GÜNCEL
Sol Kemalistlerin 19 Mayıs rüyası
19 Mayıs, 29 Ekim; Türk ulus devletinin kuruluşu; bunlar istisnalar dışında her ulusun geçtiği evreler olageldi. Ancak ve mesela aynısı Kürtlerden esirgeniyor. Sol Kemalistler, sol ile Kemalizm arasında olmadık bağlar arayacaklarına şunu söyleyebilirler mi: Biz Türkler kendi ulus devletimizi kurduk. Aynısı Kürt ulusunun da hakkıdır. Kayıtsız şartsız, bu gasp edilmiş hak iade edilmelidir. İlhak ve işgal, yani sömürge siyaseti sona erdirilmelidir.
19 Mayıs 1919 bilhassa sol Kemalistlerin anmayı, hatırlamayı ve hatırlatmayı pek sevdiği tarihlerin başlıcası. 19 Mayıs'tan hareketle Kemalizm ile sol (hatta sosyalizm) arasında bağlantılar, paralellikler olduğunu iştahla söyler, sözü 1960 darbesi ardından sendikal mücadelenin önünün açılmasına, '68 yükselişine ve '71 devrimci çıkışının kurucu kadrolarının sol-Kemalist ailelerden geldikleriyle bağlarlar. Bir adım sonrası Kemalizm faydasında buluşma, ülkeyi karanlıktan kurtarma çağrılarıdır ki bazıları bunu Mustafa Suphi'lerin de Mustafa Kemal'e destek için Türkiye'ye gelirken "yobaz" tabir ettikleri Kazım Karabekir tarafından katledildiğini, bazıları da "Seperat" kararıyla TKP'nin, Komintern onayıyla CHP'yi desteklediğine hatta gidip CHP'de çalıştığına doğru genişletir.
Sol-Kemalistler 19 Mayıs'ı Türk ulusal kurtuluş mücadelesinin nirengi noktası sayar. Sembolik bir tarih olduğu Türk Ulus Anlatısı'nda kurucu bir işlev taşıdığı söylenebilir. Emperyalist işgale karşı Anadolu sathındaki yerel-mevzii direnişlerin ulusal kurtuluşçu birleşik bir mücadele haline gelemediği zaman diliminde, Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da İstanbul'dan Samsun'a vardığında, siyasal örgütçülük yeteneklerini kullanarak o mücadelelerin politik rantını elde etme imkanı bulmuştur. Gezi ile tamimle, toplantılar derken Ankara meclisinin açılışı, işgalden kurtuluş ve iç gerilimlerin Mustafa Kemal lehine dönüşüyle ilen edilen Cumhuriyet vesilesiyle ulus devletleşme birbirini izlemiştir.
Bu düzenekte 19 Mayıs'ı işaret fişeği sayan bizzat Mustafa Kemal'dir. Sonraki yıllarda sembolleşen bu tarih bilhassa Menderes'in küçük Amerika rüyasına karşı çıkanların "bağımsızlık" bayrağı haline getirilerek mitolojikleştirilmiştir.
'68 gençliğinin de önemsediği Samsun-Ankara hattındaki 19 Mayıs bayrak koşularına katıldığı, mahkama kürsülerinde olumladığı tarihlerin başlıcası oldu 19 Mayıs.
Çok uluslu Türkiye coğrafyasında, üstelik ilhak ve işgal edilerek sömürgeleştirilen Kürdistan hakikati varken 19 Mayıs'a yapılan böylesi atıflar derhal kötü anlamda ajitatifleşir ve bir ulus devletin ortaya çıkışı bir başka ulusun ebedi sömürgeleşmesinin vasıtalarına dönüştürülür. Halihazırda olan da budur. Belirli şartlar altında ve Türk ulus devletinin kurulması ve böylece Türk ulusal sorununun çözülmesi anlamına taşıması, tekçi ulus yapısının dayatılmasıyla birlikte hızla gericileşen ve meşruiyet kaybına uğrayan yanını gözden kaçırmanın gerekçesi kılınamaz. Bütün varyantlarıyla birlikte Kemalistler kesif bir tekçi ulus modelinde müşterek tavır takınmaktadırlar.
Bahsettiğimiz birbirleriyle ittifak halinde olan Kemalist hiziplerin tamamı kendi meşreplerine göre bir Kemalizm tarifi yapıyor. Arzularını Mustafa Kemal'e atfediyorlar. Türk ulusunun genelinde 'vatanı kurtarma' eylemiyle özdeşleştirilen ve ulusal önder sayılan Mustafa Kemal'e kendi Kemalizmlerini içerdikleri için birbirine benzemeyen onlarca tarif çıkıyor ve çoğu kendisiyle Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki Mustafa Kemal pratikleri arasında çeşitli bağlar kurabiliyor.
Bu gayet mümkün. Çünkü Kemalizm bir düşünsel peltedir. Sığdır. Girdiği kabın şeklini alır. Herkesi memnun etme ve arada kendi politik hattını kurma zorunluluğuyla gün olmuş Sovyetlerle iyi geçinilmiş gün olmuş Hitler selamlanmış.
19 Mayıs'a teğellenen Anadolu halk kurtuluş mücadelesi tek hakim ulus lehine ve diğerlerini yok sayma, eritme, asimile etme hedefiyle Mustafa Kemal'in adına yazılmıştır. Kemal, olaylar olup biterken değil, iktidar savaşını kendi muhaliflerini saf dışı bıraktıktan ve meşhur Nutuk'undan sonra bir efsane haline getirilmeye çalışılmıştır. Kaldı ki buna bizzat içeriden esaslı muhalefet vardır.
