21 Kasım 2024 Perşembe

Tahir Laçin yazdı | Sarsıcı bir eylem, savaş ve duruş

Bölgesel ve dünyasal bir savaşın ön günlerindeyiz. Emperyalist kapitalist devletlerin rekabet ve egemenlik için dün de, bugün de, yarın da savaşa başvurdukları ve başvuracakları bir olgu olarak karşımızda duruyor. Lenin'in söylediği gibi; "...bu iktisadi temel varlığını sürdürdüğü, üretim araçları üzerinde özel mülkiyet devam ettiği sürece, emperyalist savaşların kesinlikle kaçınılmaz olduğunu" söylemeliyiz.

7 Ekim 2023 günü Filistin direniş güçleri (Hamas vd.leri) işgalci, katliamcı İsrail siyonist devletine karşı güçlü bir askeri eylem düzenledi. Karadan, denizden ve havadan koruma altına alınmış, "dokunulmaz" gökkubbesi, "aşılamaz" denilen güvenlik duvarı ve en gelişmiş tekniklerle, silahlarla donatılmış siyonist devletin imajı 7 Ekim eylemiyle yerle bir edildi. Tüm olanaksızlıklara, kuşatılmışlıklara, siyonist devletin sistematik saldırılarına, istihbarat ağlarına rağmen, ezilenlerin ve sömürülenlerin yaratıcılığı ve cüretinin nelere kadir olduğunu, 7 Ekim eylemi bir kez daha gösterdi. Sınıflar savaşımı tarihinde ezilen ve sömürülenlerin egemenlere karşı savaşlarında çok sayıda benzer yaratıcı, cüretli eylem ve zaferlerle doludur. Bunların en öne çıkanlardan biri, dünyayı ele geçirmek için yola çıkmış "yenilmez" denilen faşist Nazi Almanya'sının; iktidarının Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarafından yenilgiye uğratılması, yerle bir edilmesidir. Bir diğeri Çarlık iktidarının Şubat ve Ekim devrimi ile tarihe gömülmesi ve ilk proleter sosyalist iktidarın kurulmasıdır. Vietnam devrimi, Küba devrimi, Paris Komünü vb. çok sayıda, büyük fedakarlıklarla, cüretle örülmüş eylemlerle kazanılmış zaferleri çoğaltmak mümkün.

7 Ekim eylemi yalnızca siyonist İsrail devletini değil, başta ABD, İngiltere ve AB ülkeleri olmak üzere emperyalist ve gerici kampı toptan sarsmıştır. ABD önderliğindeki emperyalist kampın Ortadoğu'daki çıkarlarının, varlıklarının teminatı olan İsrail devletinin ağır şekilde darbelenmesi bu güçlerin bölgedeki egemenliğinin ve çıkarlarının ciddi şekilde darbelenmesi anlamına geliyor. Bundandır ki; ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve bu kampta yer alan diğer emperyalist ve gerici devletler, İsrail siyonist devletinin aldığı ağır ve ölümcül yarayı iyileştirmek için, sınırsız (askeri, teknik, mali, ekonomik, diplomatik vs.) destek açıklamasında bulundu. Bölgeye savaş gemileri, araç-gereç, teknik personel, askeri kuvvet göndererek savaşa doğrudan dahil olacak adımlar attılar, atmaya da devam ediyorlar. İsrail devletinin gece gündüz Gazze'yi bombalamasını, binlerce bebek, çocuk, kadın, erkek sivil insanı öldürmesini, hastaneleri, ibadethaneleri, okulları, mülteci kamplarını vs. hedefleyerek bombalamasını, katliamlar yapmasını, "İsrail'in kendini savunma hakkı" denilerek savunulması, emperyalist devletler ve onun sağında-solunda konumlanmış burjuva partiler vd. kuruluşların gerçek yüzlerini çarpıcı bir şekilde açığa çıkardı. Ukrayna'nın "işgaline" karşı olduğunu, "özgürlük ve bağımsızlıktan" ve "kendi kaderini belirleme hakkından" yana olduklarını, tüm propaganda aygıtlarını, araçlarını harekete geçirerek işçi, emekçi ve ezilenleri aldatarak, emperyalist gerici savaşlarının dayanağı yapanlar, İsrail'in Filistin topraklarında süregelen işgalini, işkencelerini, katliamlarını, insan haklarını hiçe sayan pratiklerini görmemeyi, göstermemeyi, üstünü örtmeyi seçerek destekledi. Bu iki olay ve iki farklı tavrın nedenini sorgulayan halklar elbette emperyalist burjuvazinin sahtekarlığını ve onun gerçek yüzünü görmeyi başaracaklardır. Bugün gelinen yerde ABD, AB ve yeryüzünün farklı kıtalarında yaşayan halklar, bu ikiyüzlülüğe karşı Filistin halkının, direnişinin yanında yer almaya, siyonist devletin işgaline, katliamlarına karşı güçlü, sarsıcı sesler yükseltmeye başlamıştır.

