22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | 8 Mart alanlarının tablosu ve mesajı

Kadın özgürlük mücadelesi bu 8 Mart'ta da Saray faşizmi karşısında geri adım atmayacağını, mevzilerini koruma kararlılığında ve iradesinde olduğunu gösterdi.

Geçen yılki 8 Mart'la bu yılki 8 Mart arasına dünyayı sarsan bir koronavirüs salgını girdi. Bu bir yıllık süre içinde, evlere dönmek zorunda bırakılan kadınlara yönelik erkek şiddeti, cinsiyetçilik, ayrımcılık, emek ve beden sömürüsü arttı. Salgını gerekçe yapan devletler, ezilenler üzerindeki baskılarını artırdı, Fransa örneğinde olduğu gibi "güvenlik" adı altında uygulanan baskıcı politikaları yasallaştırdılar. AKP iktidarı da faşizmi tahkim etmek için salgını her bakımdan fırsata çevirdi. İnfaz düzenlemesinden bekçilere geniş yetkiler veren yasaya, baro yasasından sosyal medya yaptırımlarına kadar çok sayıda tasarıyı yasallaştırırken, ilk başta da sokağı yasakladı. Ancak Saray faşizminin bu genel yasakçı uygulamalarına rağmen kadınlar, sokakları terk etmedi.

İktidar, İstanbul'da Taksim, Ankara'da Kızılay'ı polis işgali altında tutarak kadınlara yasaklama politikasını sürdürürken, bu yıl genel olarak yasaklama yoluna gitmedi. Bunu, iktidarın kısa bir süre önce açıkladığı "İnsan Hakları Eylem Planı" ve yeni bir anayasa tartışması ile birlikte düşünmekte fayda var. Eğer 8 Mart yürüyüşü yasaklanmış olsaydı, buna rağmen kadınlar yine Taksim'de buluşacak, polis saldırısına direnecekti. Bu görüntüler, iktidarın insan hakları ve demokrasiye ilişkin açıklamalarının demagojik rol oynama imkanını tamamen boşa çıkartırdı. Bu durum iktidarın içindeki saflaşmayı da derinleştirici bir etki yaratabilirdi. Kadın hareketinin İstanbul Sözleşmesi direnişi AKP içinde de bir tartışma yaratmıştı. Bununla birlikte düşünüldüğünde, yasaklamama kararında kadınların sokakları terk etmeyen iradesinin etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

8 Mart alanlarında kadın katillerinin yargılanması, İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması, İmralı tecrit politikasının son bulması, ekonomik krizin yükünün kadınlara yüklenmemesi, regl izninin uygulanması, 8 Mart'ın ücretsiz izin olması, esnek çalışmaya son verilmesi, ücret artışı, LGBTİ+'lara yönelik nefret söylemine son verilmesi gibi talepler, dövizlerde, pankartlarda, sloganlarda, açıklamalarda yer aldı. Çıplak arama işkencesini ifşa eden kadınlara "Onurlu, ahlaklı kadın bir yıl beklemez" diyen AKP'li Özlem Zengin'e, "Erkek devlet tacizini hazır olduğumuzda ifşa ederiz" dövizi ile yanıt verdi. "Buradayız, korkmuyoruz, susmuyoruz", "Bu gelen isyanın sesi" gibi dövizler ile Saray faşizmi karşısında biat etmeyeceğini gösterdi. Koronavirüs önlemlerine yanıt olarak bu yıl da "Erkeklik koronadan daha öldürücü" sözü ile yanıt verildi. Toplamda ise AKP'nin kadınların cinsel özgürlüğüne yönelik baskı, saldırı ve politikalarına yönelik itiraz öne çıktı.

Bu yıl da özellikle bütün 8 Martların ortak özelliği coşkunun yüksek olması oldu. Batı kentlerinde eylemlere katılımın kitleselliği, iktidar ve koronavirüse rağmen belli bir düzeyde korundu. Konya, Kütahya, Osmaniye ve Trabzon'da da eylemlerin yapılması, yaygınlığa dair önemli bir veri sundu. Kuzey Kürdistan kentlerinde önceki yıllara ve 25 Kasım'a göre daha sınırlı kentte sokağa çıkıldı. Ancak Van ve Diyarbakır'daki katılım ise önceki yıla göre yüksekti.

Politik söylemleri ve duruşları transları; LGBTİ hareketi içinde öne çıkardı. Feminist hareket ile trans hareket arasında devam eden "Trans dışlayıcı radikal feminizm" (TERF) tartışması gece yürüyüşlerinde taşınan dövizlere de yansıdı. Bu yılın ayırtedici özelliği ise AKP-MHP iktidarının LGBTİ+'lara yönelik çok özel bir nefret ve tecrit politikasını uygulaması oldu. LGBTİ+'ları polis, 5 Mart'ta Kadıköy'deki miting alanına sokmak istemedi. Kadınlar toplu halde polis arama noktasına giderek, LBGTİ+'ları alana aldı. Eylemin ardından da polis şiddetine maruz kaldılar, bindikleri taksiden indirilerek gözaltına alındılar. Adana'da da gökkuşağı bayrakları yasaklandı. Bu düşmanlıkta, iktidarın heteroseksist karakterinin yanı sıra, Boğaziçi Üniversitesi'nde kayyum rektöre karşı süren direnişte LGBTİ+'ların varlığının etkisi olduğu da bir gerçek. Ancak iktidarın tecrit etme politikasına kadınlar, tüm alanlarda gökkuşağı bayraklarının taşıyarak yanıt verdi.

8 Mart'a damgasını vuran bir başka şey ise; Devrimci Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Burcugül Çubuk, Sosyalist Kadın Meclisleri Genel Meclis Üyesi Gamze Toprak ve Özgür Genç Kadın Merkezi Koordinasyon Üyesi Hivda Selen'in yaptığı eylem oldu. Ev hapsi ile mücadeleden uzak tutulmaya çalışılan bu üç devrimci kadın, Saray yargısının kararını tanımadılar. "Mücadelemiz eve sığmaz" diyerek önce evden çıktılar, 8 Mart Taksim yürüyüşüne katıldılar. Ardından da ayaklarındaki elektronik kelepçeleri çıkardılar. Bu eylem, bir yandan iktidarın yeni dönem cezalandırma politikasına karşı bir direnişin fitilini ateşlerken, diğer yandan tüm kadınlara cesaret ve güç verdi. Eylem, birleşik mücadelenin aşamayacağı hiçbir engelin olmadığını da gösterdi.

Özetle, kadın özgürlük mücadelesi bu 8 Mart'ta da Saray faşizmi karşısında geri adım atmayacağını, mevzilerini koruma kararlılığında ve iradesinde olduğunu gösterdi.