Toprak Akarsu yazdı | DİSK'in 'yeni toplumsal düzen'i ne ki?
DİSK, değişik uluslar ve ulusal topluluklardan, değişik inançlardan işçileri, kadın ve erkek işçileri birleştirmeyi sınıfın birliği adına dert etmek zorunda olduğuna göre demokratik talepleri tam bir tutarlılıkla savunmakla yükümlüdür. Zaten sınıf mücadelesi ilkesinin de gereğidir bu. Gerçek şu ki bugünkü DİSK, 12 Eylül askeri faşist darbesinden günümüze sınıf mücadelesi görüş açısından uzaklaşarak şekillendi. Türk burjuvazisi ve hükümetleri, bu 30-40 yıllık süreç boyunca sendikaları ve özellikle de DİSK'i "ideolojisizleştirme" saldırısıyla burjuva ideolojisiyle zehirlediler, adeta ideolojik olarak boğdular.
20. yüzyıl, kendi döneminin sosyalizm deneyimlerinin yenilgisiyle kapandı. Emperyalist ideologların büyük anlatıların geçersizliğini ve "tarihin sonu"nu ilan ettiği zamanlardı. 1990'ların ortalarından itibaren sosyal formlar biçiminde gelişen kitle hareketlerine bütün muğlaklığı ile "başka bir dünya mümkün" sloganı kılavuzluk ediyordu. Sloganı var olan duruma, kapitalist düzen ve emperyalist küreselleşmeye karşı kitlelerin tepkisini olduğu kadar, bir "başka dünya" istem ve özlemini de dile getiriyordu. Kapitalizme itiraz belli, kesin; amaç, istek ise flu, belirsizdi; fakat moda slogana gönül verenler "sosyalizm"i talep etmekten de imtina ediyorlardı. Geçici yenilgiyi izleyen belirsizlik yüklü, sallantılı geçiş döneminin kitle bilinci anlaşılmaz değildi. O koşullarda katıldıkları bütün enternasyonal zeminlerde Marksist Leninist komünistler, mümkün olan bir başka dünyanın "sosyalizm" olduğunu güçlü bir tarzda ve özgüvenle açıkladılar, kitle bilincinin devrimci dönüşümü ve netleşmesi için tereddütsüz ideolojik mücadele yürüttüler.
2010-2011 Ortadoğu halk ayaklanmaları, 2012 Rojava devrimi, 2019 onlarca ülkede gelişen halk isyanları sallantılı geçiş döneminin aşılmakta olduğunun güçlü göstergeleriydi. En son Covid-19 salgınıyla yüz milyonlar için kapitalist sitemin iflasının görünür hale gelmesi de geçiş döneminin geride kalmakta olduğunun yeni bir alametidir. Kapitalist düzenin kitlesel sorgulanması aynı zamanda bir "yeni düzen" arayışı demektir. Emperyalist küreselleşmenin atağı ve 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerinin yenilgisinin belirlediği ara dönem koşullarında "başka bir dünya mümkün" sloganında ifadesini bulan yeni düzen talep ve arayışları, belirsizliğine karşın ilerici nitelik taşıyan bir mücadele çağrısıydı. Ama artık ara dönemin aşılmakta olduğu gelişen koşullar altında kitle bilincinin netleşmesi ve ileri sıçramasını önleyen engele, tutucu, gerici bir göz bağına dönüşmektedir.
DİSK'in 2020 1 Mayıs bildirisine ruhunu veren "yeni bir toplumsal düzen" talebi, yönetimin veya bildirinin içeriğini şekillendirenlerin istek ve niyetlerinden ayrı olarak işçi sınıfının sosyalist bilincinin uyanması ve gelişmesi önündeki bir engeldir. "Eski düzenin iflasını" ilan eden bildiri talep ettiği "yeni toplumsal düzenin" adını koymaktan imtina ediyor. Üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan kapitalist düzenin yerini alacak yeni toplumsal düzen ancak ve ancak üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine dayanan sosyalizm olabilir. Başka bir toplum biçimi, başka bir seçenek de yoktur. Teorinin söylediği budur, tarihin doğruladığı da bu. Paris Komünü deneyimi şurada kalsın Ekim Devrimi ve 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerinin doğruladığı da budur. DİSK gibi mücadeleci tarihe sahip bir sendikal merkezin yöneticilerinin bunları bilmedikleri varsayılamaz. "Yeni Toplumsal Düzen" tanımsız bırakılarak bilerek ve isteyerek belirsizlik tercih edilmektedir.
