Tamer Çilingir yazdı | Andreadis'in arşivindeki Atılım gazetesi
Kosta Sidiroupolos Trabzon'un Maçka ilçesinden Pontos Rum Soykırımı sürecinde Yunanistan'a sürgün edilen bir ailenin çocuğuydu. 28 Kasım 2017 günü kalp krizi geçirerek yaşam gözlerini yumduğu ana kadar Pontos Rum Soykırımı'nın tanınması mücadelesinin en önünde yer alan isimsiz kahramanlardan biriydi.
O, sadece soykırım ve sürgün süreci kurbanlarının acılarını değil, geride kalanların yaşadıkları acıları da yüreğinde hisseden bir insandı. Müslümanlaştırılmış hatta Türkleştirilmiş bugünkü Pontos'ta yaşayan insanlarla kurduğu olumlu ilişkiler bunun göstergesiydi.
80'li yıllarda Almanya'da işçi olarak çalışan Trabzonlu, Samsunlu, Giresunlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Müslüman ailelerle 100 yıl önce Yunanistan'a sürgün edilen daha sonra Avrupa'ya çalışmaya gelmiş Pontoslu ama Yunanistan vatandaşı ve Hristiyan aileleri bir araya getirmek için yemekli ve müzikli bir gece organize eder.
Kendisi inançlı bir Hristiyan'dır ama geceye gelecek olan çevresini tek tek önceden uyarır. Gecede kimse Hristiyanlık propagandası yapmamalıdır, yemeklerde kesinlikle domuz eti olmamalıdır. Birbirinden koparılmış olan bu insanların yeniden bir araya gelişi esnasında birleştirici olanın kemençe ve horon olduğunu düşünür Kosta. Kemençe ve horon ile başlar gece, misafirler teker teker gelmeye başlar salona. O sırada gömleğinin düğmeleri neredeyse beline kadar açık ve göğsünde kocaman altın bir haç olan genç birisi girer salona. Kosta hemen bu genci uyarır ve bu yaptığının abartılı olduğunu o haçı gizlemesini ister. Genç alaylı bir üslup ile isteğini ret edince onu zorla salondan çıkarır. Yıllarca bu tavrı eleştiri konusu olsa da o iki acılı toplumun bir araya gelmesi için elinden geleni ardına koymaz.
Eşi Eleni elinde 1999 yılında yayınlanmış bir gazetenin kupürüne iliştirilmiş bir not ile geldi bir gün.
"Sevgili Eleni (Sidiropoulou) ve Kosta (Sidiropoulos)
Kalamaria 1.10.1999
Pontus 'inatçılığına' ve doğal Helen 'iyimserliğime' rağmen, kendimi yorgun ve hüsrana uğramış hissettiğim zamanlar da olduğunu itiraf etmeliyim. Neyse ki, 1960'tan günümüze kadar Türkleştirilmiş Rumlar ve özellikle Müslüman Pontuslu kardeşlerimiz için yürüttüğümüz mücadelemizi devam ettirmemizde sevginizle, coşkulu ve aktif olarak bana destek veren ve güç veren sizin gibi insanlar var. Hayal edemeyeceğiniz tükenmez bir güç veren, genel olarak ortak Pontus mücadelesine verdiğiniz destek için teşekkür ederim. Takdire şayansınız.
Kardeşiniz Yorgo Andreadis"
Gazete kupürünün üst kısmına Helence el yazısı ile iliştirilmişti bu not. Eleni gözleri dolu dolu artık aramızda olmayan hem Kosta'dan hem de Yorgo'dan gururla söz ederken tarihi bir belge olduğuna inandığı bu belgeyi benimle paylaşıyordu.
