8 Ekim 2024 Salı

Serpil Arslan yazdı | İşgal saldırısı ve özgür basını susturma operasyonu dejavusu

Kendi bekasını Kürt halkının statü talebini engellemekte, büyük bedellerle elde edilen kazanımları ortadan kaldırmakta gören faşist saray diktatörlüğü emperyalistlerin, bölge gerici devletlerinin desteğini de arkalayarak saldırı menzilini genişletmeye çalışmaktadır. Nitekim Belçika, Fransa burjuva devletleriyle ortak bir operasyon olan Stêrk ve Medya Haber TV'ye yönelik saldırı bunu göstermektedir.

"Savaş'ta önce gerçekler ölür" demişti 2. Emperyalist Paylaşım Savaşında Alman askerlere karşı görev yapan Amerikalı general S. Patton. Vietman'dan Irak işgaline, Kürdistan'da sömürgeci saldırılara kadar sayısız örnek de göstermiştir. Emperyalistler ve diktatörlükler işgal, yağma planlarını gerçekleştirmek için daima gerçekleri tersyüz ederek işçi ve emekçileri kendi gerici hedefleri doğrultusunda yedeklemeye çalışmışlardır. Önce gerçekleri öldürmeye çalışırlar. Nitekim faşist, sömürgeci Türk devletinin muhalif basına yönelik gerçekleştirdiği sayısız saldırı ve katliam da bunu göstermektedir.

Faşist saray diktatörlüğünün bugün gerçekleştirdiği muhalif basına yönelik operasyon ile yapmak istediği de tam olarak budur.

Metîna'ya yönelik hava saldırısı, faşist şefin Kürt halkına yönelik işgal saldırılarını genişletmek için yeni işbirliği anlaşmaları için Irak gezisi, 1 Mayıs'ın Taksim yasağı kararıyla birlikte gazetecilere yönelik gözaltı saldırıları, emperyalistlerin desteği ile Kürt halkının sesi olan Stêrk ve Medya Haber TV'ye yönelik Avrupa'nın göbeğindeki baskın saldırısı. Bütün bu gelişmelerin son birkaç günde yaşanması sürecin çok daha sert biçimde ilerleyeceğini göstermektedir.

Kendi bekasını Kürt halkının statü talebini engellemekte, büyük bedellerle elde edilen kazanımları ortadan kaldırmakta gören faşist saray diktatörlüğü emperyalistlerin, bölge gerici devletlerinin desteğini de arkalayarak saldırı menzilini genişletmeye çalışmaktadır. Nitekim Belçika, Fransa burjuva devletleriyle ortak bir operasyon olan Stêrk ve Medya Haber TV'ye yönelik saldırı bunu göstermektedir. Yayın kesme amacı ile TV emekçilerini derdest ederek gerçekleştirilen saldırı ile faşist diktatörlüğün geliştireceği daha kapsamlı saldırıların bilgisinin işçi ve emekçilere ulaşmasını engellemek için mezar sessizliği yaratma amacı taşımaktadır. İstanbul ve Ankara'da Kürt basın emekçilerine yönelik gözaltı saldırısı ile de süreç tamamlanmaya çalışılmıştır.

Emperyalistler arasındaki çelişkileri sınırsızca kullanan faşist diktatörlük Avrupa burjuva devletleriyle işbirliği içerisinde olduğunu bu saldırı ile bir kez daha gösterdi. Yakın bir zamanda Fransa'nın Türk devletine üç Kürt mülteciyi teslim etmesinin ardından yine Fransa'nın isteği, Belçika polisinin işbirliği ile gerçekleşen Kürt halkının sesi olan TV'lere yönelik saldırı bunu göstermektedir. İşbirliğinin bunlarla sınırlı olmadığını tahmin etmek ise zor değildir. Başta G-7 gibi emperyalist zirveler olmak üzere son dönemde faşist şeflik rejimi tüm mesaisini emperyalistlerin ve NATO ülkelerinin işgal saldırılarına, kirli savaşa daha fazla desteğini almaya vakfetti. Nitekim yakın bir zamanda NATO sözcülüğü görevini üstlenmesi beklenen Hollanda'ya faşist şeflik rejiminin temsilcilerinin ziyareti, daha önce İsveç'in NATO üyeliğini Kürt karşıtlığı üzerinden şarta bağladığı örnekte olduğu gibi Hollanda'nın NATO sözcülüğüne onay vermede Kürt halkına yönelik saldırılara geçit verme şartını ileri sürmesi kuvvetle muhtemeldir.

