Tezer Marmara yazdı | Kadın yoksulluğu ve yeniden üretim
Ev işi olarak kodlanan yeniden üretim sürecinin doğal karakteri, karşılığının ödenmemesidir. Bu durum da kadının yoksullaşmasının nedenlerinden biridir. Çünkü kadın, aile kurumu içinde bir ömür boyu 24 saat çalışmasına rağmen, elinde avucunda olan sıfırdır. Ömrünü verdiği bu çalışmanın sonunda emeklilik hakkı bile yoktur. "Koca"nın verdiği paradan attırabildiği oranda, kendisi için bir şey alabilir ya da yapabilir. Ancak giderek derinleşen yoksulluk krizi ile birlikte böyle bir "olanak" da artık yok.
Faşist şeflik rejiminin, Mehmet Şimşek eliyle uygulamaya koyduğu Orta Vadeli Program, enflasyonu düşürmek gerekçesiyle halkı, sefalet ücretine mahkum etti. Bu durum, hayat pahalılığı karşısında zaten temel ihtiyaç malzemelerine bile ulaşmakta zorluk çeken halkın, yoksulluğunu daha da artıracak. Öyle ki, milyonlarca insan açlık sınırının altında aldıkları ücretlerle hayatta kalmaya çalışıyor.
Bu genel yoksulluk içinde kadınların yoksulluğu ise ayrı bir yerde duruyor. Kadın yoksulluğunda, toplumsal üretim ve yaşamdaki cinsiyetçi iş bölümünün yanı sıra kadının ev içinde yeniden üretim sürecinde harcadığı emeğin görünmez kılınması ve karşılıksız bırakılması merkezi bir yerde duruyor.
Kadının ev içinde harcadığı emek, temelde insan türünün biyolojik yeniden üretimi ve emek gücünün günlük yeniden üretimi üzerinden şekillenir. Her iki üretim de hem sermaye hem de erkek egemen toplumsal düzen bakımından zorunlu ve gereklidir.
Maddi yaşamın sürdürülebilirliği açısından insan türünün üretilmesi, tartışmasız zorunlu bir toplumsal olgu olarak kabul edilir. Erkek egemen kapitalist düzenin sürmesi bakımından türün üretiminin yaşamsal bir niteliği bulunuyor. Çünkü türün üremesi demek, kapitalist düzenin bekası için gerekli olan emek gücünün, başka bir ifadeyle işçi sınıfının bolca var olması anlamına geliyor.
Kapitalist üretimin devamı bakımından proleter erkeğin -elbette kadının da- her gün kendini yeniden üretime hazırlaması zorunludur. Sömürü çarkının dönmesi için bu gereklidir.
Sermayenin kendini genişleterek yeniden üretmesinin koşulu, emek gücünün günlük olarak hazırlanmasında somutlanır. Bu işin sorumluluğu da "eş", "anne", "abla" sıfatlarının yüklendiği kadındadır. Erkek egemen kapitalist sisteme göre, bu sorumluluk da ezeli ve ebedidir.
Çocuk, hasta ve yaşlı bakımından yemek yapmaya, yoksulluk günlerinde sofraya yiyecek bir şeyler koymaktan ev ekonomisine her gün tekrarladığı bu işler, kadını nesneleştirir ve bu durum, ev içinde harcadığı emeğin görünmezliğinde somutlaşır. Kadın dışarıda toplumsal üretimin bir parçası olduğu durumda da bu döngü kırılmaz, "ev işleri" kadının sorumluluğu ve görevi olarak kalmaya devam eder.
Ev işi olarak kodlanan yeniden üretim sürecinin doğal karakteri, karşılığının ödenmemesidir. Bu durum da kadının yoksullaşmasının nedenlerinden biridir. Çünkü kadın, aile kurumu içinde bir ömür boyu 24 saat çalışmasına rağmen, elinde avucunda olan sıfırdır. Ömrünü verdiği bu çalışmanın sonunda emeklilik hakkı bile yoktur. "Koca"nın verdiği paradan attırabildiği oranda, kendisi için bir şey alabilir ya da yapabilir. Ancak giderek derinleşen yoksulluk krizi ile birlikte böyle bir "olanak" da artık yok. Bu çıkmaz içinde kadın, yine emeğinin değersizleştirildiği ev eksenli çalışma alanına yönlendirilir. Ev işlerine ek olarak, evde yapacağı bu işlerin de ne bir güvencesi ne bir sosyal hakkı ne de hak ettiği bir ücreti olacaktır.
Yeniden üretim sürecinde kadının harcadığı emeğin ücretlendirilmesi ve emeklilik hakkının verilmesi, yoksulluk krizini daha ağır yaşayan kadınlar bakımından önemli bir çıkış olacaktır.
Kadının görünmeyen emeğinin, onun doğal bir parçası olmayıp aksine toplumsal ve ekonomik bir olgu olduğunu ortaya koymak gerekiyor. Bu bakımdan evden harcanan emeği tanımlamak zorunludur. Bu tanımlama, gerek evde "bir iş" yapıldığını ortaya koymak gerekse de kadının ev içindeki konumunun sorgulanması bakımından önemlidir.
Öncelikle, bu işlerin ücretlendirilmesi, ev işlerinin kadının ezeli ve ebedi görevi olduğu yanılmasını yıkacak, cinsiyetçi iş bölümünün temelini oyacaktır. Ayrıca, kadınların kendilerine ait olan ve nasıl kullanabileceklerine kendilerinin karar verebileceği bir bütçeleri olacaktır. Bu da kadının erkeğe olan ekonomik bağımlılığını azaltacaktır. Bu ekonomik bağımlılık o kadar büyük bir bela ki, kadınlar, aslında sürdürmek istemedikleri evlilikleri, yoksullukları ve çaresizlikleri nedeniyle sürdürmek zorunda kalıyor. "Boşandıktan sonra nasıl yaşayacaksın" sorusunun yanıtı kadınlar için ürkütücüyken, boşanma davası sürecinin bile bir maliyeti oluyor.
Kapitalistlerin emeğini sömürdüğü proleter erkeği yeniden üretime hazırlamak, kapitalistlere yeni işçiler sunmak için türün üretilmesini sağlamak, çamaşır, bulaşık, temizlik, yemek, çocuk ve yaşlı bakımı gibi görünmeyen ancak yaşamın devamı için zorunlu olan işleri yapmak cinsiyetçi iş bölümünün kadınlara dayattıkları. Zenginler bu saydıklarımızın tamamını para karşılığında yaptırırken, kadınlar evli oldukları erkekler, "anne"si oldukları çocuklar ya da ağabeyleri, babaları vb. için bunların tamamını herhangi bir ücret almadan yapıyor. Cinsiyetçi iş bölümüne karşı mücadelemizin bir parçası olarak bugün ev içi emeğin ücretlendirilmesi, kadınların sigortalı yapılarak, emeklilik hakkını kazanması, görünmeyen emeğimizi görünür kılma mücadelemiz bakımdan önemli bir yerde duruyor.