PERSONA NON GRATA - İSTENMEYEN İNSAN YORGO ANDREADİS
Yorgo Andreadis hem Yunanistan'da hem de Türkiye'de özellikle Pontos'ta yüz yıl önce yaşananları anlattığı kitapları ile tanınan birisiydi. Pontos üzerine gerçeklere dayanan kısa hikayeler ve romanlardan oluşan 22 kitap yazmıştı. Bunların yedisi Türkçeye çevrilmiş ve Türkiye'de yayınlanmıştı. En tanınanı ise Tamama adlı kitabı idi. (Bu arada Belge Yayınları önümüzdeki ay Tamama'nın 7. Baskısının çıkacağını açıkladı.)
Almanya'da yaptığı bir konuşmada Karadeniz'e seslenen Yorgo Andreadis, şöyle diyordu:
"Biz sizi ne dost ne de komşu sayıyoruz. Biz sizi kardeş sayıyoruz. Dünyada Müslüman inancına sahip ve Kuran'a inanan milyonlarca insan var. Yine dünyada Hristiyan inancına sahip ve İncil'e inanan milyonlarca insan var. Ama dünyada sadece biz kemençeyi seviyor, kemençe ile oynuyor ve kemençe ile mezara gidiyoruz."
Yorgo, yaşı küçük olmasına rağmen Yunanistan'ın Nazilerce işgaline de tanık olmuştu. Kendisini o yıllar için "yalın bir seyirci" olarak tanımlayacaktı. İşgal dönemindeki şiddet, büyüklere yönelikti. Onu ve küçükleri, yine onun deyimiyle, açlık tehdit ediyordu sadece o yıllarda.
Devlet baskısıyla ve iktidarın gücüyle ise 19 yaşında tanışacaktı. Üniversitede okumak için Almanya'ya gitmeye karar verdiğinde pasaport başvurusuna bir türlü yanıt alamıyordu. 1955 yılının Haziran ayından Kasım'ına kadar alamadı pasaportunu. Sonuçta "hatır için" pasaportunu alabildi. 1954 seçimlerinde ailesinin, özellikle erkek kardeşinin "solcularla iş birliği" içinde olması idi pasaportun verilememe gerekçesi.
IRKÇILARIN TEPKİSİNİ ÇEKTİ
Kitapları ve kurduğu dostluklar her iki tarafın; Yunanistan (az sayıda olmak kaydıyla) ve Türkiye ırkçılarının tepkisini çekti. Yunanistan'da 'Ankara'nın paralı ajanı' iftirasıyla karşılaştı. Yaptıklarıyla Yunan milli duygularını körelttiğini iddia ediyordu, Yunanistan'daki bazı çevreler. Bir radyo programına telefonla katılan birisi Yorgo Andreadis'e "Sayın Andreadis, kitabınızı İzmir'de tanıttığınızda Pontos'un Helen olduğunu söyleyebildiniz mi?" diye bir soru sordu. Yorgo, 'Unuttum. Ancak öteki sefer gittiğimizde sizi de yanıma alacağım, kendiniz söylersiniz' diye yanıt verdi.
Türkiye cephesinde ise olaylar daha planlı şekilleniyordu. Giresun Jandarma Alay Komutanı Tuğgeneral Veli Küçük, Andreadis aleyhinde kampanya başlattı. Küçük, serbestçe satılan kitaplarının el altından bölgede dağıtıldığını iddia etti. Andreadis hakkında "Pontusçu" diye haberler çıkmasını sağladı.
4 Aralık 1998 Cuma günü Türkiye'ye, Yeşilköy Havalimanı'ndan giriş yapmak isteyen Yorgo Andreadis'in eline sınır dışı edildiğine dair bir belge verildi. O günden itibaren Türkiye'ye girişi yasaklandı.
Kendisine verilmeyen ama Yunan Dışişleri Bakanlığı'na bildirilen sınır dışı edilme gerekçesi şöyle idi:
"Türkiye'de istenmeyen kişidir. Çünkü barışa karşı ve aşırı tehlikelidir. Türk halkının güvenliğini ve huzurunu bozmak isteyen güçlerle işbirliği içindedir ve Türk devletini tehdit edenlerle birlikte hareket etmektedir."
