GÜNCEL
Öfkeden umuda açılan yol
Evet, diktatörün oturduğu koltuk çivi, yattığı yatak diken gibi batıyor ona. Bir türlü rahat hissedemiyor kendisini. Çünkü biliyor ki, devraldığı ve büyüttüğü zulüm ve soygun düzeni her an yeni mağdurlar üretiyor.
Diktatör bin bir odalı ve ışıltılar içindeki Saray'ında hala...
Her toplantıda, her açılışta, her ekranda ve gazetede o var.
Esip gürlüyor! Yakıp yıkıyor!
Polisi, ordusu, istihbaratı, paramiliter güçleri, mahkemeleri ve yardakçılarıyla oluşturduğu koruma kalkanı arkasına alarak güven ve huzur duygusuna ulaşmaya çalışıyor.
Peki sonuç ne?
Kocaman bir hiç. Hapishanelere tıktığı, ezerek iktidara yürüdüğü Ergenekon şimdi onun iktidarını korumak için mecbur olduğu bir ittifak. Osmanlıcı hayallerle girdiği Suriye'de düşman ilan ettiği Esad sapasağlam yerinde. Uçağını düşürdüğü, savaş naraları attığı Rusya, yancılığını kapmak için çırpındığı bir güç. Bölgesel güç olma hayallerinin önünde engel olarak gördüğü İran, ayakta kalmak için tutunmak zorunda kaldığı bir dayanak.
Bölgesel planlarında temel ittifaklarından biri olarak gördüğü Barzani tehlike. Bir zamanların başarı çıtası AB artık uzak bir hayal bile değil. AB ülkeleri güvenilmez dostlar! Her dönemin hamisi ABD kuyusunu kazmak için fırsat kolluyor. Tüm güvenlik mekanizmasını bağladığı NATO için tatbikatlarda düşman objesi olarak imlenen dış kapının dış mandalına kadar düşmüş durumda! 'Beraber yürüdük biz bu yollarda' diye el ele nağmeler okuduğu dava arkadaşları artık potansiyel tehlike ve rakip!
Varlık yokluk sorunu olarak addettiği, ezmek için maceradan maceraya koştuğu Rojava, Suriye'nin, dolayısıyla bölgenin ve dünyanın tüm egemen güçlerinin vazgeçilmez bulduğu ve kendi yanına çekmeye çalıştığı bir aktör artık. Her mevsim bitişini ilan ettiği gerilla, beyaz bayrak diktiği tepeler, yerle bir ettiği mağaralar binbir gece masallarından bitmek bilmeyen bir kabusa dönüştü. Eşbaşkanlarını, vekillerini, yöneticilerini, binlerce üyesini tutukladığı, belediyelerine el koyduğu HDP hala ayakta ve tüm saldırılara karşın seçmen desteği düşmek bir yana kendi yaptıkları anketlerde bile yükselme eğiliminde.
OHAL'le, panzer ve TOMA'larla kuşattığı, bombalarla korku cenderesi içine alarak boğmaya çalıştığı toplumsal muhalefet dinamikleri ezilemediği gibi, hayır hareketi, kadın hareketi, gençlik hareketi ve emekçi sol güçlerin öncü eylemlerinde göründüğü gibi sıçramak için fırsat kolluyor, güç ve öfke biriktiriyor.
Övüne övüne bitiremediği ekonomik mucize sırat köprüsüne dönüşmüş durumda. Hevesle tamamladığı neo-liberal sisteme entegrasyonun sonucu olan sıcak paraya bağımlı ekonominin kırılganlığı siyasi ve askeri istikrarsızlığın derinleştiği koşullarda çöküşe geçiyor.
Rüşvet ve hırsızlıkla yarattığı şatafat elinde patlamaya hazır bomba, yarattığı sadaka ağı çökmeye yüz tutan bir harabeye dönüştü. Bu koşullarda 'Çalan ama çalışan iktidar' efsanesinin altındaki toprak kayıyor.
Zarrab davası, bu bakımdan Saray'ın geleceğini belirleyecek bir kırılma noktası niteliğinde. Mesele ABD'nin Saray'ın üzerini çizdiği gerçeğiyle sınırlı görülemez. Zarrab davası etrafında dönen süreç, egemenlerin iç birliğinin artık tamir edilemez düzeyde tahrip olduğunu göstermektedir.