Kemal, 19 Mayıs sonrası olaylar zinciri içinde nabza göre şerbet vererek direnişleri kendi grubunun önderliği altına aldı. Kürtlerle, İslamcı gruplarla, Alevilerle; kısacası kiminle karşılaştıysa onların hoşuna gidecek sözler sarf etti, vaatlerde bulundu. Onun güzergahı 'modernist despot' ifadesiyle çerçevelenebilecek, 19. yy'da örnekleri görülen, pozivitizme bağlı bir bakış açısıyla katı merkeziyetçi bir ulus devlet kurmaktı. Sonuç veren bu strateji-taktik bütününde, oyunun sonunda herkes kaybederken o kazanmıştır.
Ulus devlet, kimi kesimlerce bu nedenle benimsenmemiş, türlü biçimlerde ona direnilmiş ve her defasında zulme maruz kalınmıştır. Dolayısıyla 19 Mayıs, tıpkı 29 Ekim gibi onlara bir şey anlatmaz.
Kemal'in İttihatçılardan farkı asimilasyoncu öncelmesiydi. Yazdırdığı kitaplarda Türk Tarih anlayışında, dil teorisinde bunları kuvvetle görmek mümkündür. Osmanlıyı katı biçimde reddeden, onun üstünden atlayarak binlerce yıl geriye giderek bir Türklük anlatısı kuran Kemal'in kendisidir. İttihatçılar Abdülhamit'i tahttan indirdikleri halde ona danışmayı ihmal etmezken Kemal bakımından Abdülhamit bir kötülük odağıdır.
Asimilasyonculuğun izlerini öteki milletlere yaklaşımda da görebiliriz. İttihatçılar kitlesel Ermeni tehciri yoluyla o 'sorun'dan kurtulmak isterken Kemal, mesela Kürtler direnmedikçe onlara dokunmamış, tipik bir modernist olarak, kalkınma vb. yollarla asimile olacaklarına ve "Türklük şuuru" edineceklerine inanmıştır. "Eşkıyayı cezalandırma" dili tutturulurken, zoraki ve mecburi iskanla 500 bin Kürt Türkiye'nin çeşitli kentlerine sürgüne yollanırken de amaç asimilasyoncu entegrasyondu ve Kemal yakın çevresinde Kürtleri tutmaya özellikle önem veriyordu.
İttihatçılar Ermenileri, Hitler Yahudileri; onlar ne yaparsa yapsın katliama-soykırıma tabi tutmaya odaklanmışken Kemal, Türk ulus devletine isyan edilmedikçe, asimilasyonu kabul ettikçe Kürtleri ve diğer ulusları doğrudan hedeflemedi ve onları "modernleştirmeye" yani din gibi "çağdışı" etkilerden kurtarmaya çalıştı! Hayli sonuç veren, bir çok ulusal topluluktan kitleleri Türk ulus devlet modelinde eriten bu yaklaşıma direnenler asıl olarak Kürtler oldu. Çoğu İslamcı ekip-grup Kemalist paradigmaya boyun eğer en azından açıkça karşı çıkmazken Kürtler her defasında olanaklı bütün yollarla buna, sonucunun yenilgi olup olmamasına aldırmadan birer haysiyet isyanıyla karşılık verdiler. Sözü edilen '38 isyanı, tekil yenilgisine rağmen toplumda yenilmez bir ulusal kurtuluş bilinci yarattı ve tümü Kürdistan özgürlük hareketinde içerilerek aşıldı.
Ciddi tarihçiler Kemalizmi ciddiye almaz, sığdır. Aynı anda hem Sovyetlerle hem Hitlerle ilişkilenmek aynı zamanda pragmatizmi öncelediğini, bir ideoloji de sayılamayacağını, rüzgar nereden eserse oraya meylettiğini gösterir. Aynı biçimde Kemalizme faşizm demek de ilerici demek de statik bir gözlem olur. Tarihin bir anında dondurulan ve bütün zamanlar için o etiketle anılan bir Kemalizm tarifi mümkün değildir. O kendi doğal akışı içinde renkten renge girmiş ve o gri alanda kendini yaşatmayı öncelemiştir.
Sol Kemalistlerin 19 Mayıs neşesinde fazlasıyla bayağı olan yan bunların ısrarla gömülmesidir. 19 Mayıs, 29 Ekim; Türk ulus devletinin kuruluşu; bunlar istisnalar dışında her ulusun geçtiği evreler olageldi. Ancak ve mesela aynısı Kürtlerden esirgeniyor. Sol Kemalistler, sol ile Kemalizm arasında olmadık bağlar arayacaklarına şunu söyleyebilirler mi: Biz Türkler kendi ulus devletimizi kurduk. Aynısı Kürt ulusunun da hakkıdır. Kayıtsız şartsız, bu gasp edilmiş hak iade edilmelidir. İlhak ve işgal, yani sömürge siyaseti sona erdirilmelidir.
Bunları söyleyemeyen ve bu arada sembolik tarihlere referans yapanların tamamı Kürdistan halkına karşı sömürgeci haksız savaşın cephane taşıyıcılarıdır. '71 devrimci çıkışını gerçekleştirerek yaşamlarını işkencehanelerde, darağaçlarında, Kızıldere'de birer komünist olarak tamamlayanlarsa ezilenlerin onur bayrağıdır. Ötesi lafügüzaf.