Yaşar Yeter yazdı | İdeolojik düzeyi yükseltme üzerine
Kendimizden ve birbirimizden öğrenirken görüntülerle, dışa vurulanlarla yetinmek, onlar üzerinden saptamalar yapmaya kalkmak yanıltıcı olabilir. Bu ilişkilenme biçimi yürüteceğimiz ideolojik mücadeleyi zayıflatır. Dışa, ilişkilerimize, davranışlarımıza, çalışmalarımıza yansıyan hataların, zaafların, yanlışların ürediği, beslendiği kaynakları tespit edebilirsek işte o zaman yürüteceğimiz ideolojik mücadelenin devrimci sonuçlarının fazlasıyla alınacağı görülecektir.
Bir devrimci sosyalist için ideolojik yenilenme, donanım, sağlamlaşma her dönem geçerli olmasına rağmen karşıdevrimin saldırılarının arttığı dönemlerde katbekat daha fazla önem kazanır. Zira, dün devrimci niteliğin düzeyi ve özellikler ihtiyacı karşılamada yeterli olabilir. Gelinen aşamada ise artık yetersiz kalabilir. Dün yeni, geçerli olan bazı özellikler geçerli olmaktan çıkmış, ideolojik donanım yetersiz kalıyor olabilir.
Bunlar devrimci öznenin kendisini teste-sınava tabi tutmasıyla netleştirilecek şeylerdir. Tam da bu noktada öznenin kendisinden de öğrenme, kendi yaşamından-faaliyetlerinden dersler çıkartma görevi başlar. Devrimciler için öğrenmenin birçok anlamı olduğu gibi birden fazla öğrenme biçimi de vardır. Mücadeleden, yoldaşlarından, devrimcilerden, ölümsüzlerimizden, yaşamdan öğrenilecek, dersler çıkarılacak onlarca deneyim var. Ancak öğrenme, ders çıkarma söz konusu olduğunda üzerinde asıl durulması gereken konu devrimci sosyalistlerin, kendilerinden ne kadar öğrenmeyi önemsedikleri, kendi yaşamlarından, pratiklerinden, ilişki ve davranış biçimlerinden ne kadar öğrendikleridir.
Yenilenmek, gelişmek, yetkinleşmek, kendimizde kendini aşmış, yeni bir devrimci kişilik yaratmak, ideolojik sağlamlığı pekiştirerek nitelik düzeyi yükseltmek başta kendimizden öğrenmeyi esas almamızla başlar. Partili bir kadro-militan kendinden öğrenme, yaşamından dersler çıkarma eylemini, var olan nitelik düzeyini aşarak yeni bir niteliğe geçişle birleştirebilirse öğrenme faaliyeti daha da sonuç alıcı olur.
Kendimizden öğrenmemiz için, yaşamımıza, davranışlarımıza, görevlerimizle nasıl ve hangi düzeyde ilişkilendiğimize, empati-ilişki kurma biçimimize ayna tuttuğumuzda rahatlıkla kendimizle ilgili bir fikir oluştururuz. Kendimizle ilgili ne söylersek söyleyelim, nasıl tanım yaparsak yapalım, aynaya-pratiğimize yansıyan gerçekler kendimizi olduğu gibi görmemizi, tanımamızı asıl sağlayacak olandır. Kendi gerçekliğimizi görüp kabullenmemiz, kendimizden öğrenmemizin anahtarıdır. Kendinden öğrenmeye açık olmak, anlamıyla da tutucu-savunmacı olmamak kendimizde devrimciliği üretmemizi artırır. Bu konuyu kişisel bir sorun olarak değil de kolektifin bir sorunu olarak algılamak herhangi bir işin-görevin yerine getirilmesi gibi asli görevlerimiz arasında saymak gerekir.
Bir devrimci sosyalistin kendinde olan -olumlu olumsuz, geri ileri yanlar, sorun üreten- sorun çözücü özelliklerden yeteri kadar öğrenebilmesi için önce kendini olduğu gibi tanımlaması gerekir. Kendimizden öğrenmek, kendi yaşamımızda-pratiğimizde dersler çıkartmak tek yanlı olmaz. Devrimci kişiliğimizi aşındıran, zayıf düşüren yönler ile ideolojik olarak bizleri güçlendirip niteliğimizi sağlamlaştıran yanlarımızdan da öğrenmeyi başarmamız gerekir ki öğrenmenin hakkını verebilelim. Bu görev başarıldığı oranda öncünün de nitelik ve nicelik gücünün artmasına katkı sunabiliriz.
