21 Aralık 2024 Cumartesi

Yoksullaşmaya karşı fiili grev, birleşik direniş, isyan!

Artan yoksullaşma işçi sınıfını, emekçileri, küçük üreticileri, yoksul köylüleri, işsizleri, en geniş halk kesimlerini ortak bir zeminde buluşturuyor. Yoksullaşan ve gelirleri faşist saray rejimi tarafından yağmalanıp sermaye sınıfına sunulan halklarımız, değişik sınıf ve bölükleriyle OVP ve yoksullaştırma politikalarına derinden bir memnuniyetsizlik duyuyor.

Faşist saray rejiminin sermaye sınıfı adına acımasızca uyguladığı OVP ekonomik ve politik saldırı konsepti, işçi sınıfı ve emekçileri her gün daha sefil yaşam koşullarına itiyor. OVP saldırısı çok yönlü boyutlarıyla derinleştiriliyor. Salt işçi sınıfını değil tüm emekçileri hedefleyen OVP saldırısı, tam bir yoksullaştırma programı olarak işliyor. Daha önce de söylediğimiz gibi, "OVP, iktisadi hedefleri bakımından sermaye oligarşisine süper sömürü karları sağlamayı amaçlıyor. Bu doğrultuda öncelikle işçi sınıfının tek geçim ve gelir kaynağı olan ücretlere saldırıyor. İşçilerin ücretlerine çökerek sermayeye transfer eden bu bölüşüm modeli yoksulluk krizi yaratıyor. Yoksulluğu tüm emek sınıflarına yayıp derinleştiriyor."

Sermaye oligarşisi ve faşist saray rejimi OVP ile güncel olarak işçi sınıfına üç temel konuda saldırıyor. Birincisi; temel işçi ücreti haline gelen asgari ücreti en düşük seviyede tutarak süper sömürüyü derinleştirmeyi amaçlıyor. Böylece on milyonlarca işçinin asgari ücretle emek gücünü sattığı bugünkü koşullarda asgari ücret bir sefalet ücreti haline getiriliyor. Açlık ve yoksulluk sınırı altında seyreden asgari ücret. karın tokluğuna çalışmaya dönüştürülüyor.

İkincisi; iş kanununda sermaye sınıfının uluslararası rekabet gücünü artırmaya dönük temel değişiklik yapılması hedefleniyor. Sömürü ve birikim rejimi süper sömürü, süper kar amacıyla yeniden düzenleniyor. Yeni nesil esnek çalışma rejimiyle sermaye sınıfının karlarını katlayarak uluslararası rekabet gücü kazanması hedefleniyor. İş kanununda yapılması öngörülen yeni nesil esnek çalışma rejimi değişikliğiyle, süresi belirli iş sözleşmeleri belirsizleştiriliyor, daha tam ifadeyle tasfiye ediliyor. İşçi sınıfı için daha güvencesiz iş koşullarının dayatılması anlamına gelen bu yeni nesil esnek çalışma rejimiyle, esnek çalıştırma olağanüstü biçimde yaygınlaştırılıyor.

Üçüncüsü; ifadesini MESS'lerde bulan çocuk işçi emeğinin sömürüsü ve payının büyütülmesi olarak karşımıza çıkıyor. Sermaye oligarşisinin arzusuyla saray rejimi MESS'lerle yeni bir emek bölüğünü sömürü ve birikim rejimine dahil ediyor. Bilinen ve süregelen çıraklık, staj vs. çocuk emeği sömürü rejimini de aşan daha kapsamlı bir çocuk emeği sömürüsü rejimi uygulanıyor. Çocuk emeği sömürüsü dolaysız biçimde sermaye sınıfının en ucuz iş gücüyle uluslararası rekabette üstünlük sağlamasını amaçlıyor. Sarayın IMF patentli OVP'si tam da bunu yapıyor. Ucuz ve güvencesiz işgücü pazarını büyütüp çeşitlendirerek, sermaye oligarşisinin süper sömürüyü ve süper karları gerçekleştirmesinin tüm vahşi koşullarını inşa ediyor ve tüm sermaye sınıfına sunuyor. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi adı altında kıdem tazminatının gasp edilmesi, OVP saldırısının diğer bir ayağını oluşturuyor. OVP'nin yoksullaştıran programı kaynağını emekçi sınıfların gelirlerinin toptan yağmalanmasından ve mülksüzleştirilmesinden alıyor. Toplumsal bölüşüm krizi ve bunun sonucu olarak açığa çıkan yoksullaşma diğer emekçi sınıflara farklı biçimlerde yansıyor. Emeklilerin maaşlarının faşist saray tarafından asgari ücret ve hedef enflasyona göre keyfice ayarlanıp belirlenmesi, emeklilerin geçim ve yaşam koşullarını derinden sarsıyor. Sabit gelirli emekliler sınıfı da her gün daha da yoksullaşıyor.

