19 Eylül 2024 Perşembe

Sermaye düşmanlığının meşruluğu ve haklılığı

Sermaye sınıfının organik bir parçası ve yetkili sözcüsü olan T. Erdoğan'ın "sermaye düşmanlığına fırsat tanımayız" biçiminde gösterdiği tepki, dosdoğru şartlı bir sınıf tavrıdır. Som bir zengin tepkisidir. Bin odalı sarayda saltanat ihtişamı ve sefahati içinde yaşayan faşist şef, tüm iktidar yılları boyunca mutlak ve şaşmaz biçimde sermaye bayraktarlığı yaptı. Erdoğan hep zengin sevici oldu. İşçi sınıfı ve yoksulların yeminli düşmanı oldu.

Sermaye oligarşisi ve faşist saray rejiminin OVP kodlu ekonomik sömürü ve soygun planını yürüten Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ücret artışlarının enflasyona yol açtığını ifade ederek yeni ücret rejimini ilan etmişti. Sermaye oligarşisinin güncel finans darboğazını aşma ihtiyacını ve kapitalistlerin genel çıkarlarını programlaştıran OVP'nin buyruğuyla, bundan böyle ücret düzenlemeleri/artışları hedef enflasyon rakamı baz alınarak yapılacaktı. Bunun anlamı ücret rejiminin tümüyle sermaye ve saray rejiminin keyfiliğiyle belirlenmesidir.

Enflasyon belirlemeleriyle kötü ün sahibi TÜİK'in enflasyon rakamları yerine Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon tahmin rakamlarını kullanmak bu yeni ücret rejiminin ana parametresi olacak. OVP'nin 2024-'26 dönemi boyunca öngörülen bu uygulamasıyla; ücretlerin baskılanması, ücret geliriyle geçinen emekçi sınıfların alım gücünün kısıtlanması, tüketimin azaltılması ve tüketim talebinin düşmesine bağlı olarak enflasyonun da düşürülmesi hedefleniyor.

Sözün özü, sermayenin faşist saray rejimi OVP'yle yoksulluk krizini derinleştiriyor. İşçi sınıfı ve emekçileri enflasyonu düşürme gerekçesiyle daha derin bir yoksulluk boyunduruğuna koşuyor. Mehmet Şimşek'in OVP'si 2025 sonu enflasyon hedefini yüzde 15,2 olarak koyuyor. Bu durumda 2024 sonu itibariyle yıllık enflasyon tahmini diyelim ki yüzde 50-60 olduğunda ücret artışı yüzde 15,2 olacaktır. Ücretlerin enflasyonun altında tutulması demek, ücret gelirleriyle geçimini sağlayan on milyonlarca işçi ve emekçinin reel ücretlerinin yüzde 35 oranında düşmesi demektir.

Sermaye oligarşisinin faşist saray rejiminin emekçi sınıfları yoksullaştırarak enflasyonu düşürme saldırısının argümanlarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu söylemler kapitalist sömürü ve soygunu derinleştirme amacı güden OVP saldırı programının külfetini işçi ve yoksullara yıkma ve ödetmenin söylemleridir. Çünkü tüketim olgusu sınıfların ekonomik durumuyla bağlıdır. Her sınıf ve gelir grubu kendi konumundan bir tüketim talebiyle hareket eder. Reel ücretlerin düşmesi ve alım gücünün azalması tüketimi otomatikman azaltmaz.

Tam aksine farklı tüketim ürünlerine talebi artırır. Örneğin açlık sınırı altında bir ücretle geçimini sağlamaya çalışan milyonlar, istediği gıda-beslenme, giyecek ve barınma ihtiyaçlarından yoksun kalır. Daha da yoksullaşan milyonlar daha ucuz ve kalitesiz tüketim ürünlerine hücum eder. Kitlesel açlıkla yüz yüze kalan milyonlar kuru ekmek, patates, makarna, soğan vs. gibi en ucuz ve besin değeri düşük ürünlere zorunlu olarak yönelir. Yoksullar gıda enflasyonunun belirlediği koşullarda sersefil hayatlarını idame ettirmeye çalışırken, zenginler bu zamanlarda lüks tüketim ve sefahat içinde yaşar. Zengin-yoksul sınıfsal kutuplaşması ve çelişkisi tüm yalınlığı ve keskinliğiyle açığa çıkar. Bugün olduğu gibi.