Bu nedenle kendisine 'git' denmiştir.
İleri ki yıllarda da Yorgo Andreadis hakkındaki kampanyalar devam etti. Kâh Ankara'da Turkish Daily News, kâh Milliyet ve Hürriyet gazeteleri, kâh televizyon programlarıyla Hulki Cevizoğlu, bu kampanyanın öncülüğünü kaptırmamak için yarıştı.
ERDOĞAN'A YAZDIĞI MEKTUP
Bir gün Türkiye'ye gidebilmek için yıllarca bekledi, bu arada dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazarak Trabzon'a gömülmek istediğini söyledi. Mektupta şu sözlerle yaşadığı hasreti ifade ediyordu:
"10 yıl bekledim. Bana 'AİHM'ye git' dediler gitmedim. Dava açmadım. Sabırla bekledim, bu haksızlığın giderilmesini, iftiraların geri alınmasını. 73 yaşında olduğumu ve bana karşı yapılan adaletsizliğin giderilmesi için daha birkaç 10 yıl bekleyecek zamanımın kalmadığını hesaba katın. Gerçekten de bu adaletsiz, yersiz ve kabul edilemez kararı düzeltemeyecek durumdaysanız ve Türkiye'ye girişimin yasaklanmasındaki ısrarınız sürüyorsa, o zaman lütfen son arzumun yerine getirilmesine ve ecelim geldiğinde, 90 kuşaktır atalarımın ebedi istirahatgâhlarında yattıkları Trabzon'a gömülmeme izin verin."
30 Aralık 2015 tarihinde aramızdan ayrıldığında Trabzon'a gömülmesine izin verilmedi.
ELEN'NİN ELİNDEKİ GAZETE ATILIM'DI
Eleni'nin getirdiği, Yorgo Andreadis'in arşivinde yer alan gazete Atılım Gazetesiydi. 22 Mayıs 1999 tarihinde yayınlanmıştı ve '19 Mayıs 1919 Samsun ve yitik ülke Pontos' başlığını taşıyordu. Andreadis'in arşivinde yer almasının sebebi tabi ki içeriği ile ilgiliydi. Yüz yıllık cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez sol, sosyalist bir yayın organında Pontos'a ve yüz yıl önce yaşananlara ilişkin gerçekçi bir bakış açısıyla kaleme alınmıştı.
Antik çağdan bugüne Pontos'un tarihine bakış ile başlayan makale 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkanların bir kurtuluş savaşı değil Rumlara yönelik bir soykırım gerçekleştirdiğini anlatıyordu.
1999 yılının mayıs ayında kaleme alınan makalede Samsun'da yapılan 80. Yıl 19 Mayıs kutlamalarına dair ise şu sözler yer alıyordu:
"Bugün yitik ülke Pontos'un çocuklarının şehrinde bu dramı yaratanlar, şatafatlı gösterilere hazırlanıyorlar.
Son gece fener alayı düzenleyecekler. Önce Kanavkariz'den (Mert rrmağı) geçecek olan alay, dere boyunca katledilen Pontosluların bu dereye atıldığını bilerek. Oradan Saathane Meydanı'na gidilecek ve Pontosçulukla aşağılananların asıldığı Kavlağan (çınar) ağacının önünden geçip bu meydanda vapurlara bindirilmek için bekleyen yüzlerce insanın haykırışlarına aldırmayacak bu alay. Sonrasında Pontos Hükümet binasının önünden geçilip Zito Sotiriu (Yaşasın Kurtuluş), Zito Elefteria (Yaşasın Özgürlük) seslerin İstiklal Mahkemelerinde kaleme kırarak cevaplayacaklar. Ve en sonunda bir dönem yasakladıkları kemençe eşliğinde kültürümüzün ne kadar zengin olduğuna vurgu yapılarak Çarşamba Çifteteliisi, dik horon (...) oynayacaklar ve bunların Pontos kültürünün bir parçası olduğunu gizleyerek yapacaklar."