Olcay Çelik yazdı | Bayrak iner, ortaklık bitmez: Türkiye-İsrail ekonomik işbirliğinin bir özeti
Konu ekonomik ilişkiler olunca akıllara önce tüketim boykotu geliyor. Bunun etkisi elbette yadsınamaz. Ancak işçi sınıfının gücü tüketimdeki yerinden ziyade, üretimde tuttuğu yerden geliyor. Burada üretimdeki yeri sadece grev değil, "üretime müdahale" gibi daha geniş, hatta siyasi bir anlamda kavramak gerekiyor.
Filistin'deki hastane katliamından sonra 3 günlük ulusal yas ilan eden ve bayrakları yarıya indiren faşist şef Erdoğan'ın Türk burjuvazisinin İsrail ile olan ekonomik işbirliğine dair tek kelime etmemesi haklı bir şekilde teşhir ediliyor.
Peki nedir bu ekonomik ilişkiler? Sıkıcı olmayan ve sayılara boğulmamış bir şekilde ortaya koymaya çalışalım. Ekonomik ilişki deyince akla öncelikle dış ticaret gelir. AKP'li yıllarda iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi 5 kattan fazla artmış, 9 miyar $'ı bulmuş durumda.
Bu ticari ilişkide "fazla veren" taraf Türkiye. Türk burjuvazisinin İsrail'e ihraç ettikleri, İsrail'den ihraç ettiklerinin 3 katı. Bu anlamda İsrail Türkiye'nin 10. büyük ihracat partneri.
Türk burjuvazisinin İsrail'e sattıkları içerisinde en büyük pay metal ve otomotiv sektörü ürünlerine ait. Bu sektörler İsrail'e olan ihracatın yarısını oluşturuyor. Türkiye de İsrail için önemli bir ticaret partneri. İsrail'in en fazla mal ve hizmet sattığı 5. ülke Türkiye.
Ekonomik ilişkinin bir diğer boyutu doğrudan yabancı yatırımlardır. Türkiye'de ortağı ya da sahibi İsrail olan 500'den fazla şirket var. Türk burjuvazisinin İsrail'deki varlığı bu kadar fazla olmasa da az da değil. Bunlardan en bilinen ve en yüksek hacimli yatırımlara sahip olan iki şirket AKP'li Zorlu Holding ve MHP'li Yılmazlar İnşaat.
MHP'li Yılmazlar İnşaat'ın yatırımları İsrail'deki inşaat pazarının yüzde 10'unu oluşturuyor. Bu, tek bir şirket için çok büyük bir pay. Hatta İsrail basını Tel Aviv'deki yüksek katlı binaların yarısı Yılmazlar İnşaat tarafından yapıldığını belirtiyor.
AKP ile yakınlaşarak seneler içerisinde hızla palazlanan Zorlu'nun İsrail'deki enerji yatırımları 1 milyar doları geçiyor. Zorlu Holding, yüzde 25 ve yüzde 42,15 paylarla İsrail'deki 3 büyük enerji santralinin ortağı. Tüm İsrail'in elektrik ihtiyacının yüzde 7-10'u Zorlu'nun santralleri tarafından karşılanıyor.
İsrail ve Türkiye arasındaki kapitalist işbirliği, mevcut boyutunun yanında, potansiyel gelişimi açısından da değerlendirilmeli.
Türkiye İsrail'in Doğu Akdeniz'deki doğalgazının Avrupa'ya taşınmasına aracılık etmek ve hatta gazı Türkiye'ye ettirmek istiyor. Gazı AB'ye taşımanın toplam maliyeti 6 milyar dolar. Bu yüzden Erdoğan, "Eğer İsrail gazı Avrupa'ya gidecekse bu iş Türkiyesiz olmaz" diyor, "İsrail'in kaynaklarının Avrupa'ya taşınması konusunda en akılcı rota[nın] Türkiye" olduğunu her fırsatta dile getiriyor.
Öte yandan, ABD-Çin emperyalist rekabeti ve küresel durgunluk koşullarında tedarik zincirlerini daha az maliyetli coğrafyalara taşıma ihtiyacı Türkiye'yi İsrail için (özellikle metal, kimya ve otomotiv sektörlerinde) Çin'den daha cazip bir ucuz emek cehennemi yapıyor. Su üstünde kalabilme stratejisini uluslararası tedarik zincirlerindeki bu yeni şekillenmeden pay almak üzerine kurmuş olan ve zaten bu yüzden ücretleri enflasyonun altında bırakıp, her türden sendikal hak mücadelesine cephe savaşı mantığıyla yaklaşan Türkiye kapitalizmi için İsrail, haliyle, vazgeçilmez bir ortak olarak görülüyor.
Konu ekonomik ilişkiler olunca akıllara önce tüketim boykotu geliyor. Bunun etkisi elbette yadsınamaz. Ancak işçi sınıfının gücü tüketimdeki yerinden ziyade, üretimde tuttuğu yerden geliyor. Burada üretimdeki yeri sadece grev değil, "üretime müdahale" gibi daha geniş, hatta siyasi bir anlamda kavramak gerekiyor.
Örneğin sadece metal ve otomotiv sektöründeki işçiler uyarı grevine gitse dahi, Türk burjuvazisi senelik 2 buçuk milyar dolarlık akışı kesintiye uğrar.
Örneğin sadece Zorlu Holding yatırımlarını durdurmaya zorlansa İsrail'in yaklaşık onda biri karanlığa gömülür, yemek pişiremez, çarkları döndüremez.
Örneğin sadece Yılmazlar İnşaat durdurulsa İsrail'de gündelik imar ve iskan faaliyetleri büyük kesintiye uğrar.
Bu ve çok daha geniş kapsamlı hedefler üzerine kurulacak eylemler belki (ve hatta büyük ihtimalle) başarıya ulaşamayacaktır zira Türk burjuvazisi ve onun devleti Siyonizm'e sermaye bağı ile, emperyalist bağlarla bağlıdır. Ancak bu eylemliliğimiz, Filistin halkına soykırımı dayatanların gerçek işbirlikçilerinin kimler olduğu geniş kitlelere teşhir edecek, bizleri uyutmak için yarıya indirdikleri bayrağı ağızlarına tıkayacaktır.