Semiha Şahin yazdı | İsrail hep aynı İsrail: Siyonist
Nakba/"Büyük Felaket" ancak bu felaket tarihin bir noktasında olmuş bitmiş değil. Arap aydını Konstantin Zureyk'in sözüyle 'sürmekte olan felaket'i yaşamaya devam ediyor. Çünkü her ne kadar İsrail 73 yıldır varlığını korumuşsa da, siyonistler "kutsal topraklar" hayalini tamamına erdiremedi. Bu hayalin önündeki en büyük engel felakete direnen Filistin halk gerçekliğidir.
Nakba, yani Filistinlilerin "Büyük Felaketi"nin 73. yıldönümü öngünlerinde Filistin yeni bir ateş yumağı içinde. Filistin topraklarında işgal, ev ev, mahalle mahalle devam ediyor. Büyük Felakete rağmen, topraklarında tutunmayı başaran Filistinliler topraklarından edilmek isteniyor. Filistin siyasi yapısının bölünmüşlüğü, yozlaşmış, bürokratlaşmış ve kastlaşmış yapıları iktidar kavgasına düşmüşken, Filistin halkı ellerinden alınmak istenen mülklerini savunuyor.
SİYONİST İŞGALDEN İŞGALCİ YERLEŞİMCİLERE UZANAN 73 YIL
Siyonistlerin kutsal topraklara dönüş hayali 15 Mayıs 1948'de İsrail devletinin kuruluş ilanıyla Ortadoğu'nun kadim topraklarında cisme dönüştü.
19. yüzyılda bakiye kalan 20. yüzyılda son imparatorlukların parçalanıp ulus devletlere dönüşme sürecinin bir sonucu olarak topraksız bir halk olan Yahudiler, bir halkı topraksız bırakarak hayallerini gerçekleştirdi. Binlerce Filistinli katledildi, milyonlarcası dünyanın dört bir yanına sürgün edildi. Topraklarını tüm tehditlere rağmen terk etmeyenler ise "Büyük Felaketi" her gün yaşamaya mahkum edildi.
Filistinliler Arap ulusunun bir parçası olsa da kendilerini Arap ulusundan ayırırlar. Çünkü kaderleri Arap bölge gerici devletlerinin elinde bir pazarlığa dönüşmüş durumda. Filistinliler Arap Birliği için bir "dava" değil, egemenlikleri önündeki bir çakıl taşı adeta.
Başta Avrupa ve devrim öncesinde Rus Çarlığı'ndaki Yahudi düşmanlığını fırsata çeviren siyonist yapıların merkezi örgütü Dünya Siyonist Örgütü (WZO), "İsrail"in kuruluşunu ilan etmesinden yıllar önce "Aliyah" adı verilen büyük göçlerle Yahudileri Filistin topraklarına taşıdı. Göç hareketi, emperyalistler için de bulunmaz nimetti. Böylece Yahudi sorununu çözmüş olacaklardı. Kendi ülkelerindeki sorunu, Ortadoğu’nun göbeğine bırakıverdiler.
Nakba/"Büyük Felaket" ancak bu felaket tarihin bir noktasında olmuş bitmiş değil. Arap aydını Konstantin Zureyk'in sözüyle 'sürmekte olan felaket'i yaşamaya devam ediyor. Çünkü her ne kadar İsrail 73 yıldır varlığını korumuşsa da, siyonistler "kutsal topraklar" hayalini tamamına erdiremedi. Bu hayalin önündeki en büyük engel felakete direnen Filistin halk gerçekliğidir.
DÜZMECE BELGELERLE HALKIN EVLERİNE EL KONUYOR
İsrail kurulduktan sonra hem dünyanın dört bir yanından Yahudileri Filistin'e taşımaya devam ederken, onlara "güvenli" topraklar ve yeni yerleşim yerleri vaat etti. Siyonist devletin kurulmasından bu yana da tüm uluslararası anlaşmaları gözardı ederek, Filistinlilerin topraklarına, evlerine, işyerlerine, tarım arazilerine el koymaya devam etti. Sistem çok basit işliyor. Bir grup yerleşimci yer talep ediyor. İsrail mahkemeleri de karar çıkartıyor. Her şey "hukuki" hale kavuşmuş oluyordu. Şeyh Cerrah'ta yaşananlar da böyle.
Nakba'dan sonra evsiz kalan 28 aile, BM'ye Filistinli Mültecilere Yardım Örgütü'nün (UNRWA) desteği alınarak 1956 yılında o dönem Ürdün'ün gözetiminde olan Batı Şeria'nın Şeyh Cerrah Mahallesi'ne yerleştiriliyor. 1972 yılından itibaren Sefarad Yahudileri Komitesi ile Aşkenazi Yahudileri Komitesi, bu bölgede hak iddia etmeye başlıyor. 1976'da ise Şeyh Cerrah'ın 1876 yılında Yahudilere ait topraklar üzerinde kurulduğu ileri sürülüyor. Açılan davada Filistinliler lehine karar çıkmış olsa da yerleşimcilerin bölgeye yerleşmesi de onaylanıyor. Yıllar süren dava 2019 yılında karara bağlanıyor. Kudüs Sulh Mahkemesi, siyonist yerleşimcilerin talebi üzerine 12 Filistinli ailenin tahliye edilmesini karar veriyor. Bu ailelerden 4’üne 6 Mayıs 2021'e kadar "Yerleşimcilerle anlaşmaları" için süre tanınıyor.
