22 Kasım 2024 Cuma

AKP’nin gizlenmesi imkânsız hezimeti

AKP’nin ne denli etkisiz bir politik güç olduğu, uluslararası planda saygınlığını kaybetmekle birlikte artık meşruiyetinin de kalmadığını işgal saldırısı sürecindeki o bir haftada çok açık biçimde gördük.
 

Şovenizmi topluma içermek, AKP’nin güç ve konum kaybını saklamak gibi hesapların da olduğu bu askeri harekatın neredeyse dünyanın tamamında savaş ve hatta işgal olarak tanımlanması kendi başına diplomatik yenilgidir.

Trump’ın örneğine rastlanmayan aşağılayıcı mektubu, orada yazılanların sineye çekilmesi, ABD heyetinin adeta kafasına vura vura AKP’ye operasyon-harekatı sona erdirme tazyikinin sonuç vermesi, ayna zamanda politik İslamcılığını öne çıkaran AKP’nin kendi aktif kitlesi arasında da sarsıcı olacaktır.

Ağır bir medya blokajı, dünyadaki tepkileri saklamaya odaklanan bültenler, beş para etmez tekaüt askerler ile sığlıkları dehşet uyandıran sivil yorumcular müthiş bir dezenformasyona odaklandı ancak buna rağmen sonuç alamadılar.

Fraksiyoner faşizm tam da böyledir. Geleneksel devlet faşizminin yetişmiş, kendi alanına hakim isimleri vardı. Oysa artık sadece bir fraksiyona ait kadrolar devlet bürokrasisinin etkin pozisyonlarına gelebiliyorlar. Ses tonlarından güdümlü ilkel argümanlarına dek hepsi bir örnek. Muhtemelen cumhuriyet tarihinin en elden düşme, kalitesiz ekibiyle devleti sevk ve idare etme hayali bir defa daha hüsranla sonuçlandı.

Olayların beklenenden hızlı cereyan etmesinde sahadaki güçlü dirençle birlikte şunlar da etkili oldu. AKP’nin tümünün tamamen reddettiği birkaç başlık uluslararası kamuoyunda infial yarattı. Bunlardan ikisi nedeniyle BM’nin “savaş suçu” ibaresini kullanması çok önemlidir. İlki Hristiyan köyünde olanlardır. İnfial yarattı ve AKP bunu reddetti, hatta ‘ecdat’ edebiyatıyla kendince dünyaya akıl vermeye kalktı. İç tüketime dönük bu defans ciddiye alınmadı. İkincisi “infaz” videolarıyla birlikte AKP gazetelerinde sivil siyasetçilerin nasıl da isabetle vurulduğu üstünden övülmelerinin yarattığı öfkeydi.

Bu denli öldürme, imha etme, kökünü kazıma ifadelerinin politik İslamcı ve yabancı karşıtı bir çerçevede sunulması ve sivil faşist çetelerin pratiği o denli ikrah ettiriciydi ki, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın “barış”tan söz etmesine dahi aşağılayıcı ifadelerle yüklenildi.

Müstemleke sahibi kafasıyla davranmak, medyayı sevk-idare etmek, o kibirle Kürdistan halkını ve mücadelesini aşağılamak daha büyük bir gücün, bir emperyalist gücün rejime karşı misliyle aşağılayıcı yaklaşımıyla bambaşka bir yere taşındı. Kürdistan’ın kurtuluşuna odaklananlar kendilerine dönük sömürgeci kibre direnişle yanıt verdiler. Trump’ın mektubuyla günlerce saklandı. Hatta günlerce daha, Trump’ın ne denli iyi olduğu anlatıldı ki buna “yarabbi şükür” kişiliksizliği denilebilir.

Sadece bunlar değil. BM’nin ‘savaş suçu’ ifadesinin iki adım sonrasının El Beşirleşme olacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Onunla eş zamanlı olarak çok önemli bir kanal daha açıldı. Erdoğan’a vize yasağı olarak tartışılan ihtimalin aslında Erdoğan ailesine dönük dünya ölçeğindeki ekonomik-politik kuşatma ve tecridi içerdiği anlaşıldı. ABD, belki de elindeki en sonuç alıcı, en etkili kozu-kartı açtı. Herhalde dehşet uyandırıyordu bu kadarı.

