Umut Erbay yazdı | Moskova'da işgal pazarlığı Amed'de siyasi soykırım
Amed merkezli siyasi soykırım saldırıları, faşist şeflik rejimi karşısında mücadelenin öznelerini de bir kez daha saflaştırdı. Faşist şeflik rejimi koşullarında seçimlere, burjuva siyasetin makyajlanmış sahte maskesinin gölgesinde gidilemeyeceğini bir kez daha gösterdi. Burjuva muhalefetin, liberal ve reformist sosyal şoven kesimlerin, faşist şeflik rejimi karşısında seçim kardeşliği, kader birliği makyajı Kürt halkımıza saldırılar söz konusu olunca dökülüverdi. Üç maymun pozundaki sessizlikle, Kürt halkımıza "bize siz değil oylarınız lazım" denilmiş oldu.
Tüm seçim planını kirli savaş ve soykırım politikaları üzerine kuran faşist şef, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan'ı bir kez daha Moskova'ya yollayarak Esad ile "kardeşlik" pozu dilendi. Rusya'nın dayatmasıyla ilki 28 Aralık'ta yapılan toplantıdan, faşist şefin istediği gibi bir sonuç çıkmamıştı. Akar ve Fidan, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu, İran Savunma Bakanı Mohammad Reza Aştiyani, Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmut Abbas, Rusya, İran ve Suriye istihbarat başkanları ile ikinci kez 25 Nisan günü Moskova'da toplandı. Toplantı sonrası yapılan, mültecilerin geri dönüşünün temel gündem olduğu ve toplantılara devam edileceği açıklamayla, yine eli boş dönüldüğü anlaşıldı. Suriye Savunma Bakanlığı, toplantıda Türkiye'nin Suriye topraklarından çekilmesinin yanı sıra, M4 yolu üzerinde yapılan anlaşmanın uygulanmasını görüştüklerini duyurarak anlaşmazlığı teyit etti. Buna karşın zirve akşamı Kobanê'nin köylerine dönük yapılan bombardıman, seçimlere kadar Rojava'ya dönük havadan işgal, suikast saldırılarının yoğun biçimde sürdürülmesinde ortaklaşıldığını gösteriyor.
Sömürgeci dört devlet bakımından Rojava devriminin tasfiyesi ortak istem olsa da, kendi çıkar ve iç çelişkileri ortaklaşmalarının temel engeli durumunda. Esad'ın, Türkiye'nin işgal bölgelerinden çekilmesi şartı hala masada duruyor. Faşist şef ise, işgal bölgelerini korumaya devam etmek istediği gibi, Esad rejimiyle ittifak halinde Rojava'ya saldırarak kendisine yeni işgal alanları açmak istiyor. Ve elbette işgal bölgelerinde konumlandırdığı çetelerini meşrulaştırarak kendisini işgal bölgelerinde güvenceli biçimde kalıcı hale getirmek istiyor. Ukrayna savaşı sonrasında Türkiye ile ilişkilerine yeni boyut kazandıran Rusya, şimdilik denge siyasetiyle kendi pozisyonunu korumak ve Türkiye ile ilişkilerinde derin çatlaklar oluşmasının önüne geçmek istiyor. Aylardır kendi içindeki halk ayaklanmalarını bitiremeyen İran, Suriye'nin eski pozisyonuna dönmesini ve Rojava'nın rol model olmaktan çıkmasını istiyor. Suriye'de demokratik çözümü asla gündemine almayan ve yıllardır sömürge devletler ve işbirlikçi çete güçleriyle devam ettirilen Astana ve Cenevre görüşmelerinin çözümsüzlük akameti biliniyor. Adına dörtlü zirve denilen toplantılar, Rojava devrimine ve devrim güçlerine karşı katliam ve soykırımın boyutunu ve şiddetini belirleme zemini olmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor.
Dörtlü zirve ekseninde yapılacak pazarlık ve ittifakların hangi seyirde devam edip etmeyeceği ise, 14 Mayıs seçimleri sonrasında biçimlenecek. Rusya, İran ve Suriye seçim sonrası çıkacak sonuçlara göre, yeniden durumu ele alacağa benziyor. Tam da bu nedenle geçtiğimiz haftalarda, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi tarafından Suriye'de demokratik çözüm için yayınlanan 9 maddelik yol haritası kulak ardı edilerek, görmezden geliniyor.
Faşist şeflik rejimi, seçimlere kadar Rojava ve Başûrê Kurdistan'da işgal saldırılarını kesintisiz biçimde sürdürmeye devam edecek. Geçtiğimiz hafta Rojava Til Temir'de hava saldırıları ile 2 çocuk, Kobanê'de ise bir QSD savaşçısı katledildi. Gerillanın ilan ettiği geçici eylemsizlik kararına rağmen, gerilla alanlarına bombardımanlar kesintisiz biçimde devam ettirildi. Bakurê Kurdistanı'nda ise siyasi soykırım saldırılarının yeni bir düzeyde startı verildi.