Ancak Ürdün’ün, o dönem yapılan anlaşmalar ve bu bölgenin 28 Filistinli aileye devredildiğine ilişkin tüm belgeleri Filistin Dışişleri Bakanlığı ile avukatlara teslim ettiğini açıklamasının bir hükmü bulunmuyor, İsrail mahkemelerinde. Yerleşimciler diye adlandırılan ırkçı İsraillilerin ise anlaşma gibi bir derdi yok. Kalabalık bir grupla mahalleye girerek evlerin boşaltılması için İsrail askerleri eşliğinde silahlı saldırılar düzenliyorlar. Fakat Filistinliler evlerini terk etmeyerek bir direniş sergileyince, yerleşimciler çekilmek zorunda kalıyor. Bölgede nöbetler sürüyor.
HER YER BARUT FIÇISI
İşgal topraklarının her noktası barut fıçısı.
Yüzde 25’i istimlak edilen Yafa’daki gayrimenkuller, İsrail’e bağlı konut şirketi Amidar aracılığıyla, kiracı durumda bulunan Filistinlilere satılmak isteniyor. Ne var ki, istenen yüksek fiyat nedeniyle Filistinlilerin direnmekten başka yapacağı bir şey yok. Yerleşimcileri bölgeye yerleştirme amacı taşıyan bu dalavereye karşı Yafa’daki Filistinliler, “Yafa satılık değil” eylemleri yapıyor.
Batı Şeria'da bu gerilim yaşanırken, bir başka gerilim noktası ise her Ramazan ayında olduğu gibi El Aksa Camisi oldu. İsrail askerleri ibadetlerini yapmak isteyen binlerce Filistinliye saldırdı. Eşitsiz güç ilişkisine rağmen Hamas’ın kontrolündeki Gazze, İsrail’e boyun eğmiyor. Hem halkın kendi özsavunmasıyla Büyük Yürüyüş sırasında geliştirdiği alevli balonlar İsrail topraklarına salındı hem de Hamas’a bağlı İzzeddin Kassam Tugayları, İsrail Meclisi Knesset’tin de hedefte olduğu birçok noktaya füzelerini gönderdi. İsrail de sanki saldırıları başlatan Hamas’mış gibi, Gazze’ye füze saldırılarında bulundu. Saldırılarda çoğunluğunu sivillerin oluşturduğu 25 kişiden fazla kişi yaşamını yitirirken, yüzü aşkın kişi yaralandı.
Sokaklarda yansıyanlar böyle.
FİLİSTİN YÖNETİMİNİN DERDİ SİYASİ RANT
Siyonistlerin işgal saldırılarını hayata geçirmelerinde en önemli etken, Filistin halkının “dayanılmaz yalnızlığı”. Sadece dünya halkları tarafından da değil, aynı zamanda Filistin davasını siyasi ranta dönüştüren yöneticileri tarafından da yalnız bırakılmış olmaları.
Filistin toprakları, İsrail’i işgali sonrasında esasta iki bölgeye bölünmüş durumda. 2006 yılında gerçekleşen seçimlerle birlikte Gazze Şeridi olarak tanımlanan bölgede Hamas, Filistin Özerk Yönetimi olarak kabul gören Batı Şeria ise El Fetih’in hakimiyetinde. Uzun yıllardır süren Filistin için birlik tartışmaları bir sonuç vermiş değil. Filistin’de çok sayıda direniş hareketi var. Ancak siyasi yönetim anlamında Batı Şeria’daki Mahmut Abbas yönetimindeki Filistin Özerk Devleti, BM tarafından da resmen tanınıyor. Hamas’ın “terör örgütleri” listesine alındığı 2007’den bu yana Gazze’ye hem ambargo uygulanıyor, hem de Filistinlilere yönelik saldırılara Hamas’ın direnişi gerekçe gösteriliyor.
Filistin bir yandan işgalciler tarafından kıskaca alınmış bir yandan da kıskacı yırtıp aşacak kolektif bir liderlikten, önderlikten yoksun. “Kolektif ulusal bilinç” zedelenmiş durumda. Gazze’de Hamas’ın etkinliği belirgin bir şekilde sürerken, El Fetih’in kontrolündeki Filistin Özerk Yönetimi’nin şimdiki başkanı Mahmut Abbas’a verilen destek düşüyor.
15 yıl aradan sonra, 22 Mayıs 2021’de yapılmasına karar verilen seçimler ertelendi. Mahmud Abbas Doğu Kudüs’te seçim güvenliğinin olmadığını ileri sürdü. Gerekçe bu olsa da gerçeklerin böyle olmadığı meseleyle ilgilenen herkesin malumu. Mahmut Abbas, 2006 yılından bu yana Filistin Özerk Yönetimi’nin başında.
Abbas da Ortadoğu’daki koltuğunu bırakmayan liderler arasına ismini yazdırabilir. Ancak halkın daha ciddi sorunları var ve onlar geçmişten aldıkları direniş geleneğine dayanarak çözme yolunda. Mayıs ayı başından bu yana yaşananlar, bir intifada değil elbette, ancak gençlerin yoğun katılımıyla birçok mahallede yakılan barikat ateşleri ve yaşanan sokak çatışmaları, yozlaşmanın ve çürümenin içinden yeni bir filizin de boy verdiğini gösteriyor.