Metin Botan yazdı | Öncü ve kitle hareketinin diyalektik birliği
Bir partinin-öncünün gelişim diyalektiğinin kitlelerin gelişim diyalektiğinden farklı olmadığını gördük. Önemli fark öncünün örgütlülüğünün zorunluluğunun bilincine varmasıdır. Mesele de zaten kitleleri bu bilince yani örgütlülüğün zorunluluğu bilincine çıkartmaktır. Yani kendi düzeyine taşımaktır. Öncü, kitleleri ve kitlelerin bilinç ve örgütlülüğünü kendi düzeyine çekmeyi başardığı zaman devrimin en temel stratejik sorununu, görevini çözmüş demektir.
Bütün çelişki biçimleri kendisini toplumsal ilişki biçiminde açığa çıkartır. Bu bazen toplumsal kesimlerin, sınıfların, grupların, çevrelerin hem birbirlerine karşı hem de bunların bazen birleşik bazen de kendi başlarına siyasal iktidara, devlete ya da onun (devletin) birçok kılığa girmiş biçimine karşı mücadeleye girişmesi şeklinde olur. Bu mücadele, her bir kesimin kendi amaçları doğrultusunda olabileceği gibi politik özgürlük mücadelesinde elde ettiği tarihsel ve güncel birikimlerin hem kendinde hem de ittifak kurduğu kesimlerde elde edilenin toplamıyla bağı içerisinde hareket etmesine neden olur. Bu hareketin sınırları yola çıktıklarında ve mücadelenin ilerleyen evrelerinde değişikliğe de uğrar. Devlet,hükumet ve kurumlarıyla girilen çatışmanın niteliksel kavranışı, yani sonal amacının sınırları güncel politikada karşılığını bulur. Kitle bilinci, burada, kaçınılmaz bir biçimde, öncelikli olarak kendi önündeki en acil sorunların giderilmesi ve engellerin ortadan kaldırması biçiminde seyreder. Bu çelişki ve çatışma, ezen-ezilen, patron-işçi, kadın-erkek, devlet-halk; dinsel, ulusal, inançsal, kimliksel, cinsel vb. biçiminde açığa çıkar.
Kitlelerin kendinden dediğimiz hareketi ve buna bağlı bilinci kendi dertleri ve sorunlarının çelişkileridir aslında. Bu çelişkiler kapitalizmin sınırları içerisinde çözülemeyeceğinden dolayı ilk dönemler kapitalizmi, devleti ve onların iktidar aygıtlarını hedeflemeden yaşanır. Sınıf mücadelesi keskinleştikçe ve kapitalist burjuva devlet çözüm gücü olamadıkça çelişkiler uzlaşmaz karakter kazanır ve onları kavganın içine daha büyük ve örgütlü bir güç olarak iter. Bu iteklenme ve gittikçe özneleşme kendinden kitle bilincinin özneleşme sürecidir de aslında. Bu özneleşme süreci onu politik önderlik-örgütlülük düzeyine taşır.
Dışarıdan bilinç taşıma denilen şey aslında politik öncünün ve onun her bireyinin ilk önce maddi dünyasının çelişkilerinden başlayan (bir işçinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için mücadeleye başlaması gibi) bir süreci takip eder. Görüldüğü gibi politik özne-parti de aslında kendinden mücadeleye tutuşanların marksist leninist teoriyi kavrama ve iradileştirme süreçlerinin yoğunlaşmış halidir. Bu bakımdan kendiliğinden mücadele parti-örgüt ilişkisi özü ve gelişim diyalektiği bakımından birbirlerinden kopuk değildir. Kopukluk bazen yola çıkarken bazen de parti-örgüt formundan sonra siyasal ufuk daralması ve iddiasızlıkla başlar. Parti-örgüt gelişim diyalektiği kitle bilinci, hareketinin gelişim diyalektiği birbirlerini içerirler kaçınılmaz olarak. Yani aynı yoldan geçerler. Bu neden önemlidir? Çünkü öncü-önder konumuna gelmiş ya da geldiğini sanan siyasal hareketler kendi sınıflarına ve toplumsal tabakalarına gittikçe yabancılaştıkları için ait oldukları yeri ve gelişim dinamik ve diyalektiğini unuturlar.
Önemli olan kitlelerin kendinden bilinci ve hareketini ondan daha hızlı kavrayan ezilenlerin bir kesimini oluşturan ve bir partide örgütlenen kesimin politik bilincine çıkartmaktır. Bu başarıldığı zaman devrimin en temel çelişkilerinden biri çözülmüş olur.
DEVRİMCİ BİLİNÇ VE DEVRİMCİ POLİTİKA
Eğer politik özne sosyalizm perspektifli bir mücadele yürütüyorsa bu kapitalizmi ve onun iktidarını hedefler; "sınırı" politik özgürlük sorununun çözümüdür ve yeni bir sistem hedefi olan sosyalizm ufkuyla bağıntılıdır. Devrimci bilinç ve devrimci politika öncünün kendini var edişi politik olarak toplumsal maddi gerçekliğin doğru analizi ve buradan çıkartılan sonuçlarla politik mücadele yürütmesine bağlıdır. Bu öyle bir düzeyde olmalıdır ki Lenin'in dediği gibi 24 saatte taktik değiştirebilmelidir.
