27 Temmuz 2024 Cumartesi

İbrahim Çiçek yazdı | Kobanê yargılaması nedeniyle rejimin faşist niteliğini yeniden düşünmeye davet

Şimdi bizim de beklentimiz şudur ki, eğer Kobanê yargılaması nedeniyle (hakikaten baştan sona bu dava rejimin siyasi karakterinin analizi için yeterli veridir!) rejimin niteliğine ilişkin analizler üzerine bir daha düşünülür, gözden geçirilir ve faşist şeflik rejimi gerçekliğini temel alan mücadele strateji ve taktikleri üzerine odaklanılırsa, Kobanê yargılamasının da bir safhası, bir karşılaşması olduğu büyük mücadeleyi kazanma yolunda güçlü bir ileri adım atılmış olur.

Saray faşizmine karşı mücadele saflarında yer alan ama özellikle son dönemde yumuşama bekleyenlerin dikkatine sunulur: Büyük bir savaşın muharebesi olarak Kobanê "davası"nın bir etabı şimdilik sonuçlandı. Süre giden büyük bir çarpışmanın ne başı ne sonu yalnızca bir halkası, bir karşılaşması bu! 2015'ten beri süren sert, uzayan bir çarpışma bu! Faşist şeflik rejimi, inkarcı sömürgeci Türk burjuva devleti buna çöktürme planı diyor! Direnen güçler ise faşizmin saldırısını püskürtme, faşizmi yenme, politik özgürlüğü kazanma mücadelesi diyor!

Mahkeme salonu ve sokağın, antifaşist kitlelerin nabız atışının ibresi şu: Yumuşama yok direniş var!.. Direnişçilere yağdırılan cezaların nüfusun çoğunluğu nezdinde meşruiyeti yoktur. Uluslararası meşruiyeti de yoktur. Mevcut yasalara göre hukuki meşruiyeti de yoktur. Aslında siyasi ve manevi bakımdan direnişçiler bu davayı daha baştan kazanmıştır, mahkeme kararının ilanı ise bunu bir kez daha teyit etmiştir.

"Kararı tanımıyoruz", "kararınız hükümsüzdür" haykırışları, yılmıyoruz, korkmuyoruz, geriye çekilmiyoruz, kararlarınız faşizme karşı mücadelemizin bedelidir, çok bedeller ödedik, daha da öderiz! Bedel kapılarından geçerek faşizmi yeneceğiz! Evet kararı tanımıyoruz, hükümsüzdürün anlamı budur.

Diğer yandan mahkeme kararı faşist şeflik rejiminin hala direnişçileri hukuki kılıflar giydirerek zindanlara kapatma gücüne sahip olduğunun altını çizmiştir.

Bir adım daha ötesine bakacak olursak, mahkemeden "adalet bekleyenler", faşizmden "yumuşama" umanlar, "normalleşme" oyununa teşne olanlar, beklentiye girenler bir kez daha fena şekilde yanılmışlardır. Burjuva düzen solu CHP'nin yanılmaya bir o kadar da yanıltmaya ihtiyacı var, hatta bu onun varlık sebebidir. Tamam o belli!

"Faşizmin kurumlaşmadığı" tespit ve analizi, bu derin siyasi yanılgı, emekçi sol hareket saflarındaki "adalet", "yumuşama", "demokratik anayasa", "sivil anayasa" vb. beklentilerin ana kaynağıdır. Bu teorik-siyasi zaaf, beklenti meselesinden de öte faşizme karşı mücadelenin güçlü bir şekilde geliştirilmesini önleyen, antifaşist güçleri paralize ve pasifize eden, faşizme karşı mücadeleyi baltalayan temel bir engeldir.

Yürütme faşist şefte, onun etrafındaki saray cuntasında tekelleşmiştir.

Yargı faşist şefin askerleri tarafından işgal edilmiş, bürokrasi faşist şefe biat etmiştir.

Yasama, faşist şefin istediği yasayı çıkartabildiği politik islamcı faşistlerle ırkçı ülkücü faşistlerin elinde. Ama zaten yasamanın yetkileri de büyük ölçüde diktatöre devredilmiş bulunuyor.

Kobanê faşist yargılaması, rejim gerçekliğini kurumlaşmamıştır görüş ve iddiasının yüzüne çarpmıştır.

Gerek HDP'yi kapatma yargılaması ve gerekse de Kobanê yargılamasında neden yeri yerinden oynatan siyasi kampanyalar yürütülemediğini, neden büyük bir siyasi seferberlikler yapılamadığını düşünmek, bu politika tarzını herhalde eleştirel tarzda çözümlemek gerekir.

"Ben varım. Hak, hukuk, adalet için de olsa sokağa çıkmayın" diyordu Kılıçdaroğlu, apaçıktır ki, bu CHP'nin halkı faşizmle uzlaştırma çizgisidir. Emekçi sol hareketin hemen bütün kesimleri bu yaklaşımı az çok eleştirmiştir, eleştirmektedir.