Moskova toplantısından eli boş döneceğini ve Esad ile seçim pozu verme ihtimali olmadığını bilen faşist şef, aynı sabah Bakurê Kurdistanı'nda daha önce lokal biçimde sürdürdüğü siyasi soykırım saldırılarını, tüm toplum dinamiklerini ortak biçimde hedefleyerek yeni bir düzeye taşıdı. Amed merkezli 21 ilde siyasi soykırım saldırıları devreye konuldu. Siyasetçi, avukat, gazeteci, sanatçı ve sendikacıların da aralarında bulunduğu onlarca kişi gözaltına alındı. Saldırılar gözaltı saldırılarını protesto eyleminde de devam etti. Gözaltına alınan SGDF'li Serhat Eren'in gözaltında olduğu on saat boyunca kabul edilmedi ve kamuoyu baskısı sonrasında kabul edilmek zorunda kalındı. Aynı günün akşamı İstanbul'da Yeşil Sol Parti seçim standına saldırı yapıldı ve onlarca kişi gözaltına alındı.
Faşist şefin bu yoldan seçime gitme planı sır değil. Siyasi soykırım saldırıları ile Bakurê Kurdistan'da seçim öncesi Hizbullah için yol temizliği yaparak, Kürt halkımız başta olmak üzere emekçi halklarımıza gözdağı vererek, seçim sonuçlarının gasbının altyapısını hazırlıyor. Aynı gün kirli savaş bakanı Süleyman Soylu'nun, bol "terör"lü açıklaması saldırıların kesintisiz devam edeceğini gösteriyor. Faşist şef, siyasi soykırım saldırıları ile Yeşil Sol Parti'nin parlamentodaki temsil gücünü olabildiğince milimize etmek ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakiplerini "terör" edebiyatıyla köşeye sıkıştırmak istiyor.
Bir hafta önce çektiği video ile Kürt halkımıza seslenen burjuva muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi soykırım saldırılarının yaşandığı gün, Filistin'de Mescid-i Aksa'da Kuran okuduğu için gözaltına alınan Filistinli genci görüp açıklama yaparken, Amed merkezli saldırılar karşısında üç maymunu oynadı. Kılıçdaroğlu, oy desteği açıklandıktan, her gün seçim mitinglerinde sömürgeci savaşı sürdürme vaatlerinde bulunan ittifak ortakları ile uyum içinde yürüyeceğini ve "Kürt sorununun çözüm yeri meclistir" açıklamasını şimdiden unuttuğunu bir kez daha gösterdi.
Amed merkezli siyasi soykırım saldırıları, faşist şeflik rejimi karşısında mücadelenin öznelerini de bir kez daha saflaştırdı. Faşist şeflik rejimi koşullarında seçimlere, burjuva siyasetin makyajlanmış sahte maskesinin gölgesinde gidilemeyeceğini bir kez daha gösterdi. Burjuva muhalefetin, liberal ve reformist sosyal şoven kesimlerin, faşist şeflik rejimi karşısında seçim kardeşliği, kader birliği makyajı Kürt halkımıza saldırılar söz konusu olunca dökülüverdi. Üç maymun pozundaki sessizlikle, Kürt halkımıza "bize siz değil oylarınız lazım" denilmiş oldu.
Faşist şeflik rejimi karşısında seçim mücadelesinin hangi yoldan kazanılacağını, siyasi soykırım saldırılarını protesto eyleminde polis barikatı karşısında tüm öfkesini kuşanarak, "Li dijî zilme serî hildan/ Li dijî faşîzmê serî hildan/ Li dijî xeqarete serî hildan/ Zulüm karşısında başkaldırın/ Faşizm karşısında başkaldırın/ Hakaret karşısında başkaldırın" diye haykıran Barış Annesi net biçimde gösterdi. On yıllardır inkar ve sömürgecilik koşullarında, her türlü saldırıyı yaşayan, her türlü bedeli ödemesine rağmen baş eğmeyen eli öpülesi onurlu Kürt annesinden daha net kim tarifleyebilir ki mücadelenin yolunu. Barış Annesinin haykırışı, tarih boyunca faşist sömürgecilik karşısında kendini var etmenin, kazanımlar elde etmenin, kendini, varlığını savunmanın ancak ve ancak isyan ve direnişle başarıldığını bilmenin bilgeliğine dayanmaktadır.
Faşist şeflik rejiminin yenilgisi, yaşının ve acılarının ağırlığına inat, Barış Annesinin havaya kaldırdığı zafer nişanesi elini ve sözünü yerde bırakmamaktan geçiyor. Faşist şeflik rejiminin yenilgisi, üzerine abanan katiller ordusuna inat, bayrağını bırakmayan ve katiller ordusunu sloganlarıyla yanıtlayarak başkaldıran sosyalist gencin direniş ve kararlılığından geçiyor. Siyasi soykırım saldırılarını protesto eyleminde yükselen, Barış Annesinin başkaldırı çağrısı ile SGDF'li Serhat Eren'in direnişinin kesişmesi elbette tesadüf değildir. Faşist şeflik rejimine karşı Bakurê Kurdistan ve Türkiye'de emekçi halklarımızı, iradesini savunmak için tek yol bulunuyor, faşizme karşı Antifaşist Halk Komitelerini her noktada büyütmek ve başkaldırmak...