Çelişkilerin inişli çıkışlı biçimde de olsa sertleşerek derinleşmesi, rejimin altını oyan ve çöküşü hızlandıran bir niteliğe bürünmesi artık görüş alanına girmiş durumdadır. Toplumsal muhalefet dinamiklerinin bir türlü bastırılamadığı, egemenlerin iç çelişkilerinin yıkıcı bir boyuta ulaştığı koşullarda Saray'ın toplumsal dayanaklarındaki erimenin hızlanması devasa devrimci olanaklara kapı aralamaktadır. İlerici, devrimci, demokratik güçler bir yandan baskı koşulları altında geriye doğru itilen toplumsal muhalefet dinamiklerinin biriken gerilimini açığa çıkarmak ve örgütlemek için seferber olurken, diğer taraftan da Saray rejiminin rüşvet, hırsızlık ve zulüm düzeni gerçeğini ortaya çıkan somut gerçekler üzerinden teşhir edebilecek pratik ve aydınlatma sürecini örgütlemelidir.
Ne var ki, bu sürecin olağan bir siyasi teşhir ve aydınlatma kampanyası biçiminde ilerlemeyeceği bilinmelidir. Saray rejimi ve diğer düzen güçlerinin, bir yandan kendi içlerinde çatışırken diğer yandan ortaya çıkan toplumsal kırılma ikliminin devrimci bir yön kazanmaması için kendine özgü yollardan olsa da ortak bir çizgiden ilerleyeceği bilinmelidir.
Saray rejimi toplumsal muhalefeti ezme çizgisinde ilerlerken, CHP'nin başını çektiği düzen içi muhalefet güçleri de toplumsal muhalefeti emmek ve düzen içine çekmek olmadığı durumda Sarayın önüne itmek çizgisinden ilerleyecektir. Devrimci demokratik güçler, bir yandan Saray'ın faşist saldırganlık siyasetine karşı koyabilecek bir antifaşist direniş hattını örgütlerken, diğer taraftan da CHP başta gelmek üzere düzen 'muhalefeti'nin hareketi direnişçi çizgiden uzak tutmak ve gerilimi soğurmak için başvuracağı taktiklere karşı uyanık olmalıdır.
CHP ve düzen güçlerinin hareketi iç etmek için başvuracağı yumuşak saldırganlığın Saray rejiminin açık faşist saldırganlığından daha az tehlikeli olmayacağı bilinmelidir. Faşist saldırganlık toplumsal muhalefet dinamiklerini ezmeye odaklanırken, yumuşak saldırganlık ise bu dinamikleri bölüp pasifize ederek faşist saldırganlığın işini kolaylaştırmakta, devrimci olanakların realize olmasının önüne set çeken bir tabloda birleşmektedir.
Sosyalistler ve birleşik mücadelenin merkezi konumundaki HDP başta gelmek üzere tüm emekçi sol güçler bir yandan Saray rejimine karşı büyüyen öfkeyi sokağa yönlendiren birleşik ve öncü bir ajitasyon, propaganda ve eylem hattını öne çıkarırken, diğer taraftan da Saray'a karşı dişe diş antifaşist bir mücadelenin güçlerini örgütlemeyi, büyütmeyi ve genelleştirmeyi başarmalıdır.
OHAL koşullarında olağan örgüt, mücadele biçim ve araçlarıyla istenen sonuca ulaşılamayacağı bilinmelidir. Dönemin ruhuna ve ihtiyaçlarına uygun bir kararlılık, ısrar ve militanlıkta ama kitlelerin potansiyel öfkesini kapsayıp harekete geçirebilecek yaratıcılık ve esneklikte bir mücadele hattından ilerlenmelidir.
Evet, diktatörün oturduğu koltuk çivi, yattığı yatak diken gibi batıyor ona. Bir türlü rahat hissedemiyor kendisini. Çünkü biliyor ki, devraldığı ve büyüttüğü zulüm ve soygun düzeni her an yeni mağdurlar üretiyor. Silahların ve şiddetin gölgesinde sessizliğe meyleden milyonlar dişlerini biliyor. Göğüslerini dolduran öfkeyi diktatörün üzerine kusmak için fırsat kolluyor. Bunun için bu hiddeti. Bunun için bu saldırganlık ve 'savunma yok, sürekli taarruz' talimatları. Ne var ki kaçış yok. Her fani gibi onun da sonu gelecek. Mesele sonun ardında boy veren yeni başlangıcın sahibi ve yaratıcısı olabilmekte. Öfkeden umuda açılan yolu açabilmekte.