Sorunları değil hedefi büyütmek!
Faşizm, gerçekte güçten düşmüş burjuvazinin açık terörcü diktatörlüğüdür ve böylesi bir rejimin en büyük güç kaynağı ise mücadele dinamiklerinin zayıflığıdır. Tam da bu nedenle söz konusu mücadele dinamiklerini güçlendirmek, öncü güçleri ileriye doğru çekmek hayati derecede önemlidir. Hiç şüphesiz bunu başarmanın tek yolu politik kitle çalışmasında ısrardır, bu faaliyette derinleşmektir.
Faşist iktidarlar tipik özellikleri gereği ezilenlerin en acil ihtiyaç ve taleplerine demagojik bir biçimde seslenirler. AKP-MHP faşist iktidarı da aynı yoldan yürüyor. Bazen sözcüsü içişleri bakanı "demokrasi teorisyeni" oluyor, bazen de faşist şef Erdoğan kendi ağzından antikapitalist. Oysa hayatın olağan akışı bile herhangi bir teşhire gerek duymadan gerçeği tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Rejimin demokrasi ve refah söylemi, plastik çimleri sulayan hortumun rolü kadar kadar sonuç alıcı. Her şey yapay, sahte ve görüntüden ibaret.
Şu son birkaç hafta içindeki gelişmeler bile bir kez daha bunu doğruluyor. AKP-MHP faşist koalisyonunun ilerici, devrimci güçler üzerindeki şedit uygulamalarına her gün bir yenisi ekleniyor. Siyasi polisin zorbalığı, eylem yasakçılığı, kayyumlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklama terörü, ezilenler ve politik öncüleri üzerinde uzunca bir dönemdir rutin bir uygulamaya dönüştürülmüş durumda. Son örneği, devrimci sosyalistlerin 25. yıl kampanya çalışmalarına dönük siyasi polisin gözaltı operasyonları, genç militanlara saldırıları ve etkinliklerin türlü gerekçelerle yasaklanması oldu. Ancak tüm bu baskı ve yasaklamalara rağmen devrimci sosyalistler engellere takılmadılar ve bildikleri yoldan yürüdüler. Fiili-meşru mücadele geleneğinin izini sürerek kampanyalarını coşkulu etkinliklerle tamamladılar.
25. Atılım yılı çalışmasının bu yanıyla halklarımıza ve emekçi sol harekete gösterdiği bir gerçek var: Faşizme karşı direnmemek, bir direniş cephesi örmeye girişmemek, geri çekilmek ya da sessizlikle kamufle olmak yalnızca rejimin ekmeğine yağ sürer. Faşizm, gerçekte güçten düşmüş burjuvazinin açık terörcü diktatörlüğüdür ve böylesi bir rejimin en büyük güç kaynağı ise mücadele dinamiklerinin zayıflığıdır. Tam da bu nedenle söz konusu mücadele dinamiklerini güçlendirmek, öncü güçleri ileriye doğru çekmek hayati derecede önemlidir.
Kitle hareketinin görece geri çekildiği son birkaç yıllık dönemde genel olarak emekçi sol hareket belirgin bir iddia kaybı yaşadı. Emekçi solun kimi devrimci bileşenleri ya bölünerek güçten düştü ya da geri çekilerek tasfiyeciliğin anaforuna kapıldı. Açık kitle faaliyeti yürüten devrimci sosyalistler de bu saldırılardan payını aldı. Faaliyet alanları daraldı, politik dinamizmleri güç kaybetti. Dizginsiz polis terörü öncüyü tasfiyeci bir çizgiye sürüklemeyi, boynunu bükmeyi, amaçlarına yabancılaşmayı dayattı. Peşi sıra yapılan operasyonlar örgütsel bütünlüğünü bozmayı ve bünyesini felç etmeyi hedefledi. Ne var ki, 25 yıllık tarihi içinde elde edilen deney ve birikimin gücü rejimin tasfiyeci saldırılarını engelledi.
