Nazım Kayalar yazdı | Eklemlenme siyasetinin çamura saplanması ve köylü kurnazlığı
Eklemlenme siyaseti ile paçalarınızı CHP'ye sürterek tarihsel varlık hakkınızı elde etmiş ve sürdürmüş olmuyorsunuz. İşçi sınıfı ve ezilenleri boş "değişim" söylemlerinin arkasında hizalanmaya çağırıyor, politik bir özne olarak da bunun öncülüğünü yapmış oluyorsunuz. Ve bunu, sosyalizm iddiasıyla yapıyorsunuz! Bu bir yön kayması, ufuk darlığı falan değil. Tam da Yalçıner'in "Güçlendirilmiş parlamenter sistem" olarak gördüğü değişimin tarifinde olduğu gibi, amaç yoksunluğu, sosyalizm iddiasından fersah fersah uzaklaşmak, burjuva parlamenter demokrasisi aldatmacasına saplanıp kalmaktır.
"Seçimleri bu yönüyle irdelemeyi ve sonuçlar çıkarmayı sürdüreceğiz. Önümüzdeki dönem işçi sınıfı ve emekçiler için zor bir dönem olacaktır. Şimdi önümüzde, çıkardığımız derslerle bu temelde tek adam rejimine karşı Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında emek ve demokrasi güçlerinin en geniş cephesini örgütlemek görevi duruyor." Emek Partisi Genel Yürütme Kurulu'nun seçim süreciyle ilgili yaptığı değerlendirmenin sonuç bildirgesi, bu cümlelerle bitiyor.
Tam bir yavuz hırsız misali, üste çıkmanın, devrimci-demokratik kamuoyu nezdinde yitirilen güveni, içi boş söylemlerle yeniden tesis etmenin refleksi, söz konusu cümleler. EMEP'in (ve de TİP'in) Emek ve Özgürlük İttifakı üzerinde ne bir tasarruf hakkı ne de ittifakın geleceğine ilişkin söz söyleme yetisi vardır. Eğer bu iddiayı kendilerinde görüyorlarsa, "seçim sonuçlarını irdelemeyi ve sonuçlar çıkarmayı sürdürmeyi" görev addetmişlerse, ilk başvurmaları gereken mekanizma, kamuoyu önünde özeleştirel bir açıklama ve pratiktir. Özel olarak EMEP için söylemek gerekirse (tüm eleştirilerimize rağmen en azından TİP ittifak içinde kendi listesiyle seçime gireceğini deklare etmişti), Emek ve Özgürlük İttifakı listesi ile meclise giren iki milletvekilinin parti künyesini değiştirerek iyi niyetini göstermiş olurdu. Henüz böyle bir pratik yok. Seçim sonuçlarını irdeleme ve gerekli sonuçları çıkarmak da hak getire…
"Millet İttifakı, ezilen ve sömürülen sınıfların tek adam yönetiminin saldırılarına karşı ve talepleri etrafında örgütlenmesini ve mücadelesini engelleme, en geri düzeyde tutma çizgisini izledi. Partimiz, burjuva muhalefetin platformuna ve ‘Bekleyin, seçimlerde kaybedecek ve her şey düzelecek' çağrılarına karşı mücadele etmesine karşın, burjuva muhalefetin bu çağrıları kitlelerin sadece geri kesimlerini değil ileri kesimlerini de etkiledi" diyor EMEP GYK'sı. Sahi, bu etkilenen "ileri" kesimler kimler? Ta en başından beri, HDP/YSP'nin bağımsız aday çıkarmasını, üçüncü cephe politikasını güçlendirmesini savunan EMEP'ti de birileri "Hayır" mı dedi. Tam tersi, en başından itibaren bağımsız aday çıkarılmasına karşı çıkan, Mİ adayı ve Kılıçdaroğlu'nun "koşulsuz" desteklenmesini savunan "ileri" kesimlerden biri de EMEP değil miydi? Bir taraftan seçimden sonuçlar çıkardığını iddia edip diğer taraftan kendi pratiğini zahiri bir görüntü gibi göstermek, en hafif deyimle, köylü kurnazlığıyla siyaset yapmaya çalışmaktır. Bunun ne "geri" ne de "ileri" kesimlerde alıcısı olmayacağının kendisi de bilincinde. Türkiye/Kürdistan ve Ortadoğu halklarının "unutkanlığından" medet umarak, tarihe kendi cephesinden böyle bir kayıt düşerek, yarına manipülatif bir yatırım yapıyor.
Ancak, sorun bir seçimden gerekli sonuçları çıkarıp çıkaramamaktan, doğru ve gerçekçi saptamalar yapıp buna uygun konumlanmaktan çok daha derin ve ideolojiktir. EMEP'in'den TİP'ine, Sol Parti'den emekçi solun (ve HDP/YSP'nin) birçok bileşeninin 2023 seçimlerindeki yanlış pratikleri ve duruşları, basit bir pansumanla giderilemeyecek kadar derinleşen ideolojik kanamayı gözler önüne serdi. Daha da vahim olan ise iddia edildiğinin aksine, seçimlerden gerekli dersler ve sonuçlar çıkarmanın çok çok uzağında durulduğudur. İşçi sınıfı ve ezilen halklar için kurtuluş ve özgürlük mücadelesinin asli gücü olarak kendini değil, CHP'ye ve "parlamenter demokrasiye" bel bağlanması sorunsalı aşılabilmiş değildir.
