21 Kasım 2024 Perşembe

Sınavdan geçmek

Devrim, er geç karşı karşıya kalacağı tarihi düşmanlarıyla bu konjonktürde savaşmakla yüz yüze bulunuyor. Koşullar zorlu ve dezavantajlar var ama şurası kesin, bu devrimi yapanlar, ne pahasına olursa olsun, faşist işgale direnecek, devrimini, onurunu ve özgürlüğünü özgücüyle, halklar ittifakıyla savunacaktır.
Rojava devrimi ve bu devrimden yana olan herkesin sınavdan geçtiği bir dönemdeyiz. Faşist Türk devleti tüm pervasızlığı ve katliamcılığıyla Rojava devrimini, NATO'nun en büyük ikinci ordusunun hedefine oturtmuş, yanına da DAİŞ türevi kan emici çeteleri toplayarak, işgale hazırlanıyor.
 
Erdoğan-Trump görüşmesinin ardından, Amerikan emperyalistleriyle yaptıkları kirli pazarlıklar neticesinde, "Birkaç güne gireceğiz" dedikleri saldırılarını "şimdilik" kaydıyla erteleseler de, tehlike ve tehdit ciddi. Bölge, tam bir kaos ve yıkım zeminine doğru ilerliyor. Ve bu emperyalistlerle bölge gericilerinin işbirliği ve kirli pazarlıkları nedeniyle yaşanıyor. AKP-MHP faşist koalisyonu ve onlarla beraber hareket eden çeteler, siyasetin içinden geçtiği bu karmaşık evrede, bir oldubitti yaratarak, Rojava devrimini darbelemek, kazanımlarını yok etmek istiyorlar. Gözü dönmüşlüklerinin ve işgal saldırılarının amacının "Kürtleri yok etmek" olduğunu, resmi ağızlardan açık açık dillendiriyorlar.
 
ABD EMPERYALİSTLERİNİN TAVRI
 
Sahada bulunan Amerikan emperyalizminin temsilcileri, kısa bir süre önce görüştükleri DSG yönetimine Türkiye'nin saldırganlığı karşısında duracaklarını ilan edip, bunun için gözlem noktaları kurarlarken, Trump'ın görüşmesiyle birden bire "Çekiliyoruz" noktasına geldi. Bu öyle "hızlı" bir gelişmeydi ki, sahadaki sorumlular (McGurk) ve savunma bakanı (Mattis) istifa etmek zorunda kaldılar. En azından genel bir bakışla görülen bu. Ancak, meseleler bu kadar basit ve yüzeysel değil. Elbette tüm bu olan bitenler, yeni bir süreci başlatacak gelişmelerin habercisi ama bunun bir de evveliyatı var.
 
ABD emperyalistleri ilk kez "Çekiliyoruz" demiyor. Daha önce de bu türden açıklamalar yapmış, istediklerini elde ettikten sonra, örneğin daha çok kısa bir süre önce, Suudi Arabistan ve diğer zengin Arap ülkelerinden 4 milyar dolarlık katkı sözü alınca, tekrar sahnelere "dönmüşlerdi". Ortada yerinden kıpırdamasa da "gitti giden" bir Amerikan askerleri imajından başka bir şey yoktu. Çünkü esasta, Amerikan askerleri ve diğer ajan güçleri hep sahada kalmaya devam ettiler.
 
Trump yönetimi baştan beri Ortadoğu'daki varlığını Amerikan çıkarlarına tahvil ederek, belli bir pazarlama stratejisi geliştirmeyi başardı. Petrol gelirlerinden büyük pay, silah, özel güvenlik ve inşaat sektörüne pazar alanı, zengin Arap emirliklerinin sermayeleri, irili ufaklı siyasal işbirlikçiler, kurtarıcı imajı ve küreselleşme koşullarında muazzam imkanlar barındıran büyük nüfuz alanları bu pazarlama stratejilerinin somut getirileri oldu. Emperyalistler, mimarı oldukları yıkım ve kıyımların ardından, "hakem" ya da "kurtarıcı" rolüyle sahaya çıktı ve bölgede etkinliklerini arttırdı. Bunun başını ABD çekti ama Rusya, Fransa ve İngiltere için de bu söylenenler geçerlidir.
 
