21 Kasım 2024 Perşembe

Umut Erbay yazdı | Seçim sonuçları ve üçüncü cephenin büyüyen devrimci olanakları...

Üçüncü cephe güçlerinin tüm bileşenleri bakımından, faşist şeflik rejiminin her cepheden derinleştirerek sürdüreceği faşist saldırganlık karşısında, birleşik bir güç olarak konumlanmak ve fiili meşru mücadele hattını büyütmek artık kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu görevin ikili bir yanı bulunmaktadır. Bir ayağında, faşist şeflik rejiminin, siyasal İslam ve milliyetçilik üzerinden ezilen emekçi halklarımız üzerinde oluşturduğu hegemonyanın parçalanması bulunurken; diğer ayağında, ezilen emekçi halklarımızın üçüncü cepheye sadece kazanılması değil somut biçimde örgütlenmesi bulunmaktadır. Faşist şeflik rejiminin, faşist zor yoluyla sürdüreceği ideolojik, politik tasfiye ve örgütsel yok etme saldırıları ancak bu yoldan boşa düşürülecektir.

Haftalarca tartışma, tahmin ve analizlere konu ettiğimiz 14 Mayıs seçimlerini geride bıraktık. Ve gelinen aşamada, herkes seçim sonuçlarını, kendi durumunu ve bundan sonrası olasılıkların muhasebesi ile meşgul. Seçimin kazananları ve kaybedenleri tartışmalarına bağlı olarak, Türkiye ve Bakure Kurdistanı ezilen emekçi halklarımızın, politik bilinç ve yaklaşımlarının ortaya çıkardığı tercihler, tercihlerini oluşturan nedenler, bu tablonun ortaya çıkardığı sorunlar değerlendirmelerin odak merkezini oluşturuyor.

Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı biçimde iki ayağı olan seçimlerde, parlamento seçimleri tamamlanmışken Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı ve 28 Mayıs'ta tekrarlanacak. İkinci turda faşist şef Erdoğan ile restorasyoncu burjuva muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu yarışa devam edecek. Faşist şef, 14 Mayıs akşamı fiilen zafer ilan etmişken, Kılıçdaroğlu “İlk defa Erdoğan'ın şahsına yenilgiyi yaşattık” noktasında bulunuyor. Faşist şef Erdoğan, parlamento aritmetiğine ve tüm devlet olanakları sahipliğine de dayanarak kolay zafer havasında sürece hazırlanırken, Kılıçdaroğlu faşist şefin gölgesinde, uzlaşma zemininde mecliste güçlendirdiği gerici siyasal İslam ile faşist ittifakıyla birlikte, toplumda oluşturduğu umut kırımını tersine döndürmenin yollarını arıyor.

Gelinen aşamada, faşist şefin YSK eliyle yaptığı oy hırsızlığı ve milletvekilliklerini gasbına karşı itirazlar devam ederken, Cumhurbaşkanlığında ikinci tur seçimlerine hazırlıklar sürerken, bu eksende yapılan tartışmaları şimdilik bir kenara bırakalım. İtirazlar sonrası kimi kısmi farklılıklar ortaya çıkma ihtimaline karşın, parlamentonun mevcut tablosu ve ortaya çıkan durumu temel yanlarıyla irdelemekte yarar var.

Son seçimle ortaya çıkan parlamento, faşist burjuva devletin kendi parlamento tarihi bakımından, gerici siyasal İslam ve faşist milliyetçilik, şovenizm ve kadın, LGBTİ+ düşmanlığında zirvesine ulaştı. Gerici siyasal İslamcı, faşist milliyetçi, İslamcı kontrgerilla, kemalist faşist sömürgeci, kadın ve LGBTİ+ düşmanı tüm politik aktörler parlamentonun ezici çoğunluğunu almış durumda. Faşist şeflik rejiminin, seçim hileleri ve oluşturduğu manipülatif kimi sonuçlar olmakla birlikte, ortaya çıkan tabloya bakıldığında, siyasal İslam ve milliyetçiliğin ezilen emekçi halklarımız nezdinde kendisine geniş bir kitle zemini oluşturduğu gerçeği orta yerde duruyor.

Üçüncü cephemizin politik zemini, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın ortaya çıkardığı seçim sonucunun başarı düzeyi, eksiklik ve sorunları elbette tüm boyutlarıyla tartışılacak, özeleştiri süreçleri ilgili kurullar zemininde işletilecek ve emekçi halklarımıza da verilecektir. Geçtiğimiz yıllara kıyasla, kimi mevzi kayıpları yaşanmış olmasına karşın, başarısızlık duygusunun oluşmasına ve derinleştirilmesine asla izin verilmemelidir. Seçimlerle bağlı izlenen, seçim taktiği ve sonuçları ise özel biçimde irdelenmelidir. Belirlenen sonucun gerisinde kalınmış olunmasına rağmen, faşist şefliğin her cepheden tasfiye ve imha saldırılarının gölgesinde gidilen seçimlerde, siyasal İslam ve faşist milliyetçi hegemonyanın oluşturulduğu parlamentoda, üçüncü parti düzeyini yakalamak ve faşist gerici erkek ittifakı karşısında, 30 kadınla meclise gitmek dönemin başarıları olarak kaydedilmelidir.