Bir manifesto havası verilerek yayınlanan bildiri "halk egemenliğini esas" aldığını bildirmesine karşın sermayeyi ve tabii sermaye düzenini reddetmiyor, reddedemiyor.
DİSK,"2020 1 Mayıs'ında tarihin bu dönüm noktasında ilan ediyoruz: Biz yeni bir toplumsal düzen istiyoruz! Sermayenin değil halkın egemenliğini esas alan, sömürüye karşı emeğin haklarını koruyan, toplumsal zenginliğe el koyan yüzde 1'in değil, toplumun yararını esas alan yeni bir toplumsal düzeni biz kuracağız!"* diyor.
DİSK'in, "sermayenin karşısında emeğin haklarının" korunması görüş açısı, sermayenin varlığını ve sömürüyü "normal", "meşru" gören haliyle sınıf uzlaşmasını esas alan bir yaklaşımdır. "Sermayenin değil halkın egemenliğini esas" alıyorsunuz güzel, ama bu sömürüyü ortadan kaldırmayan, yalnızca "sömürüye karşı emeğin haklarını koruyan" kapitalist özel mülkiyete, sermayeye dokunmayan bir halk egemenliği, yeni bir toplum değil, kapitalist toplumun ta kendisidir. "Eski düzenin iflas"ını ilan ettiğiniz yerde bunu işçi sınıfına "yeni bir toplumsal düzen" olarak sunamazsınız. Yeni bir toplumsal düzen, ancak eski düzenin üzerine yükseldiği sermayeyi ortadan kaldırma temelinde kurulabilir. İşçi sınıfının sınıf örgütü sendikaların kapitalist sömürüye karşı çıkmasından, sömürüyü ortadan kaldırılmayı istemesinden, amaç edinmesinden daha doğal bir şey olamaz! Sınıf mücadelesi ilkesini kabul ederseniz, ona dayanırsanız varacağınız yer sermayenin ortadan kaldırılmasıdır. DİSK'i var eden de sınıf mücadelesi ilkesi değil midir?
Muğlaklık yalnızca DİSK'in "yeni toplumsal düzen" istemini sosyalizm olarak formüle etmekten kaçınmasında ortaya çıkan burjuva ideolojisine saplanma, teslim olma hali değil bildiriye yansıdığı kadarıyla bile daha kapsamlı, daha derin ve sistematik bir gerçekliktir bu:
"Türkiye emekçileri bu salgına, ekonomik krizin etkisini sürdürdüğü, işçilerin yoğun işsizlik ve düşen ücretlerle yüz yüze olduğu; sendikal hakların özgürce kullanılamadığı; demokratik hakların yok sayıldığı, demokrasinin tüm değerlerinin alt-üst edildiği, yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı, belediyelere atanan kayyımlarla halk iradesinin yok sayıldığı koşullarda yakalandı. Bu nedenle işçiler salgına karşı etkin biçimde korunamıyor."
Burjuvazi ve burjuva hükümetlerin kâr ve rekabet için üretimi sürdürerek salgında işçileri ölüme göndermesinde şaşırtıcı bir şey yoktur. Patronlar sınıfı ve hükümetleri sınıf çıkarlarının gereklerini yapıyorlar. Sorun şu, burjuvazi kendi çıkarlarını neden bu kadar kolay gerçekleştirebiliyor? Neden köpeksiz köyde değneksiz gezme keyfiyeti içinde? İşçiler "salgına karşı etkin biçimde korunamıyorlar" çünkü sınıf örgütleri sendikalar her şeyden önce ideolojik olarak çok zayıflar. Çünkü sendikalar sınıf mücadelesi ilkesinden çok uzaklar. Çünkü tek tek patronlar ile ve patronların sınıf örgütleriyle, burjuva, faşist hükümetler ile uzlaşıyor ya da işbirliği yapıyorlar. Bırakınız diğer işbirlikçi sarı vb. sendikal merkezleri DİSK bile salgına karşı ücretli izin talebiyle işçileri greve çağırmayı göze alamadı, sınıf uzlaşması ve işbirliği yoluna düştü. İşçiler "salgına karşı etkin biçimde korunamıyorlar" çünkü sendikal merkezler iflas ettiler, salgın bu gerçekliği bir kez daha herkesin yüzüne çarptı.