Bölgesel ve dünyasal bir savaşın öngünlerindeyiz. Emperyalist kapitalist devletlerin rekabet ve egemenlik için dün de, bugün de, yarın da savaşa başvurdukları ve başvuracakları bir olgu olarak karşımızda duruyor. Lenin'in söylediği gibi; "...bu iktisadi temel varlığını sürdürdüğü, üretim araçları üzerinde özel mülkiyet devam ettiği sürece, emperyalist savaşların kesinlikle kaçınılmaz olduğunu" söylemeliyiz. 1. ve 2. emperyalist paylaşım savaşlarının yanı sıra ülkeler ve bölgesel düzeyde yaşanan ve yaşanmakta olan savaşlar bize marksist leninistlerin yukarıdaki saptamasının ne denli isabetli olduğunu gösterir. Burjuva liberaller, küçükburjuva reformcular, işçi ve emekçilerin saflarına sızmış burjuvazinin ajanları, sosyal demokrat ve onun farklı tonda türevleri, yukarıdaki ML gerçekliği (saptamayı) inkar etme yolunu tutarak, işçi ve emekçi milyonları aldatma yolunu seçtiler hep! Bugün de kendi burjuvalarının yanında saf tutarak, onları haklı göstererek, ezilen ve sömürülenlerin devrimci savaşımına saldırarak karşıdevrimci rol oynamaya devam ediyorlar. Gerek Ukrayna'da süren savaşta, gerekse de Filistin halkının ulusal kurtuluş savaşı ve bunun karşısında siyonist İsrail'in saldırganlığında başta Almanya, Fransa, İngiltere gibi AB ülkelerinin sosyal demokrat, yeşil, "demokrasi, özgürlük, insan hakları" sözüm ona savunucusu iktidar ve partilere, bunların uğrunda seferber oldukları politikalara bakın; 2. Enternasyonalin işçi sınıfına, dünya halklarına ihanetinden daha katmerli alçaklıkla karşı karşıya olduğumuzu görürsünüz.

"İstisnasız bütün ezen sınıflar, egemenliklerini korumak için iki toplumsal işleve gereksinim duyar: Cellat ve papaz. Cellat, ezilenlerin karşı çıkışını ve öfkesini boğacak, papaz ise, sınıf egemenliğinin korunduğu koşullarda kitleleri, çektikleri acıları ve verdikleri kurbanları yumuşatacak perspektifleri anlatacak... Ve bu sayede onları bu egemenlikte uzlaştıracak, onları devrimci eylemlerden alıkoyacak, devrimci ruhlarını yok edecek, devrimci kararlılıklarını parçalayacak..." (Lenin)

