21 Kasım 2024 Perşembe

Umut Erbay yazdı | Strateji 'evsel kölelik' taktik 'neredeyse LGBTİ terör örgütü'

Faşist şefin 28 Mayıs akşamı LGBTİ+'ları doğrudan hedef göstermesi, elbette tesadüfi değildir. Faşist şef, neredeyse "LGBTİ terör örgütü" tanımı yaparak, gerici faşist güruhlarının gönlünü hoş etme yoluna gittiği kadar, LGBTİ+'lara dönük tüm saldırı ve katliamlara seçim akşamı meşruiyet kazandırmış, saldırganlara koruma güvencesini vermiştir. "Kutsal ailesine" yaptığı vurgularla da kadınlara "Evsel kölelik tasarımımıza hazır olun, bunun için her şeyi yapacağız" demiştir. Kadın ve LGBTİ+'lar için, kazanılmış haklarını koruma, varlık ve yaşam haklarını savunma, bundan sonra faşist şeflik rejimi ile cepheden savaşmak anlamına gelmektedir.

28 Mayıs seçimlerinin ön günlerinde, oyuncu Merve Dizdar'ın Cannes Film Festivalinde aldığı ödül sonrası yaptığı konuşma, seçimlerin gölgesinde kalmış olmasına karşın; kadın özgürlük mücadelesi ve bir kadın sanatçının onurlu duruşu adına önemliydi. Dizdar, canlandırdığı Nuray karakteri için, "Onu tanımak ve anlamak için uzun uzun çalışmak isterdim. Ama ne yazık ki, yaşadığım coğrafya Nuray ve Nuray gibileri doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor" diyerek aldığı ödülü "Bu ödülü kendine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ve ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerime ve Türkiye'de hak ettiği güzel günleri bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum" deyince faşist şeflik rejimi ve trolleri anında harekete geçti. Saray medyası ve sanatçı sıfatlı saray soytarıları, Dizdar'ı hedef tahtasına oturttu. Dizdar'ın sanatçı kimliği olmasa, Türkiye girişinde gözaltına alınması ve tutuklanması kuvvetle muhtemeldi.

Seçim süreci geride kaldı. Faşist şeflik rejimi, Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi'nde simgeleşen yeni ittifak ortaklarıyla, yeni dönemde, kadın ve LGBTİ+'lara sınırsız faşist terör ve cins kırımı saldırılarını hayata geçirmeye hazırlanıyor. Kadın ve LGBTİ+'lara dönük, cins kırımı ve katliam saldırıları, tek tek erkeklerin yanı sıra, artık doğrudan faşist şeflik rejimi eliyle örgütlenecek. Kadınlar ve kız çocukları faşist şefin "kutsal ailesinin" köleleri olarak yaşamaya, LGBTİ+'lar görünmez olmaya zorlanacak. Hizbullah'ın şeri kanunları, DAİŞ'in kadın köle pazarları, faşist şeflik rejiminin "modernize" tariflerinin özü konumundadır. Faşist şeflik rejimi bakımından bu plan, stratejik önemde. Hal böyle olunca yaşama geçirilmesi için, tüm yöntemler denenecek, tüm olanaklar seferber edilecektir.

Kadın Özgürlük Hareketi ve LGBTİ+ örgütleri, geçtiğimiz dönemde faşist şeflik rejimi karşısında, sokak mücadelesinde öncü, dinamik bir güç olma düzeyini yaratmış, antifaşist mücadelenin kimi biçimlerini bünyesinde oluşturmuş olmasına karşın; fiili meşru mücadelenin araçlarını kullanma ve faşist saldırganlığı püskürtme düzeyini yaratamamış ve faşist şeflik rejiminin erkek egemenliği temelinde oluşturduğu gerici toplumsal saflaşma saldırısını boşa çıkaramayarak kendi sınırına dayanmıştır.

Kadın ve LGBTİ+'lar bakımından, faşist şeflik rejiminin yeni dönemi, çok daha ağır ve şiddetli faşist saldırganlık anlamına gelmektedir. Kadınlar bakımından "evsel kölelik" ve reddi halinde katliam; LGBTİ+'lar bakımından görünmezlik, reddi halinde katliam somut plan ve hedeftir. Kadının tanımlanmış yeri ve görevi "Evin dişi kuşu, çocuklarının cefakâr ve de fedakâr annesi, kocasının sınırsız hizmetkarı olan makbul kadın" iken; LGBTİ+'lar için tanımlanmış yer ise "hiçlik ve görünmezlik." Dolayısıyla önümüzdeki dönemin temel sorunsalı, tek tek kazanılmış hakların gasbı ya da hakların tanınıp, tanınmamasının ötesinde, varlık yokluk mücadelesidir. Bu somut durum, Kadın Özgürlük Hareketi bakımından, eski biçimde yürüme ve mücadeleyi salt eski araçlarla sürdürme "lüksünün" bulunmadığını net biçimde ifade etmektedir. Kadın Özgürlük Hareketinin tüm dinamikleri için, dayandığı sınırları somut biçimde tartışmak, kendisine yeni nitelikler katmak ve saldırılar karşısında tutum açıklama ya da protesto etmenin ötesine geçmek kaçınılmaz hale gelmiştir.