Bildirinin yukarıda aktardığımız satırlarını okuyan işçiler, Türkiye'de nasıl bir siyasi iktidar, nasıl bir yönetim biçimi olduğunu düşünecekler ve nasıl bir sınıf bilinci edinecekler? DİSK'in işçi sınıfına Türkiye'nin nasıl bir sermaye iktidarı tarafından yönetildiğini söylemesi gerekmiyor mu? Neden AKP-MHP, Ergenekoncular vb. ittifakına dayanan faşist şeflik rejiminin sermaye oligarşisinin en gözü dönük işçi düşmanı iktidarı olduğu gerçekliği işçilere açıklanmıyor, teşhir edilmiyor! Böyle bir dil ve anlatımla faşist diktatörlük gerçeği işçi sınıfı ve ezilenlerden, halklarımızdan gizlenmiş olmuyor mu?!
Bildiri birçok demokratik istemi tutarlı bir sınıf mücadelesi görüş açısı olmaksızın sıralıyor. Talepler, bırakınız sosyalist görüş açısını tutarlı demokratlığın gereklerine uygun tarzda formüle edilebilmiş de değil. Sermaye egemenliğinden söz ediliyor ama onun tarafından desteklenen, korunan, yaşatılan erkek egemenliğinden söz edilmiyor. Hal böyle olunca "cinsiyet eşitliği" talebi de içeriksiz kalıyor. Erkek işçilerin bilincinin demokratik dönüşümü, erkek ve kadın işçilerin burjuvaziye karşı sınıf birliği nasıl sağlanacak? Keza "Savaş ve çatışmaya karşı yurtta, bölgede ve dünyada barış!" yuvarlaması ne Efrin, Serekaniye, Gire Spi işgalini, ne Güney Kürdistan'a yönelik saldırıları, ne de Kürt halkının varlığının kabulünü, kendini yönetme hakkı dahil Türk ulusuyla eşitliğine dair hiçbir şey anlatmıyor. DİSK'in Türk ve Kürt işçilerin sınıf birliğini sağlamak gibi bir sorunu yok mudur? DİSK'in yeni dediği toplumsal düzende ulusal inkar, asimilasyon, sömürgecilik, erkek egemenliği devam mı edecek?
DİSK, değişik uluslar ve ulusal topluluklardan, değişik inançlardan işçileri, kadın ve erkek işçileri birleştirmeyi sınıfın birliği adına dert etmek zorunda olduğuna göre demokratik talepleri tam bir tutarlılıkla savunmakla yükümlüdür. Zaten sınıf mücadelesi ilkesinin de gereğidir bu.
Gerçek şu ki bugünkü DİSK, 12 Eylül askeri faşist darbesinden günümüze sınıf mücadelesi görüş açısından uzaklaşarak şekillendi. Türk burjuvazisi ve hükümetleri, bu 30-40 yıllık süreç boyunca sendikaları ve özellikle de DİSK'i "ideolojisizleştirme" saldırısıyla burjuva ideolojisiyle zehirlediler, adeta ideolojik olarak boğdular. "İdeolojisizleşmek", mücadeleci sendikalar için burjuva ideolojisine boyun eğmek ve teslim olmak, mücadeleci ruhun ölümü oldu.