Evrensel Gazetesi yazarlarından Mustafa Yalçıner, 13 Haziran tarihli "Bir burjuva siyaseti…" başlıklı yazısında, "Bunlar ve daha pek çoğu kuşkusuz değişmeli. Ama ‘değişim' diyen İmamoğlu'yla geleceği onunla yürümekte gören CHP'li siyasetçi ve ‘gazeteci' erbabı değişimin içini siyasal olarak doldurmaya yanaşmıyor. Oysa şart olan bu! Neden Akşener'le, Davutoğlu ve Babacan'la ittifak yaptık, neden yerli ve yabancı tekellerin çıkarlarını savunduk, neden şimdi Şimşek'i ve yaptıklarını eleştirmiyoruz, bunları değiştirelim diyen yok! Siyasetler baki kalacak ama kişiler değişecek! Ali gidecek, Veli gelecek, bunun adı da değişim olacak! Sanki geleceklerin şeylerinde mücevher var!" diyor ve ekliyor: "İmamoğlu yoksa siyaset değişikliği de öngörüyor mu? ‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem' yerine, ‘tek adam rejimine devam' mı yoksa?"
Yalçıner, CHP'den "değişim" bekliyor, umut ediyor. Türkiye emekçi solunun bir bölümünün saplandığı çamur tam da burası. CHP, tarihinin hiçbir döneminde değişimin, toplumsal ilerlemenin adresi olmadığı gibi, her daim statükonun ve rejimin bekası için kendini var etmiştir, buna göre konumlanmıştır. En köklü değişim iddiasıyla ortaya çıktığı, Ecevit'in ilk yıllarındaki "ortanın solu" ideolojik söylemi bile hiç hak etmediği halde CHP'nin etiketine yapıştırılmış olan "sosyal demokrasi" kavramından kurtulmak, 70'lerin yükselen devrimci dalgasına karşı paratoner işlevi görmek için ortaya atılmıştır.
Deniz Gezmişlerin mücadele arkadaşı Yalçıner'in bunları bilmemesine imkân yok. Hatta yazısında, kişilerin değil siyasetlerin değişmesi gerektiğini söyleyerek, CHP'ye politik eleştiriler yöneltiyor. İyi de CHP'den değişim beklemek, siyasetini değiştirmesini beklemek… Kılıçdaroğlu'nun yerine İmamoğlu'nun gelmesinin yetmeyeceğini söylemek… Kâğıt üzerindeki doğruları CHP'ye uyarlarsanız, ancak bataklıkta debelenip durursunuz. Buradan ne bir devrimci politika ne de iktidar perspektifi çıkar. Eklemlenme siyaseti ile paçalarınızı CHP'ye sürterek ömrünüze ömür katarsınız. Ancak bu politika işçi sınıfı ve ezilenleri boş "değişim" söylemlerinin arkasında hizalanmaya çağırıyor, politik bir özne olarak da bunun öncülüğünü yapmış oluyorsunuz. Ve bunu, sosyalizm iddiasıyla yapıyorsunuz!
Bu bir yön kayması, ufuk darlığı falan değil. Tam da Yalçıner'in "Güçlendirilmiş parlamenter sistem" olarak gördüğü değişimin tarifinde olduğu gibi, amaç yoksunluğu, sosyalizm iddiasından fersah fersah uzaklaşmak, burjuva parlamenter demokrasisi aldatmacasına saplanıp kalmaktır.
Asgari bir demokratik bilinç ve pratik bile, Kılıçdaroğlu'nun ikinci tur seçimlerindeki duruşuna, hele ki ırkçı faşist Zafer Partisi ile imzaladığı protokole cepheden bir tutum almayı gerektirirdi. Ancak hiçbir şey olmamış gibi yine de Kılıçdaroğlu'na oy verme çağrısı yapıp, sonrasında ise seçim sonuçlarına bağlı olarak "değişim" beklemek, politik alıklığı sürdürmek ve kitleleri de sürüklemekten başka bir anlama gelmez. Bir değişim isteniyorsa, bunun adresi, yüz yıllık pratiği ve duruşuyla defalarca ispatladığı üzere asla CHP değildir. Kaldı ki, CHP "değişse" bile bunun sola, emekçi sola, işçi sınıfı ve ezilen halklara en küçük bir yararının olmayacağı aşikârdır. Burjuvazinin herhangi bir kliğinin çıkarlarına ve desteğine mazhar olacaktır, o kadar.
Biz, HDK/HDP'nin kuruluş felsefesine yüzümüzü dönerek, fiili meşru mücadele perspektifiyle işçi sınıfı ve ezilenlerle birlikte politika yapmaya, sokakta birlikte mücadele ile yolumuzu açmaya devam edeceğiz. Birleşik mücadele ancak böyle yol alabilir, üçüncü cephe ancak kendini böyle var edebilir.
Ve son söz…
Değişimi mutlaka ama mutlaka önce kendimizden başlatmalıyız. Başka adreslerde değişim beklentisi içine girenler ise önce aynaya baksın, sonra 2023 seçim sonuçlarını bir kez daha analiz etsin, yeniden sonuçlar çıkarsın. Yine aynı sonuçlara varıyorlarsa, gölge etmesinler o vakit!