Sermaye oligarşisi ve faşist saray rejiminin politik-ekonomi programı olan OVP, en öncelikli olarak sermayenin finans krizini ve darboğazını aşmayı amaçlıyor. Sermayenin ihtiyaç duyduğu finans gücünü elde etmek için ise işçi sınıfı ve emekçilerin ücret gelirlerini düşürmeyi eş deyişle yoksullaştırmayı temel politika haline getiriyor. Fakat ücretlerin sabitlenmesi, enflasyonun altında tutulması vs. biçimler altında reel olarak düşürülmesi, OVP'nin hedeflediği finans sermayesini devşirmenin tek sömürü ve soygun kaynağı değil.

OVP yıkım programının iki sacayağı daha bulunuyor. Vergi sömürüsü ve zam soygunu, emekçi sınıfların gelirlerini zorla yağmalayıp sermaye sınıfına aktarmada OVP'nin diğer iki tamamlayıcı temel finans kaynağıdır. IMF'siz IMF programı olarak kurgulanıp yürürlüğe sokulan OVP, ücretler, vergiler ve zamlar üzerinden işçi sınıfı ve emekçileri yoksullaştıran üç sömürü ve soygun çarkıdır. Sermaye ve faşizmin emekçilere karşı açtığı yeni bir ekonomik ve politik savaştır. Mütemadiyen yinelenen zam soygunu en son ulaşım, elektrik, su ve doğalgaz zamlarında somutlandı. Zam soygunu adeta mevsimsel sağanaklar biçiminde devam edecektir.

Saray rejimi tarafından "vergide adalet" mottosuyla TBMM'ye getirilen ve 28 Temmuz'da TBMM'de yasalaşan OVP'nin vergi paketi, her zamanki gibi fakirden alıp zengine vermeyi kitabına uyduruyor. Vergide adalet adı altında, "az kazanandan az, çok kazanandan çok" argümanıyla emekçi milyonlar maniple edilip toplumsal rıza üretilmeye çalışılıyor. Emekçilere yeni vergi yükleri bindiren OVP'nin vergide adalet politikası, acil finans ihtiyacı için kapitalist şirketlere yüzde 10 oranında asgari kurumlar vergisi ödeme yükümlülüğü getiriyor. 740 milyon avrodan fazla satış geliri olan şirketlere yüzde 15 efektif vergi ödeme koşulu getiriliyor. 750 milyon avronun üzerinde cirosu olan tüm çok uluslu şirketler, Küresel Asgari Kurumlar Vergisi'nin kapsamına alınıyor. Vergi ertelemeleri ile kurumlar vergi oranı düşürülüyor. Şirketlere yapılan indirim ve istisnaların sadece bir kısmı kaldırılıyor.

Ancak şirketlere dönük bu düzenlemelerin ömrünün çok kısa olacağı ve belli bir dönem sonra vergi muafiyetleri ve vergi aflarıyla sermayenin vergilendirilmesi kısmi politikasının rafa kaldırılacağı kuşkusuzdur. Vergi düzenlemesinin yasalaştığı zamanda açığa çıkan gerçekler bunu ispatlıyor. 735 büyük tekel ve şirketin yıllarca vergi vermemesi bir vergi kaçırma hikayesi değil, faşist saray rejiminin sermayeyi koruyup kollayan ve emekçilere düşman politikalarının dolaysız bir sonucudur. 

Sadece İSO 500 verilerine bakıldığında bankaların, inşaat şirketlerinin vd. vergi borçlarından nasıl kurtulduğu görülebilir. Şirketlere vergiler getiriliyormuş gibi yapılırken vergilerin esas yükü bir kez daha emekçilerin sırtına yükleniyor. Örneğin 2024 yılının ilk altı ayında KDV ve ÖTV gibi yoksul halktan kesilen dolaylı vergi gelirleri yüzde 66, dolaysız vergi gelirleri ise yüzde 34 oranında. Halihazırda asgari ücretlilerin vergi yükü yüzde 35. Yeni vergi düzenlemesiyle işçi ve emekçilerin dolaylı ve dolaysız vergi yükü bir kaç puan daha artacak.