ABD emperyalistleri bir süredir, daha yoğun bir şekilde, Rojava ve Kuzey Suriye devrimini denetimi altına almaya çalışıyor. Çünkü, sahadaki IŞİD çeteleri bakımından sona geliniyor. Askeri bakımdan yeni pozisyon alışlar kaçınılmaz oluyor. Artık, DSG güçleri, Esad rejimi, işgalci Türk ordusu ve emperyalistlerle doğrudan karşı karşıya geliyor. Bu süreç aynı zamanda, siyasal imkanları da arttırıyor ya da yeni siyasal ilişkileri koşulluyor. ABD yeni dönemde, şimdiye kadar esası askeri olan ilişki biçimini siyasal düzleme çekmek için, devrimin içini boşaltacak, onu Kürt özgürlük hareketinden kopartacak, ENKS gibi rezil TC işbirlikçilerini sürece katacak adımlar atmaya yöneldi. ABD'nin Rojava'da DSG ile "yakın" ilişkileri sürerken, Kürt özgürlük güçlerinin öncü kadrolarına dönük "ödüllü yakalama" kararları Rojava'da yapılan protesto gösterileriyle yanıtlandı. Bu tür adımlarla bir nevi karşılıklı mesajlar verildi ve alındı. Aslına bakılırsa ABD daha önce de kimi mesajlar vermişti. Mesela, faşist Türk devleti ve çetelerinin Efrin'i işgaline sessiz kalıp, yeşil ışık yakarak verilmişti bu mesaj. Onların bu tavrına halklarımızın cevabı, Efrin'den vaz geçmemek, Şehba'da bekleyişe geçerek, gerilla tarzı operasyonlar yapmak, diğer alanlarda da DSG'yi büyütmek, "Özerk Yönetimler Birliği"ni inşa etmek, ittifak ilişkilerini geliştirmek ve siyasal çözüm için girişimlerde bulunmak olmuştu.
 
Halihazırda Rojava ve Kuzey Suriye'den ABD'nin çekildiği falan yok ama yapılan açıklama faşist Türk devletine "Beni şimdilik hesap dışı tutabilirsiniz", Rojava güçlerine ise "Yola gelmezseniz, sizin üzerinizdeki koruyucu şemsiyemi çekerim" şeklinde okunabilir. Amerikan emperyalistlerinin yeni dönemdeki hedeflerini birkaç başlık altında toplamak mümkün: Faşist Türk işgali tehtidiyle Kürt-Arap ittifakını zayıflatmak ya da dağıtmak. Araplar ve Kürtler arasında alternatif siyasi ve askeri güçler oluşturmak. (Siyasi temsilciler zaten var ama esas mesele, dengeleyici ayrı askeri güçler yaratmak. Roj peşmergeleri gibi.) Rojava ve Kuzey Suriye güçlerini kendi kanatlarının altına girmeye zorlamak, PKK'ye İran'a saldırı projesinde yer almasını dayatmak, Türk devletini, kendine muhtaç olacağı bir kaosun içine çekmek. Rusya-İran-Türkiye üçlüsünü karşı karşıya getirmek ve nihayetinde, kurtarıcı rolüyle, daha derinlikli bir konum almak gibi hedefler sıralanabilir. Bunun dışında işin ABD'nin kendi iç siyasal dengeleri boyutu da var ama bu bağlamda önemi yok.
 
Rojava devriminin öncülerinden esaslı tavizler kopartabilirlerse ya da yaratacakları boşluğun başka güçlerle doldurulması ihtimali koşullarında tornistan yapabilirler. Zaten gitmedikleri, Rusya ve İran politikalarında esaslı bir değişiklik yapmadıkça da, genel olarak bölgeden çıkmayacakları için, bu çok zor olmasa gerek. Bir diğer yan da, yaşanacak savaş ve çatışmaların tarafları zayıflatmasını beklemek, ondan sonra geleneksel "kurtarıcı" misyonuyla, kendi şartlarını dayatarak gelmektir.
 
