22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı |1 Mayıs ve işgale karşı çıkmak

Kürt halkı ağır bir saldırı altındayken Türk işçi ve emekçilerin geleceğinin olamayacağını ısrarla anlatmak zorundayız. 1 Mayıs alanları ne güne duruyor?

Türk devletinin, KDP ortaklığı ile Güney Kürdistan'da başlattığı yeni işgal saldırısının tarihsel ve güncel neden ve hedefleri neler?

Bu saldırganlığın birinci ve başat amacı; Kürt halkının tüm kazanımlarını, statüsünü, örgütlü gücünü yok ederek köleliğe mahkum etmek. Özellikle 2015 yılının Temmuz ayından bu yana Türk devleti, askeri, siyasi, ekonomik tüm araçlarını devreye sokarak her alanda büyük bir tasfiye saldırısı yürütüyor. Hatırlayacaksınız, 2021 yılının 24 Nisan günü, NATO ve KDP'nin de desteğini alarak, geniş bir askeri saldırı başlatmıştı. Birkaç haftada amaçlarına ulaşacaklarını duyurmuşlardı, "Müjdeler vereceğiz" demişlerdi. Ancak olmadı, muratlarına ulaşamadılar. 17 Nisan'da başlayan yeni işgal saldırısı, bir yıl önceki 24 Nisan saldırısının devamı. Bu son saldırı ile birlikte Rojava'ya yönelik saldırılar da artış gösterirken, Şengal'deki halkın özerk demokratik kurumları da Irak ordusu tarafından hedef alınıyor. Şengal'e teslimiyeti dayatan ve Bağdat ile Hewlêr arasında imzalanan anlaşmanın mimarlarından birinin Türk devleti olduğu sır değil. Son bir haftadır yaşananlar, bu yönüyle Türk devletinin varlık sebebi olan stratejik yok etme politikasının bir sonucu.

İkincisi; daha güncel gelişmeler ile bağlantılı. Bu gelişmelerin bir ucu dış politikaya, bir ucu da iç politikaya dayanıyor. Türk devleti, Avrupa'da devam eden Ukrayna savaşındaki "tarafsız" pozisyonunun yarattığı avantajlardan yararlanmak istiyor. İç politikada da daha önce ezilenlerin deneyimlediği süreç yeniden işletiliyor. Halkın derin ekonomik ve sosyal yıkıma sürüklendiği bir süreçte seçime hazırlanan faşist şeflik rejimi, hem bu yoksulluğu unutturacağı hem de emekçileri kendi etrafında toparlayabileceği bir "zafere" ihtiyaç duyuyor. Aslında o "zaferin" mümkün olmadığı Kürdistan özgürlük gerillası ve halkı tarafından defalarca kanıtlanmış olmasına rağmen Türk devleti yeni bir sefere çıkmış oldu.

Çok açık ki bu savaş emekçilerin açlığını, yoksulluğunu, yoksunluğunu, işsizliğini, evsizliğini, gelecek kaygısını daha artıracak. Faşist şef Erdoğan'ın "Bir mermi ne kadar?" sözünün işaret ettiği savaş maliyeti gerçeği, birer mermi olarak emekçilerin sofralara düşecek, hayatlarından çalacak. Bir kez daha "devletin bekası" adına çalınan hayatların, dökülen kanların, harcanan paraların, emekçilerin yaşamını cehenneme çevirmekten başka bir işe yaramadığı, acı deneylerle görülecek.

İşte tam da bu gerçek nedeniyle 1 Mayıs'ı emekçilerin çıkarına olmayan bu savaşa karşı itirazın yükseldiği alanlara çevirmek zorundayız. 1 Mayıs alanlarının ana talebinin işgal saldırısının durdurulması olması, emekçilerin, ezilenlerin insanca yaşam mücadelesinin tam da merkezinde duruyor.

Elbette bu zor bir mesele.
İşçi sınıfı ve sendikal hareket içinde, Kürt halkına karşı yürütülen bu savaşın "terörle mücadele" olduğu yalanına inanan, şovenizm ile bilinçleri ve akılları zehirlenmiş büyük bir kesim var. Kendisi için "iş, ekmek, sendika" isterken, Kürt halkının taleplerini görmezden gelen bir damar Türkiye işçi sınıfında çok güçlü. Hatta savaşa açık destek verenler de var elbette.

Burjuva siyasetin "muhalif"lerinde de durum içler acısı. Muhalefeti kendinden menkul CHP'nin genel başkanının, "güçlendirmiş parlamenter sistem" diye kameraların önünde diğer 5'li parti ile arz-ı endam etmesinin üzerinden çok zaman geçmemesine rağmen, işgal saldırısına açık destek vermesi günlerdir gündemde.

Tüm bunlara rağmen, Kürt halkı ağır bir saldırı altındayken Türk işçi ve emekçilerin geleceğinin olamayacağını ısrarla anlatmak zorundayız.

Eğer, sendikal bürokrasi, 1 Mayıs kürsülerini, işgal ve savaş karşıtı söylemlere kapatırsa, 1 Mayıs alanları ne güne duruyor?
1 Mayıs'a gerçekten de 8 Mart ve Newroz ruhuyla katılınırsa, o alanlar işgal karşıtlığının mekanları haline neden gelmesin?
Türk işçi ve emekçilerin ekmek ve özgürlük davası ile Kürt halkının ekmek ve özgürlük davası, aynı kapitalist devlete karşı verilen bir mücadeledir. İstanbul'da hakkını arayan işçinin karşısına dikilen faşist rejim, Amed'de inkarcı sömürgecilik olarak halkın karşısındadır.

Bu iki halkın kader birliğidir, direniş yoldaşlığıdır.
Bu direniş yoldaşlığını 1 Mayıs alanlarında büyütmek de her şeyden önce emekçi sol hareketin, devrimci hareketin omuzlarındadır.