Birey devrimci olmayı seçip kolektif mücadeleye başladığında 'kendisi' olmaktan sıyrılır. Biz olmaya, kolektif kimliğe geçiş yapar. Bu aşamadan sonra yaşamı, davranışları, öğrenme eylemi kolektifleşir. Partili kimlik ediniş olur. "...Devrimin kurmayları halkın özlemini duyduğu onurlu ve özgür yaşamın yine halkla birlikte kazanması için mücadele ediyorsa, devrimcilik de bireysel bir varoluş eylemi değildir. Her devrimci, devrim mücadelesinde önce örgütüne giderek tüm ezilenlere ait olmaya başlar." (Daima Marksist Teori sayı 2, "Yolumuz Devrim Uğruna Düşenlerin Yoludur! Bu Tarih Bizim"). İşçi sınıfına-ezilenlere ait olmuş bir devrimci sosyalistin yaşamı, davranışları da artık kişisel olmaktan çıkmış kolektifleşmiştir. Bu durumda kendinden öğrenmek de bireysel bir 'iş', görev veya eylem olmaktan çıkmış, ortak bir faaliyete dönüşmüştür.
Hatalarımızın, zaaflarımızın, yetmezliklerimizin, sorun çözmeyen, sorun üreten özelliklerimizin devrimci niteliğimizi zedelediği bir gerçek. Mücadelemize zarar verdiğini ise söylemeye bile gerek yok. Bunları bir kez daha hatırlayıp geçelim. Bildiğimiz halde neden acaba bazılarımız, yıllar geçmesine rağmen bazı hareketlerimizden, zaaflarımızdan -özellikle de tartışmalarda, değerlendirmelerde, eleştirilerde sorundan yeni sorunlar doğuran kaba, kırıcı, yıpratıcı, yapıcılıktan, tamamlayıcı olmaktan uzak yöntem, tarz ve üsluptan- bir türlü kurtulamıyoruz?
Bu sorulara verilecek yanıtları bilmekle, kavrayarak bilince çıkartmak aynı şey değil. Başka; peki bilince çıkardığımızı ne kadar eyleme dönüştürüyoruz? Hangi sorunları ideolojik mücadelenin konusu yapıyoruz? Yaptıklarımız ne kadar arındırıcı olmakta? Olmuyorsa devrimci niteliğimizi-kişiliğimizi zayıflatan bu zararlı özelliklerden neden kurtulamıyoruz? İdeolojik mücadelemizin, eğitimlerimizin içeriğinde mi, biçiminde mi bir yanlışlık var? Yoksa iddiamız, kararlılığımız mı yeterince güçlü değil? Ya da bunları yeterince kendimize dert mi etmiyoruz? Yoksa barışık mı yaşıyoruz?
Küçükburjuva aydın refleksiyle hareket ederek 'benim görüşüm' dayatmasında mı buluyoruz? Ya da aynı kaynaktan beslenen egomuz bizi tutuculaştırıp savunmacılığa mı sürüklüyor? Ya da devrimci olgunluğumuza, saygınlığımıza gölge düşüren başka nedenler mi? Bunların her birine bulacağımız neden, vereceğimiz her yanıt kendimizi ne kadar tanıdığımızı, bireyci-tutucu yanımızın olup olmadığını, kendimizden öğrenmeyi ne kadar dert ettiğimizi açığa çıkartacaktır.
Bu sorunu başka bir düzlemde tartışmak mümkün. Yararlı da olabilir. Hatta bakış açımızın genişlemesine, devrimci eğitim, ideolojik mücadele söz konusu olduğunda bugüne kadar ki pratiğimize, yöntemimize, davranışlarımıza dönüp eleştirel bakmamıza vesile olabilir. Mesela dün çözüm gücü olan etkili, yararlı, geliştirici bir öğrenme, eğitim, tartışma, değerlendirme, eleştiri biçimi bugün eskimiş, etkisiz kalmış olabilir. Dünün eğitim konularının içeriği o dönemin ihtiyaçlarını, öznenin ve kolektiflerin devrimci şekillenmelerinde, yöntemlerini, tarz ve üsluplarını yenilemelerinde etkili ve yararlı olabilir. Bir de bu yanlarıyla sorgulamalar yapmaya, eleştirel bakmaya ihtiyacımız var. Buralardan da tartışma yapılabilirse kendimizden öğrenmeyi daha fazla artırabileceğimiz gibi ideolojik arınmayla ideolojik sağlamlaşmada daha çok yoğunlaşabiliriz. Bu görevler başarıldığı oranda Marksist Leninist özneler kolektife doğru nitelik düzeyde yayılarak yeni bir düzeye geçişin imkanlarını yaratacaktır.
