ABD-İran geriliminin nedenleri ve bölgeye yansımaları
İran ve ABD arasındaki gerilim, İran'ın 23 Mart günü Hesekê'deki ABD üssünü vurmasıyla arttı. ABD, Suriye'nin doğusunda İran güçlerinin bulunduğu askeri üslere hava saldırısı düzenleyerek yanıt verdi. Rusya, Çin ve İran'ın Ortadoğu'da güçlenmesi için atılan adımlar, ABD ile varolan gerilimin daha da artmasına neden olacaktır. Önümüzdeki günlerde benzer şekilde karşılıklı askeri üslerin vurulması tarzı çatışmaların sürmesi ihtimali yüksek.
İran ile ABD arasındaki gerilimli siyasi adımlar, iki ülkenin Suriye'de bulunan askeri üslerine karşılıklı saldırılara dönüştü.
23 Mart günü Hesekê sınırları içinde ABD'li askerlerin bulunduğu üsse bir drone saldırısı düzenlendi. Saldırının İran tarafından gerçekleştirildiğini belirten Pentagon, bir müteahhidin hayatını kaybettiğini, 5 askerin de yaralandığını duyurdu.
Son dönemde Ortadoğu'da bir dizi görüşmede bulunan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Suriye'nin doğusunda İran güçlerinin bulunduğu askeri üslere hava saldırısı talimatı verdi, bir dizi saldırı gerçekleştirildi.
Derazor kentinin Şam hükümetinin denetiminde bulunan bölgesinde İran askerlerinin bulunduğu bir nokta hedef alındı, 6 milis öldürüldü. Mayadin ve Bukemal bölgelerinde de iki milisin öldürüldüğü belirtildi.
ABD ile İran arasındaki politik, ekonomik ve askeri alanda yaşanan gerilim, Ortadoğu'daki siyasi gelişmeler söz konusu olduğunda bir süredir kısmi çatışma düzeyine ulaştı. Yeniden tırmanan gerilimi anlamak için son birkaç hafta içinde neler olduğuna birkaç başlıkta bakmak gerekir.
Türkiye, Kuzey Kürdistan ve Suriye'yi etkileyen deprem sonrasında Şam hükümeti, gelişmeleri politik olanaklara dönüştürme zemininde ele aldı. Esad rejimi, Arap Birliği ile temaslarını yeniden güçlendirmek isterken, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile temaslar geliştirildi. Ziyaretler ve ikili görüşmelerde kuşkusuz Rusya'nın rolüne işaret etmek gerekir.
Mısır, Suriye ve Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek amacıyla ziyaretler gerçekleştirdi. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri'nin temasları, Ortadoğu siyaseti bakımından yeni gelişmelerin kapısını araladı. Suriye iç savaşının başlamasından bu yana Şam'a dışişleri düzeyinde ilk resmi ziyaret gerçekleşmiş oldu. ABD, Mısır'ın Türkiye'ye ziyaretini olumlarken, Türkiye ile Şam arasında ilişki geliştirilmek istenmesine "şimdi zamanı değil" diyerek tutum koymuş oldu.
Arap ülkeleri arasında Suriye'ye dönük uygulanan çok yönlü tecrit politikası ve ekonomik ambargo nedenlerinden biri Şam'ın Tahran'la ittifakıydı. İran'ın etkisini zayıflatmak, askeri varlığına son vermek Arap ülkeleri arasında Suriye ilişkilerinin sürdürülebilirliğinde bir tehdit olarak duruyordu. Gelinen süreçte ise İran-Suriye ittifakı gerilemedi, tersine güçlendi. Arap Birliği ise Suriye ile yeniden ilişkileri sağlama noktasına geldi. Tecrit, yaptırımlar dünün politikasıyken bugün diplomasi, angajman, mali yardımlarla kendilerine bağlama, bağımlılık ilişkileriyle yeniden dengelerin kurulması, Ortadoğu'da oyunun taşlarının değiştirilmesi, kozların farklılaştırılması ekseninde atılan adımlar olarak da okumak mümkün.
ABD'nin ekonomik ve diplomatik alanda savaş halinde olduğu Çin; Suudi Arabistan ile İran arasında arabuluculuk rolü alarak, Ortadoğu ve Arap dünyası üzerinde söz söyleme noktasında atağa geçti. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Rusya'ya yaptığı ziyaret, ABD'nin Rusya-Çin ikilisinin oluşturduğu kampa karşı gerilim siyasetine etki eden faktörlerden biri oldu.
Bu gelişmelerin yaşandığı politik atmosferde, Rusya ile savaşan Ukrayna'ya açık destek veren İngiltere ve ABD, Kırım'a insansız hava araçları gönderdi. Bu gelişmenin hemen akabinde Suriye'nin doğusundaki ABD üslerinin hedef alınması, Rusya'nın İran eliyle verdiği bir yanıt olarak yorumlandı.
Gerilimi sürekli tırmandıran bu gelişmelerde, kuşkusuz Beşar Esad'ın Mart ayı ortasında Rusya lideri Putin ile Moskova'da yaptığı görüşmenin doğrudan etkisi olduğu belirtilmeli.
Zira bu görüşmede, Rusya'nın Suriye topraklarındaki askeri varlığını artırması ve siyasi etkisini sürdürmesi yönünde görüşlerin dile getirildiği mutabakatın gelişmesi tesadüfi değil. Görüşmenin akabinde Rusya liderliğinde, Türkiye, Suriye ve İran'ın dahil olduğu görüşme planı açıklandı. Ancak, Esad'ın Erdoğan ile görüşmek için "Suriye'deki işgalin sonlandırılması ve çetelere verilen desteğin geri çekilmesi" şartını bir kez daha öne sürmesi toplantının ertelenmesine neden oldu. Esad bu adımlar atılmadan Türkiye ile görüşmesinin bir anlamı olmayacağını açıkladı.
Rusya'nın Ankara ile Şam ilişkilerini normalleştirme planı, Türkiye ile ABD ve NATO arasındaki ilişkilerini yıpratmayı amaçlıyor. Bu adım şimdilik ertelenmiş gibi görünüyor. Zira faşist şef Erdoğan'ın Ortadoğu'daki işgal ve sömürgeci planlarında elini güçlendiren çetelere destek vermeyi kesmeyeceği ortada. Rusya'nın beklentilerine rağmen Esad'ın öne sürdüğü şartlar, Erdoğan'ın yayılmacı siyaseti nedeniyle ‘normalleşme'nin önündeki engel olarak duracaktır.
Rusya, bir yılı geride bırakan Ukrayna savaşı dolasıyla uygulanan ambargoya karşı Erdoğan'a çeşitli tavizler vererek yakınında tutmaya çalışıyor. Putin, Erdoğan'ın 14 Mayıs'ta gerçekleşecek seçimleri de kazanmasını istiyor. Bu nedenle Erdoğan'ı Esad rejimiyle uzlaştırmaya çalışıyor. Bu gelişmeler, ABD ile Rusya arasındaki gerilimin bir başka nedeni olarak varlığını koruyor.
Ukrayna savaşıyla birlikte Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığı belli düzeyde de olsa zayıflamış, boşalan bölgeler İran milisleri tarafından doldurulmuştu.
Ortadoğu'da Rusya, Çin ve İran ittifakının güçlenmesine vesile olacak adımlar, kuşkusuz ABD ile varolan gerilimin daha da artmasına neden olacaktır. Suriye'de yaşandığı gibi karşılıklı olarak askeri üslerin vurulması gibi çatışmaların zaman zaman devam edeceği söylenebilir.