Faşist şeflik rejimi bakımından, 2016 saray darbesi sonrasında kendisine biat etmek bir yana, sokak isyanını kesintisiz sürdüren ve bu tutumuyla toplumsal mücadeleye de ön açan Kadın Özgürlük Hareketi ve LGBTİ+ örgütlerini ezme ve tasfiye, geçmişin intikamının alınması kadar, kendi gelecek toplum tahayyülünün inşasının da koşuludur. İstanbul Sözleşmesi'nin gasbı, bu planın seçim öncesi uygulanan ayağıydı. Şimdi sırada 6284 sayılı yasa ve evsel kölelik inşası bulunuyor. Faşist şefin 28 Mayıs akşamı LGBTİ+'ları doğrudan hedef göstermesi, elbette tesadüfi değildir. Faşist şef, neredeyse "LGBTİ terör örgütü" tanımı yaparak, gerici faşist güruhlarının gönlünü hoş etme yoluna gittiği kadar, LGBTİ+'lara dönük tüm saldırı ve katliamlara seçim akşamı meşruiyet kazandırmış, saldırganlara koruma güvencesini vermiştir. "Kutsal ailesine" yaptığı vurgularla da kadınlara "Evsel kölelik tasarımımıza hazır olun, bunun için her şeyi yapacağız" demiştir. Kadın ve LGBTİ+'lar için, kazanılmış haklarını koruma, varlık ve yaşam haklarını savunma, bundan sonra faşist şeflik rejimi ile cepheden savaşmak anlamına gelmektedir.

Faşist şeflik rejimi, stratejik gördüğü toplumsal dizaynını ve restorasyonu, kadının evsel köleliği ve LGBTİ+'ların görünmezliği ile inşa etmek istemektedir. Tam da bu nedenle, bunun engeli olacak Kadın Özgürlük Hareketi ve LGBTİ+ örgütlerine karşı, bundan sonra alenen ve cepheden savaş açmış durumdadır. Ve bu savaşında, erkek egemenliği ortaklığında ezilen emekçi sınıflar içerisindeki erkeklerle ittifaklık zemini güçlendirme yolundan, cins kırımına toplumsal dayanak oluşturma politikalarına hız kazandırmaktadır. LGBTİ+ karşıtlığı, bu temelde sürekli biçimde topluma pompalanmaktadır. Kadın Özgürlük Hareketi ve LGBTİ+ örgütleri ile savaşını toplumsallaştırarak, kesin sonuç alma planı yapmaktadır.

Kadın Özgürlük Hareketi, bu gerçeği görerek kendisini cins talepli mücadelenin ötesine taşıyıp, faşizme karşı toplumsal saflaşmada, antifaşist cephenin büyütülmesinin de dinamik motor gücü olarak konumlanmalıdır. Bu açıdan, Jina Mahsa Amini şahsında başlayan ve toplumsal bir nitelik kazanan Rojhilat ve İran ayaklanması hatırlanmalıdır. Gerici faşist molla rejimine karşı başlayan ve kimi bakımlardan zayıflamasına karşın aylardır devam eden ayaklanmayı büyüten, fiili meşru mücadelenin zengin araçlarının kullanılması, aktif savunma hattının her zeminde geliştirilmiş olması ve toplumsal saflaşmaya dönüşmüş olmasıdır.

Savaşın kazanılmasının temel yasalarından biri, düşmanın savaş stratejisini, taktik ve tekniğini çözümlemek, aynı şiddetle yanıtlamak ve onu zayıflatmanın ötesine geçerek yenilgisini getirecek hamleler yapmaktır. Kadın Özgürlük Hareketi bakımından da içinde bulunduğu zorunlu savaşta, kadın kazanımlarına dönük saldırılara karşı mücadele etmenin ötesinde, dönemin faşist şeflik rejimi ile cepheden savaşma dönemi olduğunu görmek ve buna göre konumlanmak başlangıç noktası olacaktır. Bu düzeyin yaratılmasının sorumluluğu ise, komünist kadınlar başta olmak üzere, üçüncü cephe güçlerinin kadın bölüklerine aittir. Kadın Özgürlük Hareketinin tüm dinamiklerini bu çizgide örgütleme hedefi birincil olmasına karşın, ideolojik farklılıkların ortaya çıkaracağı olası ayrılıklar, sınırlar gerçeği unutulmamalıdır. Tam da bu noktada, Kadın Özgürlük Hareketine antifaşist temelde fiili meşru mücadele hattından yeni bir ruh ve dinamik kazandırmada öncülük rolü, Birleşik Mücadele Güçlerinin kadın bölüklerine aittir.

Cins özgürlükçü mücadele, antifaşist, anti-sömürgeci mücadele ile birleştirildiği ve toplumsal saflaşma kadın özgürlük mücadelesi temelinde büyütüldüğü oranda, faşist şeflik rejiminin saldırılarının alanı daraltılacak ve geri püskürtülecektir. Ancak bunun için en başta komünist kadınlar başta olmak üzere, kadın örgütlerinin özgün antifaşist ve fiili meşru mücadele araçlarını yaratma, kadın kitlelerini bu temelde örgütleme ve kazanma görevini başarmak üzere, tüm olanaklarını seferber etmesi gerekmektedir. Kendilerine evsel köleliği ve yok olmayı dayatan faşist şeflik rejimine karşı, emekçi kadın kitleleri ve LGBTİ+'lar için, aktif savunma hattında konumlanmak sadece meşru değildir aynı zamanda varlık yokluk savaşının gereğidir. Emekçi kadın kitleleri ve LGBTİ+'lar, ancak tutarlı ve inançlı bir öncülükle kazanılacak ve faşist şeflik rejimi karşısında cepheden konumlandırılacaktır. Kadınların özgürlük umudu ve istemi karşısında tarihte hükümsüz olan "cadı kazanlarına", "giyotinlere" şimdi cins kırımcı "evsel köleliği" eklemek için, erkek egemenlikli faşist şeflik rejimiyle onun dilinden konuşarak, antifaşist kadın isyanını büyütmeye...