Semiha Şahin yazdı | İradeye saygı yürüyüşü: Perdeleri kim takacak heval
"İradeye saygı yürüyüşü" tamamlandıysa eğer o dağların, o taşların, o köylerin çektiği onca bedelin bir karşılığındaydı. Yürüyüşe katılan her bir insan öyle veya böyle o bedelle de yüzleşti. Dışarıdan bakıldığında, bir hafta süren bir eylemdi. Yürüyüşçüler olarak hepimiz bu eylemde, değişim ve dönüşümü adımladık. Gündelik hayatla kurduğumuz ilişkileri, mücadele içinde uğraştığımız veya uğraştırdığımız sorunları küçülttük, ortak amaç ve birleşik mücadelenin ruhunu büyüttük. Yol arkadaşlığımız yoldaşlığa dönüştü.
Her eylem bir okuldur. "İradeye saygı yürüyüşü" de bu anlamıyla kendi gerçekliğini, halk gerçekliğini, parti gerçekliğini ve yönetici gerçekliğini kavramanın bir okuluydu. Yürüyüşe katılan her bir kişi hangi yaşta veya mücadele deneyiminde olursa olsun, bu okulun basamaklarını adımladı.
***
Marmara, Ege'den 30 Haziran'da Ankara'ya hareket edildi. İç Anadolu bölgesinden yürüyüşe katılacaklarla buluşulduktan sonra Sakarya Meydanı'na sloganlarla yürüyüş yapıldı. Ertesi gün Kurtuluş Parkı'nda ekip toplandı. Üç bölge üç araçla Adana'ya hareket etti.
Adana'da DEM İl Örgütü binası önünden açıklamanın yapılacağı İnönü Parkı'na sloganla başlayan yürüyüş, Adana polisini şaşkına çevirdi. Gerilimler aşıldıktan sonra parkta açıklama tamamlandı. Adana sıcağı herkesi çarpmışken polisin saldırısına verilen yanıt, diğer bölgelerden gelenlere "Adana özgünlüğü bu olsa gerek" dedirtti.
Kurulan ortak sofra gerilimi biraz olsun alırken, yürüyüşçülerle ortak toplantı alındı. Kolektif bir eyleme katılanlar olarak yaşı, memleketi, deneyimi ne olursa olsun "İradeye saygı yürüyüşçüleri" kolektifi açığa çıkıyordu. Kendilerine kısaca "Batı Grubu" adını veren yürüyüş ekibi, yavaş yavaş ortaklaşmaya, birlikte hareket etmeye meylediyordu. "Kim nereden gelmişti, nereliydi, sağlık sorunu var mıydı, ihtiyaçları tamam mıydı" ve daha nice sorular birbirlerine sorulmaya başlanmıştı. Bu sorular, bir hafta boyunca yan yana kiminle yürüyeceklerini tanıma amacı taşıyordu. Kimi yürüyüşçüler bir başkasıyla kendisini kıyaslıyor, "O bu yaşıyla yürürse kendisi de hayda hayda yürürdü" veya "Şu arkadaş kesin yolda kalır. Parti keşke vazgeçirse" sözleri kulaktan kulağa iletiliyordu.
Yürüyüşçülerin bir kısmı ise fiili yürüyüş olacağına ikna olmamış, "Biraz yürür sonra araçlarla gideriz" diye düşünmüş olmalı ki, sandaletiyle yola düşmüştü. Batman'a bu düşüncelerle varıldı. Kent içinde sloganlarla ezgilerle yapılan yürüyüşle belediyeye yakın bir parkta oturma eylemi yapıldı.
'ÇAKMA MEKAP'LARIN DAYANILMAZ 'YUMUŞAKLIĞI'
Kimi parti yöneticisi arkadaşlar da fiili yürüyüş olacağını düşünmemiş, şaşkınlıkla "Bu ekiple gerçekten yürüyecek misiniz?" sorusunu yöneltiyordu. Eylemi koordine eden yoldaşlar, Batı'dan gelen yürüyüşçülerin ihtiyaçlarını temin etmeye girişti. En önemli ihtiyaç ayakkabıydı. Sandaletle, kundurayla gelenlere ayakkabı bulunmalıydı. "Çakma mekap" imdada yetişti. Oldukça sertti ayakkabılar. Yarattığı duygularla "çakma mekaplar" birden yumuşacık gelmişti giyilen ayaklara.
