Serpil Arslan yazdı | Yoksulluk ve faşist saray rejimine karşı mücadele bir bütündür
Son yerel seçimlerde açık bir yenilgi alan, kitleler içerisindeki siyasi etkisi ve inandırıcılığının erime hızı artan faşist AKP-MHP iktidarı, emperyalist tekeller ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin taleplerini yanıtlamaktan başka bir şey yapamıyor ve yapamaz. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in Orta Vadeli Programı (OVP), işçinin, emekçinin, emeklinin, yoksulun kemerini de gırtlağını da sıkma programıdır.
AKP iktidara "yolsuzluk, yasaklarla, yoksullukla" mücadele sözleriyle geldi. Hitler'in izlediği ajitasyon propaganda düzeneğiydi bu da. İşçilerin, emekçilerin yaşadığı en temel sorunları açlığı, yoksulluğu, işsizliği; ezilenlerin en yaşamsal taleplerini formüle etti, kısa ve sık tekrarlarla bunu emekçi milyonlara boca etti. İç ve dış düşmanlar söylemini de kullanarak ezilenleri kendisine yedekledi. Hitler kötü ekonominin ve "bölünmenin" sebebi olarak komünistleri ve Yahudileri hedef gösterdi, AKP de Kürtleri gösterdi, gösteriyor. Hitler, iktidara gelir gelmez devletin bütün imkanlarını kullanmaya başladı, AKP'de aynı şeyi yaptı, yapıyor.
Ne ki bir de hayatın turnusolu var. AKP iktidara geldikten kısa süre sonra, yolsuzlukla, yasaklarla, yoksullukla anılan bir parti oldu. Sosyal güvenlik haklarını budadı, işgal tezkereleri çıkardı. Kürt halkının en demokratik taleplerini bile görmezden geldi. Kirli savaşı kararlı biçimde sürdürdü. İzlediği ekonomi politikalarıyla da; emperyalist, kapitalist sistemin bir halkası olarak tekellerin çıkarlarını esas alacağını izlediği tüm ekonomi politikalarıyla gösterdi. Orta burjuvazinin kendine bağlı kanadını palazlandırdı. Saraylar yaptırdı, şaşaa içerisinde yaşayan yandaşlar yarattı.
AKP 22 yıllık iktidarı döneminde bırakalım yoksulluğu sınırlamayı, başta Erdoğan ailesi olmak üzere yeni zenginler sınıfı yaratarak iktidarda olmanın tüm olanaklarını sınırsızca kullanırken; işçi ve emekçileri bir tas çorbaya mahkum etti. Tencere ile aldığını, kaşıkla vererek sosyal yardım ağları ile bir kitle tabanı yarattı ve bu kitleyi yardım karneleri ile kendisine bağladı. Kitle tabanının yoksulluğun işsizliğin nedeninin bizzat kapitalist sistem ve tekellerin, sermayenin istemlerine bağlı AKP'nin izlediği ekonomi politikaları olduğunu sorgulama yetisini de dumura uğrattı.
Cumhuriyet tarihinin en fazla genç işsizler, işsizlik yoksulluk nedeniyle yaşanan intiharlar, AKP döneminde zenginleşen şirketler gerçeğini sorgulamayan bir kitle yarattı.
AKP'nin iktidar partisi olduğu 2002'ten bu yana ortalama fiyatlar 20 kat, gıda fiyatları ise 30,4 kat arttı. Nüfusun yüzde 37,6'sını, yani 32 milyon 150 bin kişiyi yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum etti. Nüfusun yüzde 98'ini, yani 83 milyon 750 bin kişiyi açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya, nüfusun yüzde 60,4'ünün, yani 51 milyon 600 bin kişiyi ise; açlık sınırının altında yaşamaya mecbur bıraktı. AKP döneminde; yoksulluğun yarattığı çaresizlik kıskacında 6 bin kişi intihara sürüklendi.
Enflasyonu düşürme iddiasıyla asgari ücrete Temmuz ayında zam yapmama politikası izleyen faşist şeflik rejiminin, bakanlarının milletvekili maaşlarıyla birlikte 14 asgari ücretlinin maaşına denk maaş aldığı; asgari ücretliye zam yok diyen Mehmet Şimşek'in maaşının ise, 17 asgari ücretlinin aylığına denk düştüğü ortaya çıktı. Bakanların maaşları açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca emekçi ile kıyaslandığında dudak uçuklatırken yakın bir zamanda bakan yardımcılarının çifte koltuklu, çifte maaşlı olduğu da ortaya çıktı.
