Arzu Demir yazdı | AKP'nin Alevi, CHP'nin başörtüsü 'açılımı'
Türk devletinin kuruluşundan bu yana, Kemalistler de, İslamcılar da kadınların, başını örtme ya da açması ile ilgili olarak hep "devlet baba" ve onun kurumlarını karar merci olarak gördü. Başörtüsünü bir sorun haline getiren de zaten bu yaklaşımdı.
Memleket seçim süreci sathına girerken, AKP, Alevi, CHP de başörtüsü "açılımı"na sarıldı.
Faşist şef Erdoğan, Kadıköy'de Şahkulu Sultan Dergahı'nın açılışı sırasında "müjdesi"ni verdi. Buna göre, Cemevleri Daire Başkanlığı kurulacak, cemevlerinin masrafları karşılanacak ve isteyen Alevi dedelerine de Cemevi Başkanlığı bünyesinde kadro verilecek.
İktidarın bir süredir bu konuda bir hazırlık yaptığı zaten biliniyordu. Çünkü, faşist şef, adeta kadrolarını, "Alevilerin sorunlarını dinlemek" gerekçesiyle cemevlerine salmıştı.
Halbuki, 2009-2010 yıllarında çalıştaylar düzenleyerek Alevileri "dinlemişlerdi".
Ayrıca Aleviler, 2008 yılından bu yana on binler halinde defalarca meydanları doldurarak, demokratik taleplerini gür ve kararlı bir şekilde dile getirmişlerdi.
Eşit yurttaşlık, zorunlu din derslerinin kaldırılması, cemevlerine ibadethane statüsünün verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılması, Alevi toplumunun taleplerinin başında geliyor.
Saray rejim ise ayan beyan ortada olan bu talepleri içerecek, düzenlemeler yapmak yerine, "kadro" ve "para yardımı" ile Alevileri mücadeleden ve taleplerinden vazgeçirmeye çalışıyor. Elbette, bu vaatlere inanan kesimler olabilir. Ancak bu durum, Alevi toplumunun ezici çoğunluğunun "devletin Alevisi olmayacağız" kararlılığını değiştirmez.
HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis grup toplantısında, iktidarın bu yeni Alevi planını eleştirirken, "kayyum" benzetmesi yaptı, "Şimdi de Alevi kurumlarına kayyum atanıyor" dedi. Gerçekten de durum bu: İktidar "kendi Alevisini" yaratma konusunda bir adım daha atıyor.
Faşist şeflik rejiminin, Alevi toplumu ve talepleri karşısındaki tutumunu gösteren en tipik örnek, Sivas Katliamı karşısında aldığı tutumdur. 2 Temmuz 1993 tarihinde katliamın gerçekleştiği Madımak Oteli'nin bir müze haline getirilmesi talebi bile bugüne kadar karşılanmadı. Devletin fail olduğu tüm davalarda yaşanan "cezasızlık" pratiği, Sivas Katliamı davasında da yaşandı. Ayrıca, davanın zaman aşımı ile kapatılması karşısında faşist şef Erdoğan'ın duyduğu sevinci, "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun" cümlesiyle dile getirdiğini de hatırlayalım.
Özetle, Alevi halkının, "Madımak Oteli müze yapılsın" talebini bile karşılamayan iktidarın, bu Alevi "açılımı" da, bir yandan seçime yönelik olarak bir adım olurken, diğer yandan da "devletin Alevisi" yaratma çabasından başka bir şey değil.
Diğer yandan, bir elmanın iki yarısı gibi, CHP'den de "başörtüsü" açılımı geldi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun "başörtüsü" ile ilgili olarak "Bu hakkı yasal güvenceye alacağız. Bunu bir tartışma konusu olmaktan tümüyle çıkartacağız" açıklamasının ardından bir yasa teklifinin Meclis'e sunulduğu duyuruldu. Erdoğan ise CHP'nin bu adımına, "Dürüstsen, samimiysen, gelin çözümü anayasa düzeyinde karşılayalım" yanıtını verdi. Ardından da "Hatta bununla kalmayalım kadının ve erkeğin birlikteliğinden oluşan aile kurumumuza da güçlendirerek ilave değişikler de yapalım" dedi. İktidarın, "aile kurumunu güçlendirecek" değişikliklerinin, Medeni Kanun'da kadınların lehine yer alan düzenlemelerin gasbı anlamına gelebileceğine dair ilk uyarılar kadın örgütlerinden geldi. Şimdilik, bu konuyu geçelim.
CHP'nin 3 maddelik teklifin birinci maddesinde özetle, "kamu kurum ve kuruluşlarında kadınların, meslekleri için gerekli cübbe, önlük ve üniforma gibi kıyafetlerin dışında kıyafet giymeye ya da giymemeye zorlanamayacağını" belirtiliyor. CHP liderinin daha önce yaptığı "helalleşme" açıklamasının bir devamı olan bu adımın, seçim öncesine gelmesi, elbette tüm "samimiyiz" açıklamalarını boşa çıkartıyor.
Bu arada Erdoğan'ın anayasa değişikliği açıklamasına, Kılıçdaroğlu, oldukça uzak bir diyardan, ABD'den yanıt verdi, "Erdoğan kim, anayasa, aile kim... Onunla ne aile konuşulur ne anayasa. Bu konu kapanmıştır" dedi.
CHP de başörtüsü önerisi ile, bedenleri ile ilgili karar verme hakkını yine kadınlara bırakmayarak, bunu yine bir devlet otoritesine bağlıyor. Bu yasa teklifi de, "kadın bedenini" iktidar mücadelesi alanı olmaktan çıkartmıyor. Tıpkı AKP'nin yaptığı gibi. Başörtülü kadınların büyük desteği ve oyu ile iktidar olan AKP, 2006-2014 yıllarında 4 ayrı yasal düzenleme yaptı. 2013 yılında, seçilmiş olan milletvekillerinin Meclis Genel Kurulu'na başörtülü katılmasına izin verildi.
Türk devletinin kuruluşundan bu yana, Kemalistler de, İslamcılar da kadınların, başını örtme ya da açması ile ilgili olarak hep "devlet baba" ve onun kurumlarını karar merci olarak gördü. Başörtüsünü bir sorun haline getiren de zaten bu yaklaşımdı.
CHP'nin bu son adımı da başörtüsü konusunda klasik devlet refleksinin çok da uzağında kalmıyor.