Önce grup sözcüleriyle bir değerlendirme yapıldı. Ardından yürüyüşçülerin sağlık sorunlarına dair bilgiler toplandı. Bir ay önce kalp krizi geçirip 5 stent taktıran, aldığı ilaç tedavisiyle şeker hastalığının geçtiğini ileri süren, yüksek tansiyonu olduğunu ama herhangi bir sorun yaşamadığını aktaran, nice zorlu mücadele yürüttüğünü söyleyerek bu yürüyüşü en önde tamamlayacağına iddiaya giren, zindan çıkışlı olduğunu söyleyen ve yoldaşlarımı nasıl yarı yolda bırakırım diye inat eden nice arkadaş ne olursa olsun yürüyüşe katılacaklarını beyan etti. Kimse de ben başka bir görev alayım demedi. Adı üstünde "İradeye saygı yürüyüşü"... Yürüyüşe katılma iradelerine saygı gösterilmeliydi. Biraz inat, biraz gurur, biraz mahalle baskısı...
Koordinasyon ise kendi içinde bir yolunu bulup sağlık sorunu yaşayabilecek arkadaşları tespit etmeye çalışıyor, bir yandan da güzergahın zorlu olduğunu, rakım sorunları yaşanacağını, sıcakların etkileyeceğini, yokuşların ve virajların çok olduğunu kırmadan dökmeden anlatmaya çalışıyordu. Ama boşuna çaba olduğu yola çıkılırken görüldü. Tüm yürüyüşçüler Van'a gideceklerini, oradan yürüyüşe katılacaklarını büyük keyifle anlatmaya girişmişti bile.
***
Van'da buluşma noktasına belirlenen saati aşarak vardık. Orada yaşanan gerilime tanıklık edemeden araçlardan inmemizle yapılan açıklamanın hemen ardından fiili yürüyüş başlamış oldu. İlk varış noktası Gürpınar'dı. Yürüyüş kolu epey dağınık ve karışıktı. Yürüyüş temposu bir türlü oturmadı. Ardından sızlanmalar başladı. Ancak öyle bir coşku ve kararlılık vardı ki, bu sızlanmaları duyan yoktu. Yürüyüş devam etti, 13 km sonra Gürpınar'daki konaklama yerine ulaşıldı.
İlk konaklama yerinde açıkça söylemekte fayda var, tam bir kaos vardı. Devletin çadırlar için belirlenen yere izin vermemesi, planları alt üst etti. Taş zemin üzerine çadır kuruldu. Erkekler orada kalacaktı. Bir sorun vardı. Lojistik tüm ihtiyaçlar karşılanacak denilmesine rağmen, yürüyüşçü sayısının fazla olması ve yapılan uyarıya rağmen gerekli araç ve gereçlerin getirilmemesi, bazı kentlerde ise "Hakkari'ye bir koşu gidip geleceksiniz" biçiminde duyuruların yapılmış olması küçük çaplı kriz ortamı yarattı.
"Sakin olun, kervan yolda dizilir" hatırlatlamaları, bir kısım yürüyüşçüyü ikna etse de çoğunluğun homurtulu söylenmesiyle karşılaştı. Ancak bu söz haklı çıktı, sorunlar çözüle çözüle yeni bir güne başlandı.
'PERDEYİ KİM TAKACAK HEVAL'
Gürpınar'da çadırlar erkeklere ayrıldı. Kadınların bir kısmı evlere gönderildi. Bir kısım kadın da konaklama yapılan parkın şark köşesinde geceledi. Park, kayyum döneminde yapılan Millet Bahçesi'ydi. Sedirlerde yatılacaktı. Ancak üzerimize örtecek bir şey yoktu. Battaniye arayışına girişildi. Bazı kadınlar, "Sıkıntı yok buradaki perdeleri üzerimize örteriz" çözümü buldu. İhtiyaçları karşılamak için yoğun emek harcayan uzun boylu bir erkek arkadaşın "Peki daha sonra perdeleri kim takacak heval?" sorusu, önce bir kahkaha ardından da "erkeklik çözümlemesi"yle karşılandı.