Emperyalist küreselleşme aşamasındaki tekelci kapitalizmin vahşi sömürüsü altındaki işçi sınıfının her zamankinden daha çok sınıf mücadelesi görüş açısına, işçi sınıfının ideolojisi bilimsel sosyalizme ihtiyacı var. Tabi en başta da işçi sendikalarının sınıf mücadelesi görüş açısına ihtiyaçları var. Sendikaları işçi sınıf ideolojiyle doyurmak, sendikaların sınıfa karşı görevlerini yapabilme çizgisine girebilmelerinin birinci ve temel koşulu; burada ne yapılacaksa, sendika bürokrasisine karşı mücadele zemininde ancak sosyalist ve devrimci işçiler, sosyalist ve devrimci hareket tarafından yapılabilir. Bu mücadele sendika bürokrasisi ile devrimciler, sosyalistler arasında düello biçiminde olamaz. Sendika bürokrasisine karşı mücadele geniş işçi kitlelerinin patronlar sınıfına ve onların faşist şeflik rejimine karşı sınıfsal birliği ve mücadelesini geliştirme temelinde ele alınırsa ancak o zaman başarılı olabilir.
"Şimdi emekle ve bilimle yeni bir toplumsal düzen kurma zamanı" ve keza "toplumun yararını esas alan yeni bir toplumsal düzeni biz kuracağız!" diyor DİSK. Bir toplum düzeni nasıl kurulur? DİSK yeni bir toplumsal düzeni nasıl, hangi mücadele stratejisiyle kuruyor? İnsanlığın son 5 bin yıllık tarihinde "eski toplumsal düzen"ler hep sınıf mücadeleleriyle yıkıldılar ve yenileri de sınıf mücadeleleri temelinde kuruldu; sınıf mücadelelerinin en keskin patlama halleri eski düzeni yıkan ve yeni düzeni kuran, toplumsal alt üst oluşu gerçekleştiren devrimlerdi. Burjuvaziyi iktidara getiren, burjuva toplumun yolunu açan Büyük Fransız İhtilali de proletaryayı iktidara getiren ve sosyalist toplumun yolunu açan büyük Ekim Devrimi de böyledir. Yeni toplumsal düzenler "emekle ve bilimle" değil sınıf mücadeleleri ve devrimlerle kuruluyor. Eğer bugünkü Türkiye'de "sermeye egemenliğini" devirmek ve "halk egemenliğini esas alan" bir toplumsal düzen kurmak istiyorsanız, ismini açıkça koyarak sermaye oligarşisinin faşist şeflik iktidarına karşı kararlı bir mücadele açmanız gerekir. Bunun için bütün mücadeleci güçlerle en başta da faşist şeflik rejimine karşı özgürlük mücadelesini karalılıkla yürüten Kürt ulusal demokratik hareketiyle, bütün emekçi sol güçlerle, demokratik Alevi hareketiyle, demokratik kadın hareketiyle devrimci demokratik işbirliği, ittifak yapmalısınız. Sermaye egemenliğini devirecek ve sosyalizme gidecek yolu açacak mücadelenin taşları böyle döşenebilir. Müttefiklerinize ayak oyunu yapmamalı, çalım atmaya kalkmamalı, inandırıcılığınızı ve saygınlığınızı koruyabilmelisiniz.
Sendikal bürokrasi, sınıf mücadelesi ilkesinden hareket ettiği durumda da doğası gereği antidemokratik ve açık olmayan yöntemler kullanmaya meyillidir. Sendika bürokrasisinin burjuva ideolojisine angaje veya teslim olduğu durumda antidemokratik işleyiş, kendi tabanını hem kitle ve hem de örgütler bazında hiçe sayma, dışlama, keza dost ve müttefikleriyle yaptığı anlaşmalara verdiği sözlere bağlı kalmamak işten bile değildir. Bunun dejenerasyon ve çürüme hali olduğu açıktır. Sendikalardaki dejenerasyon ve çürümeyi ancak burjuvaziye ve faşizme karşı mücadelenin geliştirilmesi temizleyebilir. Bunun için sendikal bürokrasiyle mücadeleye de hazır olmak gerekir. Bu iki yönlü mücadelenin bütünlüğünü doğru kavramak başarının da ilk temel koşuludur.
* http://disk.org.tr/2020/04/eski-duzen-iflas-etti-simdi-emekle-ve-bilimle-yeni-bir-toplumsal-duzen-kurma-zamani/