Üçüncü cephe söz konusu olduğunda, Türkiye ve Bakure Kurdistanı bakımından seçim sonuçlarını kendi özgün zeminlerinde değerlendirmek gerekiyor. Tüm tasfiye ve imha saldırılarına karşın, Kürt halkımız kendi iradesi etrafında konumlanarak, sömürgeci faşist şeflik rejimine karşı, ezici biçimde tavrını ortaya koymuştur. Ve faşist şeflik rejiminin, Bakure Kurdistanında kaybettiği seçim sonuçlarıyla da teyit edilmiştir. Türkiye bakımından ise, ezilen emekçi halklarımızın önemli bir bölüğü faşist şeflik rejimine karşı pozisyon almış olmasına karşın, seçim taktiğinin de etkisiyle güçlü biçimde üçüncü cephede saflaştırılamamıştır. Bu dinamik, restorasyoncu burjuva muhalefetin umut kırımı ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Seçim sonuçları, bir kez daha faşist şeflik rejiminin yenilgisini, seçim saldıklarına indirgeyen yaklaşım ve anlayışları mahkum etmiştir. Seçim sonuçları aynı zamanda, Türkiye'de ezilen emekçi halklarımızın, siyasal İslam ve milliyetçilik ekseninde tercihini yapma sorunsalına yoğunlaşma, kazanma mücadelesinin biçim ve içeriği üzerine politikanın sorunlarını ciddiyetle ele alma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Maraş merkezli yaşanan depremlerle ortaya çıkan yıkım sonrası, beklentilerle ortaya çıkan tablo arasındaki uçurum bu eksende okunmalıdır. Ekonomik krizin geldiği aşama ve buna bağlı derinleşen yoksulluk, depremle oluşan yıkım, politik özgürlüklere dizginsiz saldırılar, ezilen emekçi halklarımızın faşist şeflik rejimine verdiği oy oranını neden ciddi düzeyde geriye çekememiştir sorusunun, ders ve deneyimleri ışığında fiili meşru mücadele hattını büyütme sorunu üçüncü cephe güçlerinin önünde duruyor.

Seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı en temel derslerden biri de ezilen emekçi halklarımızı örgütlemenin ne denli ihmal edilemez görevlerden olduğudur. Genel olarak, politik özgürlükler, yaşamsal ihtiyaçlar temelinde, yaşanan saldırıları ve kaynağını anlatmak ya da bariz biçimde görünür hale gelmesi yetmemektedir. Günün sonunda yaşam alışkanlıkları, siyasal İslam ve faşist milliyetçiliğin, geçmişten bugüne emekçi halklarımız üzerinde kurduğu hegemonya parçalanamamıştır. Ezilen emekçi halklarımızın, kapitalist burjuva devlet ve onun faşist şeflik rejimi ile ilişkisi, köklü alışkanlıkların oluşturduğu politik tercihler ekseninde biçimlenmiştir. Ve bu gerçeklik, başta devrimci sosyalistler olmak üzere, tüm üçüncü cephe güçlerine, ezilen emekçi halklarımızla ilişki ve örgütlenme araç, biçimleri ekseninde durumunu analiz ederek, yeni bir nitelik kazanmanın aciliyetini söylüyor.

Üçüncü cephe güçlerinin tüm bileşenleri bakımından, faşist şeflik rejiminin her cepheden derinleştirerek sürdüreceği faşist saldırganlık karşısında, birleşik bir güç olarak konumlanmak ve fiili meşru mücadele hattını büyütmek artık kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu görevin ikili bir yanı bulunmaktadır. Bir ayağında, faşist şeflik rejiminin, siyasal İslam ve milliyetçilik üzerinden ezilen emekçi halklarımız üzerinde oluşturduğu hegemonyanın parçalanması bulunurken; diğer ayağında, ezilen emekçi halklarımızın üçüncü cepheye sadece kazanılması değil somut biçimde örgütlenmesi bulunmaktadır.

Faşist şeflik rejiminin, faşist zor yoluyla sürdüreceği ideolojik, politik tasfiye ve örgütsel yok etme saldırıları ancak bu yoldan boşa düşürülecektir. Ezilen emekçi halklarımızda oluşturduğu manipülasyon yoluyla, umut kırımı yaratan, restorasyoncu burjuva muhalefetin seçimler ve seçim günü ortaya çıkan ürkek ve pespaye tutumuyla aldığı yenilgiyi doğru okumak gerekmektedir.  Üçüncü cephe güçleri bakımından, süreç doğru okunduğu ve bu eksende konumlanıldığı durumda, devrimci olanaklar düne kıyasla daha fazla güçlenmiştir.

Üçüncü cephe güçlerinin, vakit yitirmeksizin yönelecekleri tek bir hat vardır. Faşist şeflik rejiminin karşısında konumlanan ezilen emekçi halklarımızı, politik özgürlüklerinin dolayımsız mücadele cephesi olan üçüncü cephede saflaştırmak ve siyasal İslam ile milliyetçiliğin hegemonyasında bulunan ezilen emekçi halklarımızı kazanmak için fiili meşru mücadele hattını büyütmek. Ve faşist şeflik rejiminin, gerçek yenilgisinin tek ve biricik yolu olan, emekçi halklarımızı üçüncü cephede savaştırmak.