Şunu unutmayalım. Mikro ölçüde burjuva siyaset sahasında gördüğünüz oyunları, komploları birbirine karşı koz biriktirmenin daha kapsamlısı, dünya ölçeğinde yürürlüktedir. Emperyalist ülkeler, tekelci şirketler; herkes birbiri hakkında malzeme toplar ve anlıyoruz ki ABD’nin elinde epey malzeme birikmiş bulunuyor.

Karşılıklı tehditler, kurnazlıklar, arayışlar, oyun planları, bilek bükme kurnazlıkları “eşitler” arasında olur. ABD ile AKP’nin bu bakımdan denklikleri yok ve “azdan az, çoktan çok” ifadesinin karşılığı bulunmuyor. Siz mali-ekonomik sömürgesiniz, pozisyonunuz belli, gücünüz de; raf ömrünüzün dolduğuna inandıkları için sizi her seferinde dövüyorlar. Yorulunca dinleniyor, sonra bir daha dövüyorlar. Bu kadar açık. Mecaliniz kalmadı ve itibarınız da sarsıldı. Manen ve siyaseten hem hezimet hem çöküş bir aradadır. Denklem böyle kurulmuştur. Matematikten ödünç alarak söyleyelim; “gidiş yolları” çeşitlidir ve yazı kapsamında konuştuklarımız bunlardan biridir.

AKP’nin milliyetçiliği kışkırtmasının çeşitli sonuçları olacaktır. Ancak bir Kürt özerk yapısının yahut devletsi yapısının “beka meselesi” sayılması, giderek, Kürt olan ne varsa tamamına düşmanlığa varabilir. Sokakta yaşlı başlı insanların sırf Kürtçe konuştu diye saldırıya uğraması önemli bir işarettir.

Ayrıca kimse neden şunu tartışmıyor: Varlığını komünizm düşmanlığı üstüne bina etmiş ama 70 yıl boyunca yanı başında Sovyetler Birliği ile yaşamıştınız; ne oldu, size oradan bir saldırı mı geldi? Üstelik bütün “siyasal sağ” antikomünizmi ve “bu kış komünizm gelecek” korkusunu kışkırttığı halde.

Bu gibi durumlar zaman içinde Kürtlerin herhangi bir yerde kolektif kimlik haklarını teminat altına alan her türlü oluşumu yıkmaya odaklanıldığı düşüncesini bütün Kürtlerin hafızasına kazıyacaktır. “Dert başka”, kısacası; “Milli amal” kafası faaldir ve bu ‘yemin’ Kürde hiçbir yerde statü kazandırmama odaklıdır.

Bu şartlar altında “yemin” statükosunu kıracak her türlü arayış Kürdistan halkının hakkıdır.

Bilhassa “Barış Pınarı”na son verme biçimi AKP’nin hiçbir geleceği olmadığının güçlü ifadelerinden biridir. “Evin içinde” muhalefeti dövmek iş değil. Çünkü çok kolay. İş, emperyalistlerle retorikle değil hakikatle direnmektir.

İç politikadaki sonuçları bakımından da kırılmalara yol açacaktır bu yenilgi-hezimet. Sosyalistlerin dönem stratejisinin kurucu yönelimlerinden olan demokratik-birleşik bir cephe oluşturma, bu seçeneği güçlendirme arayışı amacına varamazsa, yanı bütün bileşenleriyle bir demokratik cephe on milyonlara mal edilemezse rejim içi güç merkezleri değişir; ancak bu yıkılma-dağılma hali ıskalanır.

Benzerini on sekiz, yirmi sene önce ıskaladık. Önemli kırılma eşiklerindendi. Halkçı-demokratik-birleşik seçenek olmadığı için düzen kendisini yeniden yapılandırdı.

Şu nedenle önemli; AKP kurulurken birçok eski sivil faşist, geçmişlerine referans vererek AKP’ye katılmışlardı. AKP’nin dağılma-kırılma hali ise kitlelerin AKP’den MHP’ye kayışına yol açabilir ve müesses nizam AKP’siz bir başka seçenekle yola devam edebilir.

Antifaşist demokratik cephenin kırmaya mecbur olduğu zihinsel/duygusal blokaj şovenizmdir. Şovenizme karşı bütün kesimleri bir araya getiren biçimleri öne çıkarma ve buna dönük düşünsel, edebi, siyasal çabayı dayanışma ruhuyla bayraklaştırma zamanıdır. Faşizmin çeşitli fraksiyonları birbirine düşmüş ve yenilginin ağır faturasını birbirine kesmeye çalışırken, şovenizm karşıtı mücadele, politik özgürlükler devrimin daha verimli-sonuç alıcı vektörüdür.