Dün de, bugün de ezenlerin egemenlikleri için cellat ve papaz işlevlerine dayandıklarını kim inkar edebilir! Bu işlevlerin hangisinin öne çıktığı ise, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen arasındaki çelişkinin derinleşmesine bağlıdır. Emperyalist devletler ve işbirlikçi burjuva gerici devletlerin egemenliklerini kaybetme tehlikesi ile yüz yüze geldiklerinde cellat yüzlerini sergilemekte herhangi bir sakınca görmüyorlar, görmezler. Cellatlıklarını papazları seferber ederek meşru göstermeye çalışırlar. Bu gerçekliğin bilinciyle, bugün başta komünist devrimciler olmak üzere, ezilenlerden ve sömürülenlerden yana olanlar, ezen ve sömürenlerin krizini derinleştirerek ezilenlerin ve sömürülenlerin zaferini örgütleme eylemi, pratiği içinde olmalıdır. Başarmak için, bugün, ülke içinde ve dışında emperyalist ve gerici savaşa karşı en geniş mücadele cephesinin örgütlenmesi zorunludur. İşçi ve ezilenlerin öncüsü çalışmalarını her yol ve yöntemle genişletmek, büyütmek için elinden geleni yapmanın ötesine geçerek, büyük bir dinamizm, cüret sergilemelidir. Uluslararası komünist hareketin güçlerini, olanaklarını birleştirmelidir. Ortadoğu ve Avrupa başta olmak üzere, olanaklı olan her bölge ve kıtada, komünist devrimci güçlerin ortak hedefler doğrultusunda, olanaklarını birleştirerek birlikte çalışmanın adımlarını hızla atmalıdır. Bunun için gerekli örgütlü yapılar oluşturmak bir zorunluluktur.

Başta Avrupa, Asya ve Amerika kıtalarındaki olmak üzere tüm ülkelerde kendini "işçi sınıfı, sosyalist, sol, yeşil" ve hatta "komünist" olarak adlandıran bazı partilerin emperyalist, gerici savaştan yana tavır almalarını şiddetle eleştirmek ve teşhir etmek önemli bir görevdir. Sosyalizme, işçi sınıfı ve ezilenlere, onların öncüsü komünistlere, devrimcilere karşı oluşturulmuş ve arkasında kanlı bir miras bırakmış NATO vb. emperyalist ve gericiliğin savaş örgütlerinin aktif destekçisi, savunucusu olmalarını teşhir etmek, milyonları devrim ve sosyalizm için eğitmek, eylemci bir pratik içinde kazanmak, devrimci komünist bir sorumluluktur.

Elbette, her ülkenin komünistleri ve devrimcileri öncelikle yaşadığı topraklarda devrimci görev ve sorumluluklarının gereklerini yerine getirmelidir. Ancak, bu görev ve sorumluluk komünist devrimcilerin diğer devrimci, komünist örgüt ve partilere karşı enternasyonal görev ve sorumluluklarının ihmali anlamına gelmez, gelmemelidir. Çok sınırlı güç ve olanaklara sahip uluslararası komünist hareketin her düzeyde karşılıklı işbirliği ve ortak çalışma içinde olması bir gereklilikten öte; zorunluluktur. Bu bağlamda, ortak çalışmanın örgütlenmesi için, gerekli araçların yaratılması şarttır.

Alman Savunma Bakanı, "ordumuz ve ülkemiz savaşa hazır olmalıdır" diyor. Bugün süren savaşlara bir biçimde dahil olmuş ya da olmamış her devlet savaşa büyük bütçe ayırarak hazırlanıyor. Bu gerçeği dikkate almadığımızda işçi sınıfı, emekçi ve ezilenlerin "emperyalist savaşa hayır" şiarını yükseltip, devrimci iç savaşa hazırlanması tarihsel bir sorumluluktur. Sömürülen ve ezilenlerin karşısında "büyük bir güç" duruyor olabilir, ancak mevcut koşullarda farklı durumlar oluşabilir. Ve küçük ama disiplinli, merkezileşmiş bir öncü kuvvet farklı sonuçlar yaratabilir. Komünist devrimcilerin bu gerçeğin bilincinde güncel devrimci görevlere sarılması hayati önemdedir.