faşist şeflik rejimi, karakterine uygun olarak bu insani durumu gerçekleştirmemek için elinden geleni yapacaktır. Buna kimsenin şüphesi yok.
Aysel Tuğluk kendine has tarzıyla hem Kürt siyasi hareketi, hem insan hakları mücadelesi, hem de kadın hakları mücadelesinin içinde aktif olarak yer aldı. Önemli sorumluluklar yüklendi.
Eşbaşkanlığın Kürt halkı içinde de kabul görmediği, hatta "yenge başkan"* olarak görüldüğü bir dönemde ağır bir sorumluluk olarak Demokratik Toplum Partisi'nin eş genel başkanlığı görevini üstlendi. Üstelik; siyasetin önemli ismi Ahmet Türk ile birlikte.
Devletin Aysel Tuğluk'a yönelik bu intikamcı tutumunda üstlendiği eşbaşkanlık görevi de önemli bir yerde duruyor.
Annesi Hatun Tuğluk'un cenazesine yönelik o saldırı da Aysel Tuğluk'u cezalandırma amaçlıydı. Kendisine yaşatılan acıyı "Beni ikinci kez yaktılar, tıpkı Madımak gibi" sözleriyle tanımlamıştı. Avukatı Reyhan Yalçındağ, bu acının O'nu nasıl değiştirdiğini, yıktığını "Gün be gün Sayın Tuğluk'un bu etkiden kurtulamadığını, üzerinde kalıcı etkiler bıraktığını gözlemledik" sözleriyle anlatıyor. Çok doğru olarak Aysel Tuğluk'un yaşadığı hafıza kaybının nedeninin, annesinin cenaze töreninde yaşananlar olduğunu belirtiyor.
Bir kez daha fail olarak karşımıza faşist şeflik rejimi ve onun tetikçileri çıkıyor.
DTP ve DTK eşbaşkanlığından milletvekilliğine, Sayın Öcalan'ın avukatlığından Kobanê direnişi günlerinde sınırda tuttuğu nöbete, Aysel Tuğluk'un tüm bu mücadelesinin ezilenlerin, kadınların, bizlerin hafızasının bir parçası olduğunu unutmayalım.
Kısa bir süre önce Aysel Tuğluk ile birlikte aynı hapishanede rehin tutulan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Diyarbakır Barosunda yakınları için adalet nöbeti tutan ailelere bir mesaj göndermişti. Ailelerin direnişini, "Bizim sesimiz oluyorsunuz" diyerek selamlarken, kamuoyuna da şu çağrıyı yapmıştı: "Hasta tutukluların serbest bırakılması için demokratik mücadeleyi yükseltelim, büyük insanlık değerleri etrafında kenetlenelim."
Aysel Tuğluk elbette kendisine bir ayrıcalık tanınmasını istemiyor. Zaten günlerdir bu konuda bir açıklama yapılmasını istemedi. O'nun bu ahlaki tutumuna, inceliğine tanığız.
Ancak Aysel Tuğluk'u faşizmin elinden çekip almak bir ayrıcalık değil, hafızasını kaybeden bir kadın devrimcinin mücadelesine ve kendi toplumsal hafızamıza da sahip çıkmak olacaktır.
"Aysel Tuğluk için adalet" talepli mücadelenin hızla büyümesi çok önemli. Ayrıca Diyarbakır'da ailelerin, İstanbul'da Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi'nin hasta tutsaklar için yürüttüğü mücadelenin içinde yer alarak, neredeyse insanlık ailesinin bir parçası olarak bizim de sınav yerimiz olan hasta tutsaklar konusunda bir adım atmış olabiliriz.
*Ahmet Türk, MA'da 1 Ekim'de yayınlanan röportajında durumu tanımlamak için bu kelimeyi kullanıyor. İlgili haber için link