Yol boyunca konuklama yerlerinde tuvalet ihtiyacı kadınlar açısından sorundu. Ancak bu sorun da kadın aklıyla çözüldü. Yer yer kadın duvarları örüldü, yer yer de yıkık dökük alanlarda ihtiyaçlar giderildi.
Köy evleri kadınlara hep açıldı. Yürüyüşçü kadınlar evlerde hem dinlendi hem de sohbet etti.
'GOŞT NA' EYLEMİ SONUÇSUZ KALDI
Batı grubuyla yürüyüşün başından sonuna kadar dahil olan Çiçek vekil, Kürdistan'ın gastronomi kültürünün zorluklarıyla en fazla karşılaşanlardandı diğer vejetaryen arkadaşlar gibi. Her yemek molasında vejetaryenleri hatırlatan Çiçek vekil bir aşamadan sonra lojistik sağlayan yoldaşlara, "Goşt na" diye seslenmeye başladı. Bu çağrıyı duyan arkadaşlar ertesi gün mutlaka etsiz yemek olacağını söyledi. Ertesi gün yemek molasını sabırsızlıkla bekleyen Çiçek vekil, kızartmayı görünce epey sevindi. Sevinci tabağını eline alana kadar sürdü. Patates, patlıcan ve biber kızartmasının yanında tavuk göğsü kızartması da vardı. Çiçek vekilin "Goşt na" haykırışı, "Bijî goşt" sloganıyla karşılık buldu.
ZAP SUYUYLA BULUŞMA
Yürüyüşün önemli anlarından biri de Zap Suyu üzerindeki Devrimci Gençlik Köprüsü'nde buluşmaydı. Hakkari sınırındaki Devrimci Gençlik Köprüsü'nde "Şimdi Denizler olma zamanı" mesajı verildi. Türkiyeli devrimcilerin Kürt halkıyla buluşmasını sembolize eden köprüde Van il örgütü bayrağını Hakkari il örgütüne devretti.
Temmuz sıcağına rağmen Zap Suyu bütün kuvvetiyle akışını sürdürüyordu. Zap Suyu'na da gençlerin "Zap Zape" ezgisi eşlik ediyordu.
SON GECE
Son konaklama noktası Depin oldu. Bir dinlenme tesisinde konaklama yapıldı. Aşırı sıcaklar birçok yürüyüşçüyü etkilemişti. Kollarda, boyunlarda yanıklar... Herkes elinde ne krem varsa birbiriyle paylaşmıştı. Güneş kremi, yoksa nemlendirici...
Yürüyüşe eşlik eden ambulansta sürekli pansuman tedavisi yapıldı. Heyecanla kapışılan 'çakma mekaplar'ın ayaklarda yarattığı tahribat, 'çakma mekap'ın yarattığı duyguyu alıp götürmüştü. Geride Colemêrg'e kalan 10 km'lik yolu tamamlama coşkusu bırakmıştı. Artık eksiklikler veya sorunlar konuşulmuyordu. Son günün nasıl geçeceği merak konusuydu. Sohbetlerde yoldaşlaşmanın tüm izleri görülüyordu. İki semaverdeki demliklerin biri boşalıyor, biri doluyordu. Dengbejlerin stranları yürüyüşçüleri dinlendiriyordu. Kimi masalarda yürüyüş değerlendirmeleri yapılıyor, partinin sorunlarına çözümler tartışılıyordu. 'Memleket meseleleri' aralarına elbette gıybetler ve goygoylar da sıkıştırılıyordu.
Yürüyüşe başlarken yüzlerdeki gerilim yumuşamış, kahkahalar etrafı sarmaya başlamıştı. Buraya kadar gelinmişti. Bu yürüyüş tamamlanacaktı. Koordinasyonun kaygıları boşa düşmüştü. Kimse yolda kalmamış, ufak tefek rahatsızlıklar dışında disiplinli, özverili ve fedakarca eylem aksamadan sürdürülmüştü.