Sermayenin ve devletin faşist şefi Erdoğan, işçi sınıfı ve ezilenlere karşı yürüttüğü pervasız ekonomik ve siyasi terör saldırılarını her yönüyle boyutlandırarak sürdürüyor. OVP adlı ekonomik sömürü ve soygun programını adım adım uyguluyor.
Sermayenin faşist şefi Erdoğan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın İstanbul'da düzenlediği "HIT-30 Yüksek Teknoloji Teşvik Programı" tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, OVP'nin kapitalistlere 30 milyar dolarlık yeni teşvik paketini müjdeledi. Sarayın zengini, aynı konuşmada sermayedarlara teşekkür etti. "Allah'ın izniyle bizi sizlerden hiçbir zaman kimse ayıramayacaktır" vurgusu yapan faşist şef "Sermaye düşmanlığı yapanlara asla fırsat vermeyiz" diye tehdit savurdu. Sermayenin sınırsız doğa ve insan sömürüsünün her türlü devlet zoruyla uygulanacağını duyurdu. OVP'nin aynı zamanda siyasi terör ve baskı programı olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Sermaye sınıfının organik bir parçası ve yetkili sözcüsü olan T. Erdoğan'ın "sermaye düşmanlığına fırsat tanımayız" biçiminde gösterdiği tepki, dosdoğru şartlı bir sınıf tavrıdır. Som bir zengin tepkisidir. Bin odalı sarayda saltanat ihtişamı ve sefahati içinde yaşayan faşist şef, tüm iktidar yılları boyunca mutlak ve şaşmaz biçimde sermaye bayraktarlığı yaptı. Erdoğan hep zengin sevici oldu. İşçi sınıfı ve yoksulların yeminli düşmanı oldu. Varlığını sermaye sınıfına adayan bir burjuva siyasetçisi olarak sermaye sınıfıyla bütünleşti. Politik iktidarın nimetlerinden yararlandı. Kamu imkanlarını ailesi ve işbirlikçi sermaye gruplarına transfer etti. Gözü doymazcasına dünyalık biriktirdi. Hazinenin 128 milyar dolarını sermaye oligarşisiyle birlikte hortumladı. Bir sermayedar olarak semirdi ve yükseldi. Kendi sermaye blokunu oluşturdu.

Sermaye düşmanlığına fırsat tanımayız diye hüküm veren faşist şef, vahşi ve kanlı sermaye düzeninin tüm suçlarından sorumludur. Ve sınıf düşmanımızdır. Doğa ve işçi katliamlarıyla kanlı sermaye birikimini örgütleyen kapitalist düzen ve devletin faşist şefidir. Erdoğan; sermaye sınıfının mensubu, işçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, halklarımızın, hayvanların ve doğanın düşmanıdır. Halk düşmanlığı her yönüyle tescilli bir diktatördür. Örneğin 2013'ten 2024 yılı Haziran ayına kadar katledilen 695 çocuk işçinin düşmanı ve politik failidir. Sadece 2024 yılın ilk 7 ayında MESEM'lerde, OSB'lerde vahşi kapitalizmin kanlı çarkları arasında katledilen 41 çocuk işçinin de politik sorumlusudur.

Sınıf savaşımı düşman sınıfların savaşıdır. Sermaye düşmanlığı işçi sınıfı ve emekçiler için tarihsel olarak gerekli, haklı ve meşrudur. Faşist saray rejimi ve onun sermaye düzeni işçi ve emekçilerin düşmanıdır. İşçi ve emekçilerin toplumsal kurtuluşu için sermayenin sömürü ve zulüm düzeninin ilga edilmesi şarttır. Bu yüzden işçi sınıfı ve tüm ezilenler, sermaye ve onun faşist saray rejimine karşı sınıf düşmanlığı bilincini kuşanıp bayrağını açarak mücadeleyi büyütmelidir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 02 Ağustos tarihli 178. sayı başyazısı.