Ozan Horoz yazdı | 2024'teki asgari ücret ve enflasyon tartışmaları
Burjuvazi cephesinden işlerin yolunda olduğu ortada! Birçok anaakım iktisatçının diline pelesenk ettiği "enflasyonla mücadele" söylemi, sermaye sınıfıyla mücadele edilmediği sürece bir sonuca varamaz. Emeğin hakkı türlü spekülasyonlar ve manevralarla ezilmeye çalışılırken sorunu enflasyonla mücadele düzeyine indirgemek, emek ve sermaye arasındaki tarihsel çelişkinin örtükleştirilmesinden başka bir işe yaramaz. Dolayısıyla sorun, enflasyonla mücadele adı altında eriyen reel ücretler değil; artan karlılığın emek piyasaları üzerinde yarattığı sömürü düzenidir.
Asgari ücret tartışmaları, aralık ayının gelmesiyle beraber hem sermaye tarafında hem de işçi sendikaları tarafında ana gündemlerden birisi oldu. Hatırlanacağı üzere, 2024 yılı temmuz ayında asgari ücrete hükümet "sefalet zammı"nı bile uygun görmemişti. MÜSİAD tarafında bölgesel asgari ücret tartışmaları yapılırken, diğer tarafta IMF'nin "enflasyonla mücadele" adı altında dayattığı program, 2025 Ocak ayında işçi sınıfı ve tüm çalışan kesimlere tekrar açlık ve sefaleti dayatacak gibi görünüyor.
2024 yılı için yüzde 50'nin üzerine çıkması tahmin edilen enflasyon verileri ışığında 17 bin 2 lira olan asgari ücretin, patronlar, hükümet ve IMF tarafından yüzde 20-30 aralığında bir artışı öngördüğü bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bu veriye istinaden, işçi sınıfının asgari ücretli kesimleri dışında diğer çalışan kesimleri ve emeklileri de doğrudan etkileyen bir gündemin, 2018-2023 yılları arasında sermaye tarafında nasıl etkileri olduğuna bakalım.
2018 yılı itibariyle başkanlık sistemine geçen hükümet, sermaye bölüklerinin her kesimine doğrudan olumlu katkılar sağlamış ve kar patlamaları yaşanmış durumda. Bu yıllar içerisinde enflasyon yüzde 462 artarken, sermaye tarafının karlılığı yüzde 2000 oranında artmış bulunuyor. 2018 yılı itibariyle 83.1 milyar TL kar açıklayan şirketler, üretici yurt içi enflasyonu hesaba katıldığında, yani karları aynı seviyede korunsaydı 573.3 milyar TL kar açıklamış olacaklardı. 2023 yılının sonu itibariyle şirketlerin net karlılıkları 1.8 trilyon TL olmuş durumda. Yani bu geçen 6 sene içerisinde şirket karlılıkları yüzde 300'lerin üzerinde arttığını gösteriyor.
Burjuvazi cephesinden işlerin yolunda olduğu ortada! Birçok anaakım iktisatçının diline pelesenk ettiği "enflasyonla mücadele" söylemi, sermaye sınıfıyla mücadele edilmediği sürece bir sonuca varamaz. Emeğin hakkı türlü spekülasyonlar ve manevralarla ezilmeye çalışılırken sorunu enflasyonla mücadele düzeyine indirgemek, emek ve sermaye arasındaki tarihsel çelişkinin örtükleştirilmesinden başka bir işe yaramaz. Dolayısıyla sorun, enflasyonla mücadele adı altında eriyen reel ücretler değil; artan karlılığın emek piyasaları üzerinde yarattığı sömürü düzenidir. Artan hatta patlama yapan şirket karlılıklarının düşmemesi ve düzenin devamlılığı için işçiye verilmeyen ve el koyulan emeğinin hakkının oluşturduğu farktır bu karlar. Tüm bu projeksiyonlardan bakıldığında; kıyak çekilen sermaye gruplarının hükümet üzerinden aldığı avantalı ihaleler, market ve pazar fiyatlarının kontrol edilmeyen ve adeta serbest atış yöntemiyle belirlenen etiketleri, özellikle öncelikli büyük metropollerde başlayan fahiş kira zamlarının tüm ülke gerçekliğine dönüşmesinin sorumlusu olan AKP iktidarının ve onun ekonomiden, maliyeden sorumlu olan sözcülerinin hangi sınıfın çıkarlarına uygun hareket ettiği ortadadır.
Sermaye temsilcisi olan TÜSİAD ve MÜSİAD kanadını memnun edecek olan ücret zamları ve MÜSİAD'ın ihalede el yükselterek bölgesel asgari ücret tartışmaları, sermaye gruplarının işçi sınıfı ve ezilenler içerisindeki manevralarına hız kesmeden devam edeceğine dair en önemli göstergelerden birisidir.
IMF Türkiye masası şefi James Walsh'un, "Ücretlerde yüksek artışın bu yıl olmamasını umuyoruz, çünkü enflasyonun yüksek olduğu birçok ülkeden edindiğimiz deneyimlere göre, asgari ücretlerin bu oranda artırılması, enflasyon beklentileri için büyük bir çıpa oluşturuyor. Yetkililerin bir denge kurması gerekiyor ve bunun farkındalar" açıklaması; IMF'nin de belirttiği haliyle AKP hükümetinin öğüdünü aldığını göstermekte ve aralık ayı için öngörülen asgari ücret zammının ne olacağı konusunda bir fikir oluşturmaktadır.
Enflasyonun baskılanması için hükümetin Orta Vadeli Programı'nın temel stratejisi, ücretleri baskılayarak "talep yönlü enflasyonun" düşürülmesi olduğunu biliyoruz. Bu strateji, asgari ücretin baskılanarak, sermayenin uluslararası rekabet gücünü yükseltmek gibi bir hedefle de hareket ediyor. Sermaye cephesinde rekabet pazarı olan Çin, Mısır ve Bangladeş gibi ülkelere göre işçi sınıfının aldığı ücretin "yüksekliği" rekabetin önündeki tek engel. Tüm bu tartışmalar üzerinden sermaye sınıfının karlılığı, enflasyon çarpanına göre bile yüzde 300 arttırdığı koşullarda, emekçinin temel gıdaya, eğitime, sağlığa ve tüm yaşamsal ihtiyaçlara erişme hakkını kısıtlayan AKP iktidarının, kar itilimli enflasyona ve bu yolla yağma düzeninin tarihin hiçbir anında olmadığı karlılık rakamlarına ulaşmasının açıklamasını yapmak gibi gayret içerisinde olmaması, kendi sınıf çıkarlarının gereğidir.
Bugün, emekçilerin temel haklarını savunmak, yalnızca bir ekonomik talepten ibaret değil, aynı zamanda bu düzenin yarattığı eşitsizliğe karşı bir direniş çağrısıdır. İktidarın ve sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillenen bu sistemin devamı, sadece yoksulluğu derinleştiriyor, toplumsal adaletsizliği büyütüyor. İşçi sınıfının büyük çoğunluğunun asgari ücrete mahkum edildiği bugünkü koşullarda kitlesel yoksullaşmaya karşı insanca bir yaşam düzeyini hedefleyen bir asgari ücret talebi bu bakımdan çok önemlidir. Sınıf hareketinin ısrarla mücadeleyi yükseltmesi gereken yakıcı bir konudur. Ancak işçi sınıfı ve tüm ezilenlerin birleşik mücadelesi, emeğinin karşılığını almak, insanca bir yaşam düzeyi yakalamak ve bu sömürü düzenini sona erdirmek için güçlü bir alternatif oluşturabilir.