DEVRİM HALKLARIN ESERİDİR, ONLAR KORUYACAKTIR
 
Bugünkü güç ilişkileri ve dengeler, ABD emperyalistlerini geçici bir süre için devrimin "taktik ittifakı" durumuna getirse de, aradaki çelişkiler uzlaşmazdır. Emperyalizm karşı devrimcidir. Ve tüm karaçalma, çarpıtma çabalarına rağmen net olarak söylenmelidir ki, Rojava devrimi antiemperyalisttir.
 
Rojava'da devrim, ABD ya da başka bir emperyalist güçle başlamadı. Kürt özgürlük hareketinin ve halkların canbedeli mücadeleleriyle gelişti. Binlerce kadın, erkek, Kürt, Arap, Süryani ve enternasyonalist savaşçının kanı ve canıyla büyüdü. Ve yine onlar eliyle korunacaktır. Ancak, faşist Türk devletinin kitle imha silahları ve teknik kapasitesi, bu topraklarda yaşayan milyonlarca işçiyi, emekçiyi, yoksulu tehdit etmektedir. Şimdiki dünya dengeleri, bu türden katliamlara çokca zemin yarattı, yaratıyor. Bu nedenle, ABD emperyalistlerinin "Çekiliyoruz" sözü, Rojava ve Kuzey Suriye'de faşist Türk devletine katliam ve işgal onayı olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla halkların tepkisi esasen bunadır. Elbette, bu dönem içerisinde, gerek ENKS gibi güçler eliyle, gerekse kimi liberal Kürt/Arap çevreleri aracılığıyla "büyük bir devlete yaslanma" eğilimi örgütlenmeye çalışıldı. Ve bu topraklarda, söz konusu "işbirlikçi" siyasetin belli bir tabanı vardır. Fakat süreci belirleyen bu işbirlikçiler değil, devrimi kanla canla savunanlardır.
 
Devrim, er geç karşı karşıya kalacağı tarihi düşmanlarıyla bu konjonktürde savaşmakla yüz yüze bulunuyor. Koşullar zorlu ve dezavantajlar var ama şurası kesin, bu devrimi yapanlar, ne pahasına olursa olsun, faşist işgale direnecek, devrimini, onurunu ve özgürlüğünü özgücüyle, halklar ittifakıyla savunacaktır. Tehlikenin boyutları büyük ancak bu süreçte her şey bambaşka hale gelebilir. Bunu görenler, Türkiye'yi ve onun megoloman diktatörünü, kendileri için sonun başlangıcı olan bir yola girmek üzere oldukları biçiminde uyarıyorlar. Hiç de haksız sayılmazlar. Rus çarından Osmanlı padişahlarına, Hitler'den Mussoloni'ye tüm diktatörler benzer süreçlerden geçtiler. Onların kötü bir taklidi olan Tayyip Erdoğanlar için bu hayli hayli geçerlidir.
 
Tayyip Erdoğan ve onu yöneten akıl, bölgesel hesaplarını Kürt kıyımı üzerinden yapmaya çalışıyor. Ne var ki, bölgede hesaplar hem karışık hem de çok fazla konjonktürel. Üstelik, 24 saatte pek çok şey değişebilir. Kürtleri kazdıkları hendeklere gömmek üzere yola çıkanlar, geriye nasıl ve ne üstünde dönerler bilinmez. Ancak, dönecekleri yerlerin ateşler içinde olması da ihtimallerden ya da zorunluluklardan biridir. Sırça köşklerde oturanlar, başkalarının evlerine taş atarken düşünmek zorundadır. Ve tarih tüm ezilenleri, Kürt halkını, Türkiyeli devrimci ve komünistleri samimiyet sınavına çağırmaktadır.