Haftalardır sürdürülen "25. Direniş Yılında Atılım'ı Yükseltelim" kampanyası komünist öncünün bu gerçeğini ve bağrında taşıdığı devrimci potansiyeli yeniden kendi pratiğinde yansıttı. Eylemi, devrimci sosyalistlerin aynası oldu bir kez daha. Kampanya değerlendirmesi elbette her yönüyle analiz edilecektir. Ancak 25 yıllık birikim bu çalışma somutunda yeniden gösterdi ki, politik savaşımı yükseltmek, kitle seferberliğine girişmek, öncü temelde harekete geçmek, daha öz anlatımla laf yerine iş üretmek, bir devrimci örgütü ilerleten biricik formüldür. Bu, dar anlamda öncünün kendisini yeniden örgütlemesine hizmet ettiği gibi, geniş anlamda ilerici, devrimci kitle hareketinin güçlendirilmesi ve büyütülmesine de hizmet edecektir.
İddiasızlığı yenmek, 25. yıl/Atılım kampanyasının başat hedefiydi. Devrimci politik kitle çalışmasının önemli oranda gerilediği, kitle ajitasyonunun alanının ve araçlarının sınırlandığı, haliyle kitlelere gidişin ve birlikte politika yapma görüş açısının daraldığı bir dönemde, kendi durumunu değiştirmek için öncü bir çıkıştı. Gelinen aşamada gönül rahatlığıyla söylenebilir ki, devrimci sosyalistler iddiasızlığa teslim olmadılar. Bir yandan örgütsel dağınıklığa müdahale ettiler, diğer yandan faşist yasaklara rağmen kitlelerle buluşma kararlılığını sergileyerek politik bir çıkış örgütlediler. Şimdi anın görevi bu çıkışı sürdürmek, tempoyu yükseltmek ve sömürgeci faşist rejimle tutuştuğumuz dişe dişe mücadeleyi milyonlarla buluşturmaktır.
Hiç şüphesiz bunu başarmanın tek yolu politik kitle çalışmasında ısrardır, bu faaliyette derinleşmektir. 25. yıl kampanyası kapsamında yürütülen çalışmalar sistematik kitle faaliyeti örgütleme alışkanlığımızı yeniden kazanmada, bu konuda yaşadığımız paslanmayı gidermede anlamlı, değerli bir adım oldu. Şimdi elde ettiğimiz başarıyı büyütmek, atılan adımları çoğaltmak, hızlandırmak göreviyle yüz yüzeyiz.
Yeni dönem politik faaliyetin konusu ne olursa olsun devrimci sosyalistlerin politika yapış tarzı çeyrek asırlık tarihi içinde verilidir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin sorun ve taleplerinin sözcüsü olmak, yoksul halkların gündemini burjuvaziye dayatmak, sınırlarını zorlayan kesintisiz bir teşhir ve ajitasyon-propaganda faaliyeti örgütlemek, sonuç odaklı, hak alıcı temelde çalışmak, örgütsel sınırlara, engellere takılmaksızın ilerlemek, baskı ve yasaklara boyun eğmemek ve nihayet diktatörlüğü alt edecek birleşik hareketi yaratmak komünist öncünün politika yapış tarzının en belirgin unsurlarıdır. Bu tarz öncünün gelişiminin ve devrime yürüyüşünün de güvencesidir.