YÜRÜYÜŞÜN ÖRGÜTLEYİCİ GÜCÜ
Depin'den yürüyüş başladığı an, büyük bir coşku seli yürüyüş kolunu sardı. Kürt halkı genellikle kortej düzeninde eylem yapmaz. Tekli yürüyüş kolunu oluşturmak elbette kolay olmadı. Ancak bir düzen tutturuldu. Ne zaman Depin'de Colemêrg halkıyla buluştu o düzenli yürüyüş kolundan eser kalmadı. Sorumlu arkadaşların tüm uyarılarına rağmen, tekli kortej uyarısının üçe beşe çıkmasını önlemek ne mümkün. En zorlu etap Seyir Tepesi'ydi. Yürüyüşe dahil olan halkın heyecanı enerjisi yürüyüşçülerin dengesini biraz sarsmış olsa da yürünemez denilen virajlı yokuş, iki saat içinde aşıldı, eylemin sonlandırılacağı Valilik önüne kadar büyük bir coşkuyla devam etti.
"İradeye saygı yürüyüşü" tamamlandı. Yüzlere rahatlama, vücutlara ise yorgunluk gelmişti. Tüm yürüyüşçülerin yüzünde, yürüyüşü tamamlamanın getirdiği haklı gurur vardı.
'Eylem bir okuldur' diye başladım yazıya. Okuldu çünkü, uzun bir süredir faşizmin saldırılarıyla örgütsel sorunları da yoğunlaşan DEM Parti, bu eylemle parti gerçekliğinin bir başka yanıyla da karşılaştı. Art arda yapılan seçimler, partiyle kitlesi arasında kimi kırgınlıkları, kimi güvensizlikleri, kimi yetmezlikleri beraberinde getirmişti. Bu eylemle birlikte uzun aradan sonra bu kitlesellikle bir hafta süren bir yürüyüş, parti gövdesinin aynı amaç etrafında buluşmasına da hizmet etti. Köylerde yapılan konaklamalar, birçok eve giden parti yöneticilerinin gerçek sorunlarla yüzleşmesini sağladı. Ölümsüzlerin ve tutsakların aileleriyle gerçekleşen buluşmalar ortak duyguyu ve amacı bir kez anımsattı. Kurulan sofralarda, vedalaşmalardaki sarılmalarda özgürlük için verilen bedelin ruhu vardı.
Yürüyüşçülerin taleplerini karşılamak için gösterilen sabır ve çözüm gücü koordinasyona güç kattı, eksiklerinden deneyim çıkardı. Parti bir eylem örgütlemedi. Bir eylem aynı zamanda partiyi de örgütledi. İl örgütlerinde çalışan yöneticilerin birbirini tanıması, yürüyüşe katılan birey ve bileşenlerden yoldaşların Kürt halkıyla aynı yolu yürümesinin önemini, tersinden Kürt halkında da devrimcilerin ve sosyalistlerin sadece dayanışmacı güç olmadığını, yan yana omuz omuza ortak mücadele içinde olduklarını gösterdi.
YÜRÜYÜŞÜN DEĞİŞTİRİCİ GÜCÜ
Gerçekten de "kervan yolda dizilmişti". Molalarda yapılan sohbetlerde bilenler bilmeyenlere bölgenin mücadele tarihini anlattı. Bazıları kendi yüzleşmesini paylaştı yoldaşlarıyla. Bir yoldaşın ifadesiyle "Bu sadece Van-Hakkari yürüyüşü değildi. Benim içime de yürüyüştü. İç yolculuğumdu" sözleri eylemcilerdeki dönüşümü de anlatıyordu.
Onlarca insan aynı zamanda içsel yolculuğunu da gerçekleştirdi. "İradeye saygı yürüyüşü" tamamlandıysa eğer o dağların, o taşların, o köylerin çektiği onca bedelin bir karşılığındaydı. Yürüyüşe katılan her bir insan öyle veya böyle o bedelle de yüzleşti.
Dışarıdan bakıldığında, bir hafta süren bir eylemdi. Yürüyüşçüler olarak hepimiz bu eylemde, değişim ve dönüşümü adımladık. Gündelik hayatla kurduğumuz ilişkileri, mücadele içinde uğraştığımız veya uğraştırdığımız sorunları küçülttük, ortak amaç ve birleşik mücadelenin ruhunu büyüttük. Yol arkadaşlığımız yoldaşlığa dönüştü.
Geri dönüş yolunda hepimiz "Çîyayê Sümbül" ezgisini mırıldanıyorsak eğer, bu yürüyüş amacına ulaşmıştır. Herkesin emeklerine, yüreklerine ve ayaklarına sağlık. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.
* DEM Parti MYK Üyesi