Söz konusu OVP politikasında, asgari ücret zammının hedef enflasyonla belirlenmesi kritik bir rol oynuyor. Bu sermaye birikim modeli, toplumsal gelir bölüşümünü sermaye lehine pervasızca değiştiriyor. En düşük ücret politikası işçi sınıfının geçim koşullarını ve verili yaşam standardını radikal biçimde kötüleştiriyor. Tek gelir ve geçim kaynağı asgari ücret olan on milyonlarca işçi için bunun karşılığı can yakan bir yoksullaşma oluyor.

OVP'nin kemer sıkma politikalarının sonucu eğitim, sağlık, enerji, barınma gibi temel hizmetler yalnızca daha fazla paralı hale gelmiyor, aynı zamanda tüm bir hayat, tüm geçim araçları, barınma, ulaşım vd. koşullar pahalılaşıyor. Yeni vergiler, fatura zamları tüm bu yoksullaşma sürecini derinleştiriyor ve yaşamı çekilmez hale getiriyor.

Sermaye oligarşisi ve saray rejiminin halklarımızı yoksullaştıran OVP saldırısı, köylülerin mülklerine çökme politikalarında da ifade buluyor. Küçük üretici ve köylülerin mülksüzleştirilmesi iki alanda derinleştirilerek sürdürülüyor. Küçük üreticiler benzin, mazot, gübre, su ve diğerlerine yapılan zamlarla, zorlaşan kredi bulma imkanlarıyla, artan vergilerle boğuşuyor ve giderek üretici olma konumlarını kaybediyor. Yüksek enflasyonist koşullarda ürettiği ürünü pazara istediği biçimde sunamayan küçük üreticiler, yaşadıkları gelir kayıplarını telafi edemiyor ve üretimden çekiliyor. Küçük üreticilerin bir bölümü topraklarını satmak zorunda kalıyor, mülksüzleşip emekçi sınıf saflarına katılıyor. Öte yandan OVP, maden arama faaliyetlerini kamu yararına faaliyet olarak tanımlayarak, tüm doğayı kapitalist yağmaya açıyor, köylülerin yaşam alanlarına saldırıyor. Doğa ve emeğin yağmasını fütursuzca her alana yaygınlaştırıyor. Faşist saray rejiminin en son köy kanununda yaptığı değişiklik köylülerin topraklarını rant sermayesine ve tekellerin her türlü faaliyetine peşkeş çekiyor.