Faşist rejimi bu gözü dönmüş saldırganlığa iten ise, 8 Mart ve Newroz'da yüzbinlerin gerçekleştirdiği eylemlerle sokak mücadelelerinin büyümesi, DEM Parti'nin adeta bir referandum özelliği de taşıyan yerel seçim başarısı, kayyum ile gasp edilen belediye başkanlıklarının geri alınması, irade gasbına karşı görkemli Van direnişi, grev ve direnişlerle işçi ve emekçilerin uyanışa geçen mücadeleleri, Taksim çarpışmasıyla kitlelerin artan özgüvenidir. Bütün bu gelişmeler ise faşist şeflik rejiminin faşist baskı ve zor ile suskun denizi yaratamayacağını gösterdi. Bu nedenle de daha kapsamlı saldırılara, işgal saldırıları ortaklığı arayışına girdi.

Yönetememe krizinin daha fazla derinleşmesi, halkın parası ile ayrıcalıklı yaşam süren AKP'li vekillerin lüks yaşamlarının deşifre olması, azalan kitle desteği, faşist şef ve ortağının uykularını kaçırmaya başladı.

Böyle bir süreçte faşist sömürgeci rejim Güney Kürdistan'a yönelik işgal saldırılarının bir yenisini daha gerçekleştireceğini Metîna'ya yönelik saldırı ile gösterdi. Son aylarda artan Bağdat-Hewlêr arasındaki diplomasi trafiği nitekim yeni kapsamlı saldırılara işaret ediyordu. Faşist rejim Irak'a karşı bir yandan su konusunu tehdit aracı olarak kullanırken diğer yandan "Kalkınma Yolu" ve yeni işbirliği anlaşmaları yapmaya çalıştı. Keza KDP ile de işbirliğini yeni bir zeminde geliştirerek Güney Kürdistan'da istediği işgal imkanlarını yaratmaya çalıştı. Erdoğan'ın Irak ziyareti sonrası "26 konuda anlaşmalar yapıldı" beyanları ve Medya Savunma Alanlarına (MSA) yönelik Metîna ile başlayan saldırının aynı güne denk getirilmesi bunu göstermektedir.

Daha önce gerillanın muazzam direnişi nedeniyle adına "kilit", "pençe" dedikleri işgal saldırılarından istediği sonucu alamayan, her denemede ağır kayıp vererek geri dönen faşist sömürgeci rejim bu nedenle Güney Kürdistan işgalini daha kapsamlı bir saldırı olarak gerçekleştirmeye çalışıyor. Faşist şeflik rejimi, bu kapsamlı saldırılarla Şengal-Mexmûr, Rojava, MSA öncelikli olmak üzere Güney Kürdistan'da PKK'yi tüm alanlarda parçalayıp etkisizleştirmeyi hedefliyor.

Faşist saray rejimi bu kapsamlı işgal planını devreye koymak için öncelikli olarak Kürt basınını susturarak yol temizliği yapmak istiyor. Kürt gazetecilere yönelik gözaltı saldırıları da Medya ve Stêrk TV'ye yönelik Belçika ve Fransa'nın desteği ile gerçekleştirilen saldırı da bu arayışların sonucudur.

Nitekim son 4-5 yıl içerisinde Medya Savunma Alanlarına yönelik gerçekleştirdiği her işgal saldırısı sürecinde Kürt gazetecilere, sosyalist basına yönelik gözaltı tutuklama saldırıları gerçekleştirildi.

Bütün bu saldırılar da gösteriyor ki, seçim başarısızlığının ardından faşist şef çıkış arıyor. Bu çıkışı ise daha fazla işgal, katliam, işçi ve emekçilere yönelik saldırını arttırmakta, bölge gerici devletleri ve emperyalist ülkelerle bu konudaki işbirliğini daha fazla arttırmaktan geçeceğine inanıyor.

Tam da faşist şefin planını buradan bozmaya çalışarak Newroz kalkışmasını 1 Mayıs ile taçlandırmak. Taksim iradesini güçlendirerek faşist şefin alan yasakçılığı saldırısını püskürtmek, Kürt gazetecilerle omuz omuza durmak, işgal saldırılarına karşı hem Kürdistan hem de batı kentlerinde ayağa kalkmak çok daha önemli hale geliyor. Görkemli Van direniş okulunun, Newroz'un da gösterdiği; yasakları paçavraya çevirmenin yolunun daha fazla sokaktan, daha fazla fiili meşru mücadeleden geçtiğidir.