Aslolan, her dönemin kendine özgü gelişim yolunun ana halkasını kavramak ve daima akılda tutmaktır. İçinde bulunduğumuz örgütsel ve politik durum dikkate alındığında kendi gelişimimizin ana halkası, şüpheye yer bırakmayacak şekilde denilebilir ki, sorunların büyüdüğü yerde hedeflerin büyütülmesidir. Bu dönem içinde ancak böyle bir bakış açısına sahip olmak öncüyü ileriye doğru taşıyacak ve geliştirecektir. Nitekim 25. yıl/Atılım kampanyasının bize gösterdiği de budur. Gözü sürekli arkada olan, sorunlarla boğuşan, kendine ve kitlelere güvensiz, karamsar ve olmazcı bir düşünüş tarzı değil; gözlerini dağın arkasına diken, kendi özgücüne ve kitlelere güvenen, politik kararlar alıp uygulama gücü gösteren, çözüm odaklı ve nasıl başarırım diye tartışanların ancak sorunları aştığını bir kez daha yaşayarak deneyimledik. Sorunlar mı büyüdü, o halde hedef ve iddialarımızı büyüteceğiz. Tek çözüm bu!
AKP-MHP faşist iktidarı güçten düşmüş ve zayıftır. Onun her gün hafızalara kazımaya çalıştığı gücü ve kararlılığı sentetiktir, yanıltıcıdır. Egemenler içindeki çelişkiler ve farklılıklar gün gibi ortadadır. Yayılmacı emeller ve özellikle Rojava'ya dönük savaş siyaseti, bu siyaseti uygulamak için bölgesel ve küresel güçlerle girdiği çelişkili ittifaklar onu zorluyor. Savaş siyasetinin kendisi bile rejimi güçten düşürüyor. Faşist blok, politik tekelini korumak için egemenler arası her türlü hile ve uygulamaya başvururken, ezilenlere dönük ise dizginsiz bir baskı rejimi uyguluyor. Ekonomik krizin sonuçları, derinleşen sefalet, toplu intiharlar, artan işçi direnişleri, erkek-devlet şiddetine karşı büyüyen kadın öfkesi rejimin zayıflığının ve açmazının en temel göstergeleridir.
Ne var ki, bütün bu gerçeğe rağmen ayakta durmayı başarması, onun gücünden değil, işçi sınıfı ve ezilenlerin politik öncülerinin zayıf ve dağınık olmasındandır. Devrimci sosyalistlerin hareket noktası da burasıdır. Vakit kaybetmeksizin derlenip toparlanmak, güç biriktirmek, kitlelerle bağları güçlendirmek, ajitasyon-propaganda ve örgütlenme faaliyetini sistematik hale getirmek ve sokakları, meydanları yeniden politika yapmanın etkin alanları haline dönüştürmek… Ancak bunu başararak faşizmi yıkmanın yolunu açabiliriz. 25. yıl kampanyasıyla yeniden gelişmeye başlayan ve gerçek bir politik atılıma dönüştürmenin olanaklarının açığa çıktığı çalışma dönemi tam olarak faşizmi yenme hedefine ve iddiasına bağlanırsa ancak anlamlı olur. Dolayısıyla sorun kesintisiz polis terörü, baskılar ya da şu ya da bu etkinliğin yasaklanmasıysa o zaman hedef bunu üreten faşist zihniyetin yenilgiye uğratılması olarak konulmalıdır. Her günkü politik faaliyet, en önemsiz görünen ajitasyon çalışması dahi bu hedefe bağlanmalıdır.
Daha yalın bir anlatımla, örneğin, 25. yıl salon kutlamalarının yasaklanarak kitlelerle buluşmaların engellenmeye çalışıldığı yerde, hiç vakit kaybetmeden şu ya da bu gündem etrafında, diyelim ki ekonomik krizin sonuçlarına dair yeni bir kitle çalışması başlatmak, politik seferberliği sürdürmek ve söz gelimi işsizlik, yoksulluk, açlık karşıtı mitingler örgütlemeye girişmek…
Ancak bu düşünüş ve çalışma tarzıyla, böyle bir cüretkar iddia sahibi olmakla sorunları ve rejimin yasaklarını aşabileceğimiz kavranmalıdır. İşte bütün mesele budur: sorunları büyütmek değil, onları aşmak için hedef ve iddiayı büyütmek! 25 yıllık yolculukta yürünen yolun bize öğrettiği budur. Bu tarih öncünün her bir neferine bu çağrıyı yapıyor.