Devrimci politika soyut genel geçer doğruların sıralandığı ve bunların da kitlelere aktarılması değildir. Asıl önemli olan programatik düşüncelerin sınıfsal çelişki yaşayan bütün toplumsal kesimlerle birlikte o çelişkilerin kaynağını ve onun politik temsilcilerini hedefe koyan bir siyasal mücadeledir. Yani devleti ve onun iktidar yapılanmasını hedef almalıdır.
Örneğin kitlelerin "Hükümet istifa" sloganına bundan dolayı asla sırt çevrilemez. Bu bilinç düzeyini anlamak geliştirmek ve bir adım daha ileriye taşımak Marksist diyalektik yöntemi anlamak ve ona bağlı kalmak demektir. Çünkü, bugün çok büyük bir kesim AKP-MHP faşizmiyle çelişki yaşamaktadır. Bu çelişkilerin somutlanmış halidir hükümet istifa sloganı.
DEVRİMİN VE POLİTİK ÖZGÜRLÜĞÜN GELİŞİM DİYALEKTİĞİ
Bir partinin-öncünün gelişim diyalektiğinin kitlelerin gelişim diyalektiğinden farklı olmadığını gördük. Önemli fark öncünün örgütlülüğünün zorunluluğunun bilincine varmasıdır. Mesele de zaten kitleleri bu bilince yani örgütlülüğün zorunluluğu bilincine çıkartmaktır. Yani kendi düzeyine taşımaktır. Öncü, kitleleri ve kitlelerin bilinç ve örgütlülüğünü kendi düzeyine çekmeyi başardığı zaman devrimin en temel stratejik sorununu, görevini çözmüş demektir.
Kitlelerin en ileri unsurları kendilerini bir örgüt-parti formatında örgütleyerek devrimin ve politik özgürlük mücadelesinin ilk olmazsa olmaz halkasını tamamlarlar. Böylece sınıf mücadelesi başka bir düzlem kazanır. Bu da her bölgede, her coğrafyada farklı görüngüler biçiminde açığa çıksa da kapitalizmin egemen olduğu toplumsal ilişki biçiminde bu çelişkilerin ve mücadelelerin özünü sınıf mücadelesi oluşturur. Örneğin Türkiye'de olduğu gibi AKP-MHP iktidarının burjuva faşist diktatörlüğünü din ve milliyetçilik şeklinde kendilerini pazarlamasına rağmen özünü tam anlamıyla sınıf çelişkisi ve uzlaşmazlığı oluşturur.
Kapitalizme karşı mücadele, devlete ve onun siyasal iktidar biçimine karşı mücadele verilmeden gerçekleştirilemez. Devletle ve bütün aygıtlarıyla çelişkiler yaşayan bütün kesimler ilk önce kendi dar çıkarları için mücadele ederler, bu kaçınılmazdır. Bu mücadele onları kaçınılmaz bir biçimde daha ileriye, daha yüksek bir sınıf bilincine bir biçimde taşır. Bugün kendini sol, sosyalist ve hatta Marksist Leninist olarak adlandıran partiler, örgütler Marksizmi Leninizmi bilmedikleri için değil (kuşkusuz bunun da etkisi yadsınamaz) siyasal ufuklarının darlığından, sınırlılığından dolayı CHP'yi destekliyorlar.
Farklı farklı ya da genel olarak toplumsal tabakaların ya da sınıfların bir biçimde bir araya gelmesiyle kendi çıkar ve istekleri doğrultusunda mücadeleye tutuşurlar. Bu mücadelede kendilerini ortaya koyuş biçimleri örgütlülük, talepler, fedailik, kararlılık, irade, amaç açıklığı gibi kendisini var etme biçimi ortaya çıkan nitel ve nicelik bir düzey çıkartır. Bu da bilinci oluşturur.
Kapitalist sistemin ve onun iktidarının ve bütün kokuşmuş kurumlarının ortadan kaldırılmasını propaganda etmek, bu doğrultuda kitleleri örgütlemek komünist parti için kendi programını bütün küçük burjuva parti ve grupların programlarından daha ileride ve ezilenlerin sistemle ve onun politik iktidarıyla çelişkisini kendi çıkarı ve egemenlerin zararı doğrultusunda çözeceğini ortaya koyarak kitlelerin bilincini burjuva siyasetin etkisinden kurtarma mücadelesi politik mücadelenin özünü oluşturur. Bundan dolayı her koşul altında her dönem iktidarı ve onun devlet aygıtlarını hedeflemek kitleleri ve kitlelerin bilincini devrimci tarzda değiştirmek ve onları devrime hazırlamak demektir. Komünist partiyi bütün küçük burjuva akımlardan ayırt eden işte bu ufuk ve amaç açıklığıdır.