Başlangıçta yapılan bir yanlışla, başvurulan yanlış-sorunlu yöntem, tarz vb. değiştirilmediği sürece doğru devrimci sonuçların alınacağı beklenilmemeli. "Yanlış hayat doğru yaşanmaz" diye bir söz var. Deneme-yanılma yöntemiyle doğruyu bulma da bir yoldur. Devrimci yaşamda da yeri olan bir yöntemdir. Ancak deneme yanılma sonucu tekrar tekrar yanılma yaşanıyorsa orada bir sorun vardır. Her deneme sonunda yanlış, verimsiz, geliştirici olmayan sonuçlar çıkıyorsa nedenleri üzerine düşünmek, tartışmak gerekir. Yanlış, tespitlerimizde mi, yoksa doğruyu yanlış mı uyguluyoruz? Tartışma, konuşma biçimimiz üstenci, kibirli, bürokratik mi, bilgiçlik mi taslıyoruz ki doğrunun önüne geçiyor ya da üstünü örtüyor? Kendimizden öğrenirken sorunu bir de bu boyutlarıyla masaya yatırmak, kendimizi, birbirimizi daha derinlikli ve bütünlüklü tanımamıza vesile olur. Ancak bu şekilde daha fazla kendimizden öğrenerek ideolojik sağlamlaşmayı artırabiliriz.
Aynı hatayı, yanlışı, sorunlu ve sorun üreten davranışları mı tekrarlıyoruz; yoksa dünden farklı olarak politik, ideolojik, örgütsel alanlarda yaşanan, görevlerimizi yerine getirmeye çalışırken yeni hatalara, yanlışlara mı düşüyoruz? Ya da yeni sorunların çözümüyle uğraşırken mi dünden farklı yanlışlar, hatalar yapıyor, yanlış davranışlar mı sergiliyoruz? Buradan da sorgulamalar yapabilirsek daha somut ve nesnel belirlemeler yaparak doğru sonuçlar çıkarabiliriz.
Kendimizden ve birbirimizden öğrenirken görüntülerle, dışa vurulanlarla yetinmek, onlar üzerinden saptamalar yapmaya kalkmak yanıltıcı olabilir. Yüzeysel okumaların, değerlendirmelerin yanılma, yanlış anlama, eksik yorumlama payı her zaman olur, vardır. Bu ilişkilenme biçimi, yürüteceğimiz ideolojik mücadeleyi zayıflatır. Dışa, ilişkilerimize, davranışlarımıza, çalışmalarımıza yansıyan hataların, zaafların, yanlışların ürediği, beslendiği kaynakları tespit edebilirsek işte o zaman yürüteceğimiz ideolojik mücadelenin devrimci sonuçlarının fazlasıyla alınacağı görülecektir. Görünenlerle yetinmeme üzerine Marks'ın "Görünen ile öz aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı" cümlesi çarpıcı olduğu kadar düşündürücüdür de.
Devrim ve sosyalizm mücadelesinden, parti tarihimizden, ölümsüzlerimizden ve kendi devrimci tarihinden öğrenmek başlı başına devrimci çalışmanın sac ayaklarından birini oluşturur. Kendimizden öğrenmek, öğrendiklerimizi ise ilişkilere ve çalışmalara yansıtmak bu bakımdan asli görevlerimiz arasında yer alır. Bu görevler şu veya bu oranda yerine getirildiğinde, kendimizle beraber kolektifin ortamında ideolojik sağlamlık artırılıp yeni bir düzey yakalanabilir. Bu şekilde yürütülecek olan öğrenme faaliyeti ile devrimci sosyalistler şahsında partinin ideolojik, politik, örgütsel alanlarda yeni bir niteliğe kavuşma görevlerinin birleştirilmesi halinde, kolektifin gündemine aldığı kısa, orta ve uzun erimli beklentiler belli düzeyde de olsa karşılık bulacaktır.
Kasım ölümsüzler ayında uğurladıklarımızla bu yıl da buluştuk. İçerisinden geçmekte olduğumuz bu süreçte "... Karşıdevrimin yoğunlaşmış ideolojik tasfiye ve politik örgütsüzleştirme saldırılarının almış olduğu düzey düşünülürse, ölümsüzlerin örgütlü kimliklerinin üzerinde daha fazla durmak gerekir. Ölümsüzler her şeyden önce örgütleriyle birlikte var olmuşlardır ve o çizginin zaferi uğruna dövüşmüşlerdir." (a.g.y)
Kendi yaşamımızın, davranışlarımızın, alışkanlıklarımızın başarılardan da başarısızlıklarımızdan da öğrenmeyi kasım ölümsüzler ayı boyunca ve sonrasında da yıldızlara uğurladıklarımızı var eden, şekillendiren örgütlü kimliklerinden de öğrenmeyle birleştirebiliriz. Tartışmalar, sohbetler bu eksende yapılırsa öğrenme eylemimizin içeriği daha fazla doldurulacağı gibi öğrenmenin boyutu da genişlemiş olacaktır. Bu alanda kat edilecek mesafe, öğrenme, eksiklerimizi ve birbirimizi tamamlama düzeyimizi de belirleyecektir.