Arzu Demir yazdı | 23 Kasım gecesi neyi gösterdi?
Bu büyük yıkımın, yoksulluğun, açlığın her türlüsünü yaşayan ezilenler, kendi gücünün farkına varırsa, o Saray'ı bir günde değil, birkaç saatle yerle bir edecektir.
Bu satırlar 23 Kasım gecesi eylemlerin sürdüğü saatlerde kaleme alınıyor. Eylemlerin nasıl ve ne zamana kadar devam edeceği de bilinmiyor. Hatta gecenin nasıl bir sabaha evrileceğini kestirmek bile zor.
Ancak her ne olursa olsun, 23 Kasım ışıklı güzel bir gece.
Cesaret verici. Saray rejiminin gerek yoksullaştırma saldırısı gerekse de faşist terör ile halkın üzerine bir karabasan gibi çöktüğü bir zaman diliminde geceyi aydınlattı.
Tencere, tavalarla çıkartılan sesler, sloganlar, ıslıklar, zılgıtlar, alkışlar, mutlak sessizlik isteyen Saray'a, emin olun ki Haziran günlerini hatırlattı. Zaten Gezi'nin hayaleti, ne faşist şefin ve bakanı SS'in ne de halkın aklından çıktı.
Önce tabloyu netleştirmek için, 23 Kasım gecesi nerelerde eylemler yapıldığına bir bakalım.
ESP Genel Merkezi'nden aldığım bilgiye göre, İstanbul'un Hisarüstü, Kurtuluş, Şişli, Hacıhüsrev, Kadıköy Yeldeğirmeni, 1 Mayıs, Nurtepe, İkitelli, Sarıgazi, Fatih, Esenyurt ve Kocamustafapaşa semtlerinde sokaklara çıkıldı.
İzmir'de Şirinyer ve Bornova'da, Ankara'da Batıkent, Esat ve Çankaya ile ODTÜ'de eylemler yapıldı.
Eskişehir ve Samsun'da da eylemler yapıldı. Dersim ve Amed'de ise ses çıkarma eylemleri oldu.
Sokağa çıkanların ağırlığını gençler oluşturdu. Örgütlü, öncü güçlerin eylemleri olarak başladı.
Ankara'da Esat ile İstanbul'da Yeldeğirmeni ve Kurtuluş'daki eylemler ise daha kitleseldi. Bu üç yerde devrimci güçlerin yanı sıra halkın katılımı da belirgindi.
Hemen hemen tüm bölgelerde ise halk pencere ve balkonlardan tencere- tava ile ses çıkartarak eylemlere katıldı, destek verdi. Sarıgazi'de polis saldırısı ile BMG'liler gözaltına alındığında bu kez çevredeki halk eyleme başladı.
Bunlar ilk gecenin verileri.
24 Kasım günü için de birçok yerde eylem çağrısı yapıldı.
Bu eylemleri öncü ajitasyon eylemleri olarak değerlendirmek yerinde olur.
Bu öncü eylemler, ekonomik yıkıma karşı büyük kitlelerin aktif savunmaya geçişinin habercileri, işaret fişekleri ve hazırlayıcıları olabilir. Gezi-Haziran onur ve özgürlük başkaldırısının benzeri, ya da onu da aşan bir büyük halk hareketini açığa çıkartan bir katalizör, bir tetikleyici de olabilir.
Hafızamızı yoklayalım. Haziran ayaklanması da, o günlerde Taksim Dayanışması'nda temsilini bulan öncü örgütlü güçlerin, Gezi Parkı'nda iş makinelerinin karşısına dikilmesi ile başlamıştı.
Taksim Parkı'nda başlayan tepki, coğrafyamız emekçilerinde, halklarında birikmiş büyük öfke ve tepkiyi açığa çıkartmış, halkın onur ve özgürlük isyanına dönüşmüştü.
Ekonomik krizi içinde geçmekte olduğumuz sürecin başkaca verileri ile birlikte düşündüğümüzde, muhaliflerin ortaklaştığı nokta; AKP-MHP iktidarının gidici olduğu.
Ancak birleştiren bir faktör olan bu varsayımın nasıl gerçeklik kazanacağı sorusu ayrıştıran oluyor.
"Nasıl gidecek?" sorusunun yanıtını verirken, seçim düşü görmek, halkı yine sonu belirsiz bir umuda mahkum etmekten başka bir anlamı olmaz.
Her kitlesel eylem sürecinde olduğu gibi, bu eylemlerde de "eve dönelim" diyen bedhahlar olacaktır. Onlar da, Saraylılar gibi tarihin çöplüğünü boylayacaklar listesine eklenmeli.
Öncü eylemlerde öne çıkan slogan; "Hükümet istifa" oldu. "AKP istifa" da dahil gibi sloganlar, tarihin bu anında bir siyasi kararlılık içermiyor. Halkın öfkesinin yönelmesi, yöneltilmesi gereken merkezin Saray, yani faşist şef, yani faşist şeflik rejimi olduğu apaçık. "Sarayı başınıza yıkacağız", ya da "Saray iktidarına karşı genel grev genel direniş" gibi sloganlar öne sürülebilir.
Bu dönemde ihtiyaç duyulan en önemli şey; halkın gücüne güvenmesi.
Bu büyük yıkımın, yoksulluğun, açlığın her türlüsünü yaşayan ezilenler, kendi gücünün farkına varırsa, o Saray'ı bir günde değil, birkaç saatle yerle bir edecektir.
Dönemin belki de reçetesi; birleşik halk direnişidir.
Bu noktada Birleşik Mücadele Güçleri'nin "Sokaklarda birleşirsek kazanırız" sloganı tam da zamanın ruhuna denk düşendir.
Bir iki gün önce Saraylılardan biri olan Zülfü Demirbağ, halkın açlığı ile "Normal şartlarda ayda bir kilo, iki kilo et yiyorsak, yarım kilo yeriz. Domates iki kilo alıp, yarısını yiyelim ki dikkatli kullanmadığımız zaman çöpe gidiyor" diye alay etti.
Ondan önce başka bir Saraylının taktığı atkı ile gözlüğün, bir işçinin asgari ücretinin 3-4 katı olduğu açığa çıktığında da halka hakaret etti.
Tüm bu açgözlülerin, hırsızların, kan emicilerin kurdukları Saraylarını başlarına yıkma zamanı geldi.
Kendileri bolluk içinde yaşarken bizleri mahkum ettikleri bu sefaletin hesabını sormak hem bir gereklilik hem de bir zorunluluk.
Yarın 25 Kasım var.
Saray faşizmine karşı önemli bir direniş dinamiği olan kadınların, erkek şiddeti ile erkek devlet şiddetine karşı isyan günü.
23 Kasım eylemleri elbette, 25 Kasım'ın kaldıracı oldu. Kadın yoksulluğunun yanı sıra iktidarın halkı mahkum ettiği bu yoksulluk, açlık ve işsizlik girdabına karşı kadın öfkesinin 25 Kasım'da öne çıkması ile rejime yönelik direniş büyümüş olacaktır.
25 Kasım da faşist şeflik rejimine karşı isyan bakımından büyük bir gün olacak.