Faşist saray rejiminin OVP'si, yoksullaştırma ve mülksüzleştirme saldırısıyla, en geniş halk kesiminin sermaye oligarşisinin sömürü ve zulmü altında acımasızca ezilmesini sağlıyor. Artan yoksullaşma işçi sınıfını, emekçileri, küçük üreticileri, yoksul köylüleri, işsizleri, en geniş halk kesimlerini ortak bir zeminde buluşturuyor. Yoksullaşan ve gelirleri faşist saray rejimi tarafından yağmalanıp sermaye sınıfına sunulan halklarımız, değişik sınıf ve bölükleriyle OVP ve yoksullaştırma politikalarına derinden bir memnuniyetsizlik duyuyor. Saray rejiminin zenginleri daha zengin eden, emekçileri yoksulukla ve açlıkla yüz yüze bırakan politikalarına karşı öfkesini eylemli biçimde ortaya koyuyor. Emekliler yaptıkları basın açıklaması, yürüyüş ve mitinglerle yoksullaşmadan ve kötüleşen yaşam koşullarından şikayet ediyor. Daha iyi ve insanca bir yaşam talebini yükseltiyor. İşçi sınıfı, asgari ve sefil bir yaşam anlamına gelen düşük ücret rejimine, düşük asgari ücrete ve belirlenme yöntemine itiraz ediyor. Ücretlerin artırılması talebiyle seslerini yükseltiyor.

Milyonlarca işçiyi doğrudan etkileyen asgari ücret belirlenmesi süreci devam ediyor. Asgari ücret tespit komisyonunun hiçbir hükmünün olmadığını, geçmişi yekun tarihten biliyoruz. İşçi sınıfı anlamlı kazanımlarını, ancak ve yalnızca kendi fiili meşru mücadele yoluyla kazanabilir. Dünkü ve bugünkü işçi direnişleri bize bunu söylüyor. Fiili meşru mücadele yolunda kararlı ve örgütlü yürüyen işçi direnişleri kazanıyor, işçi bölüklerine ve tüm halk kesimlerine güç taşıyor. İşçi direnişleri güçlenen fiili grev ve direnişlere işaret ediyor. İşçi hareketinde biriken enerjiyi gösteriyor. Fernas Madencilik işçilerinden sonra Polonez işçileri, doğrudan faşist saray rejimini muhatap alarak Ankara yürüyor. Ankara'ya yürümek doğrudan siyasal rejimle hesaplaşmak anlamına geliyor, mücadeleyi doğrudan politik bir zemine çekiyor.

Polonez işçilerinin direnişinde sendikanın ulusalcı çizgisinin belirleyici bir yerde durduğu açık. Vatan Partisi gibi şoven ve devletçi yapılar, işçileri en geri bilinç düzeyinde tutmaya çalışsa da, işçiler haklı taleplerini dayatıyor ve kendi yolunu açıyor. Açık ki, bu ulusalcı devletçi sendikal çizgi, sorunu uzlaşma ve işbirliğiyle çözmek istiyor. Polonez işçileri bu süreçten kafasına inen polis ve jandarma copunda kendi özdeneyimini kazanıyor. İşçi sınıfına mücadele enerjisi taşırken emekçilerin dayanışmasından öğreniyor, biriktiriyor.

Bugün sokağa ve eyleme taşan işçi direnişlerinin belirli biçimler üzerinden geliştiğini görebiliyoruz. Fiili ve yasal grevle istedikleri sonuçları alamayan işçi bölükleri ve direnişleri, kazanmak için başka mücadele biçimlerine başvuruyor. Sermayeyi her alanda kuşatan ve eylemi toplumsal/kamusal alana taşıyan yeni biçimler buluyor. Patronların kapılarına dayanan eylemlerden AVM ve zincir marketlere yayılan sınıf ve toplumsal dayanışma eylemleri bu fiili meşru mücadele çizgisini zenginleştiriyor.

Birleşik Metal-İş Sendikasının TİS sürecinde grev kararı alarak dört fabrikada bin 500'ü aşan işçiyle greve başlaması ve grevin faşist şefin kararnamesiyle yasaklanması karşısında fiili grev yapması, işçi hareketi ve dönem açısından çok önemlidir. Metal işçileri faşist saray rejiminin grev yasağını tanımıyor. Fiili grev yaparak sınıf tavrını ortaya koyuyor. Mücadeleci işçi bölükleri yoksullaşmaya karşı fiili grev, fiili meşru mücadele yolunda yürüyor. Tüm yoksul halk kesimlerine yol gösteriyor, fiili greve, birleşik direnişe ve isyana çağırıyor.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 20 Aralık tarihli 198. sayısında yayımlanan başyazısı.