Enflasyonu düşürme iddiasıyla asgari ücrete zam yapmama politikası izleyen iktidarın geçtiğimiz hafta TÜİK'in üzerinden açıkladığı 71.60 enflasyon oranının da gerçeği yansıtmadığını ifade etti, ekonomistler, emek meslek örgütleri. Verileri inceleyen DİSKAR, "TÜİK ücret, maaşları ve aylıkları etkileyecek 6 aylık enflasyon oranını düşük tutarak ciddi bir manipülasyon yaptı" biçiminde değerlendirdi.
Vergi afları, teşviklerle sermayedarları besleyen faşist saray rejimi, işçi ve emekçileri açlık intiharlarına sürüklemeye devam edeceğini bir kez daha gösterdi.
Nitekim, Haziran ayının son haftası, elektriğe yapılan yüzde 38'lik zam ile 4 kişilik ailenin asgari elektrik faturası 476,6 TL'ye yükseldi. İzmir'de suya yüzde 45 oranında zam yapıldı.
Temel tüketim maddelerine zamlar peşi sıra devam ederken asgari ücrete sıfır zam dayatan faşist saray rejimi dönem boyunca Kürt halkına karşı sürdürdüğü kirli savaşın faturasını da işçi ve emekçilere ödetiyor. 2024 yılında "savunma ve güvenliğe" 1 trilyon 133.5 TL ayrıldı. Polis ve jandarma bütçeden en fazla pay ayrılan birimler oldu.
Faşist AKP iktidarda olduğu dönem boyunca hak arayan işçiye, emekçiye, emekliye, gence, kadına sopa göstererek savaş açarken; aynı zamanda işçi ve emekçileri şovenizm ile zehirleyerek öfkelerini başka yöne kanalize etmeye çalıştı-çalışıyor. Kürt düşmanlığı, mülteci düşmanlığı TC'nin olduğu gibi AKP'nin de kuruluş kodu oldu. Nitekim, en son Kayseri'de bir kız çocuğuna yönelik cinsel saldırının ardından geliştirilen ırkçı, linççi saldırganlığın planlı biçimde AKP-MHP faşist bloğu tarafından kışkırtıldığı gerçeklere gözlerini kapamayanlar bakımından sır değil.
Son yerel seçimlerde açık bir yenilgi alan, kitleler içerisindeki siyasi etkisi ve inandırıcılığının erime hızı artan faşist AKP-MHP iktidarı, emperyalist tekeller ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin taleplerini yanıtlamaktan başka bir şey yapamıyor ve yapamaz. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in Orta Vadeli Programı (OVP), işçinin, emekçinin, emeklinin, yoksulun kemerini de gırtlağını da sıkma programıdır. Faşist saray rejimi yoksuldan alıp zengine vermede ustalaştı. Bu programın siyasi alana yansıması ise içeride faşist devlet terörü, bölgede ise işgalci saldırganlıktır. Nitekim, faşist şeflik rejimi bir yandan Rojava ve Medya Savunma Alanlarına saldırılarını sürdürürken, aynı zamanda işgalci saldırganlığını limitine vardırmaya, daha kapsamlı saldırılara hazırlanıyor.
Şimdi işçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, ezilen halklarımızın, antifaşist devrimci güçlerin faşizme karşı direnişte, faşizmin yenilgisi ve politik özgürlüğün kazanılması birleşik mücadelesini her alanda örgütlemede ustalaşması zamanıdır. Faşist terör, işgalci saldırganlık ancak daha güçlü, daha yaygın birleşik mücadeleyle püskürtülebilir. Geride kalan 8 Mart, Newroz, 31 Mart seçimleri, Van serhildanı, 1 Mayıs Taksim iradesi, faşist kayyum saldırısına karşı direniş bunu söylüyor, bunun çağrısıdır. Yoksulluk ve yolsuzluk, faşist rejimin karakteridir. İşçi sınıfı ve ezilenler, halklarımız birleşik devrimle faşist rejim ve onu var eden kapitalist sistemi mezara gönderecektir.