Hak, hukuk, adalet diyoruz tabi ki haklıyız, ama bir kez daha birlikte gördük ki, hak, hukuk, adalet faşist şefin kontrol ve emri altındadır. Eğer birazcık nefes alabiliyorsak, özgücümüz, örgütlülüğümüz ve mücadelemizin gücüdür bunu sağlayan!.. Yani faşizmin onları tasfiye etmeye gücünün yetmemiş olması nedeniyledir! Ama faşist rejimi yine de faşist rejim olmaya devam eder! Asıl sorun faşist şeflik rejimi gerçekliğini kabul etmemektedir, "kurumlaşmamıştır", "faşizme geçit yok", bu "otoriter rejimdir", "rekabetçi otoriter rejimdir" gibi siyasi gerçekleri hiçe sayan safsatalardadır. Bunlar maalesef faşist şefin ekmeğine yağ sürüyor, söz konusu beklentiler faşist şeflik rejimi hakkında halk arasında, halkı pasifize eden ham hayaller yayıyor.

Şimdi bizim de beklentimiz şudur ki, eğer Kobanê yargılaması nedeniyle (hakikaten baştan sona bu dava rejimin siyasi karakterinin analizi için yeterli veridir!) rejimin niteliğine ilişkin analizler üzerine bir daha düşünülür, gözden geçirilir ve faşist şeflik rejimi gerçekliğini temel alan mücadele strateji ve taktikleri üzerine odaklanılırsa, Kobanê yargılamasının da bir safhası, bir karşılaşması olduğu büyük mücadeleyi kazanma yolunda güçlü bir ileri adım atılmış olur.

Kobanê yargılaması faşizmin sosyaliste, Kürde, özgürlük mücadelesi yürüten öncülere karşı yumuşamadığını ve yumuşamayacağını gösterdi. Ama faşist şef özgürlük mücadelesi yürüten güçlerle, Kobanê faşist yargılamasında özgürlük mücadelesinin bayrağını her aşamada yükseklerde tutan bütün mücadele yoldaşlarımızla, bizlerle alay eder, nanik yapar gibi tamamen hukuksuz bir şekilde içeri tıktığı generalleri tamamen keyfi şekilde salıverdi! Yumuşama mı dediniz? Bu egemen sınıfın, burjuva iktidarın, devlet güçlerinin mevcut faşizmin bir iç sorunudur. Klikler, şebekeler, cuntalar, mafyatik mahfiler vb. vb. bakanlar, bürokratlar, sömürgeciliğin değişik siyasi tonda ve karakterde partileri "yumuşarlar", "normalleşirler" icabında kayıkçı dövüşü yaparlar. Hatta zaman zaman birbirlerinin gırtlağına bile sarılırlar vb. Bunlar onların yönetim, yöntem ve araçlarıdır. Onların aralarındaki diyalog, yakınlaşma vb. faşizme karşı direniş saflarındaki kimi güçlerin, çevrelerin iştahını kabartır politize olursa şapa oturtur, orada da kalmaz bu durum bütün antifaşist güçleri ve antifaşist mücadeleyi zayıf düşürür.

Fakat iyi de generallerin serbest bırakılması neden şimdi?

Öncelikle şunun altını çizelim. Generallerin serbest bırakılması siyasi bir rüşvettir. İnkarcı sömürgeci Türk burjuva devletin yönetim repertuvarında siyasi şantaj, siyasi ödül vb. gibi "siyasi rüşvet" de bir enstrüman olarak hep var olmuştur. Bunun değişik dönemlerde çok çarpıcı örnekleri vardır. Ama yakın dönemde "Balyoz" vb. davalardan yargılanan generallerin bırakılması da çarpıcı bir örnektir. AKP-MHP-Ergenekoncular ittifakının oluşum sürecini hatırlayın, hangi generaller, kimler hapisten salıverilmişti! Nasıl bir iş pişirildiğini yansıtması bakımından siyasi paçavra Perinçek'in, mafya lideri faşist Çakıcı'nın salıverilmelerinin de aynı sürecin devamı olduğu hatırlanmalıdır.

Fakat Nisan 1991'de çıkartılan Terörle Mücadele Kanunu siyasi rüşvetin, siyasi bakımdan ehlileştirmenin, teslim almanın, ittifaklaşmaya davetin çarpıcı bir örneğidir. "Terörle Mücadele Kanunu" ile TCK'nin 168 ve 169. maddeleri "terörle mücadele" için düzenlenir. O arada TCK'nin 141 ve 142. maddeleri iptal edilir. İnfaz düzenlemesiyle ise TCK'nin 149. maddesinden yargılanan devrimciler ile TCK'nin 125. maddesinden yargılanan devrimciler arasında ırkçı ayrım yapılmıştır. Birincisinde idamlıklara 10 yıl hapis yatmış olma koşuluyla (müebbet hapislere de 8 yıl) şartlı tahliye getirilirken, ikincisinde idam cezası verilenlere şartlı tahliye için 20 yıl hapis yatmış olma koşulu getirilmiştir. Bu yasa ile MGK faşist diktatörlüğü, Türkiyeli devrimcileri Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşı sömürgecilik saflarına avlama, siyasi bakımdan ehlileştirme amacı gütmüştür. Emekçi sol saflarda reformizmin ve parlamentarizmin güçlenmesinde, dönemin tasfiyecilik eğilimlerinin derinleşmesinde bu yasa hatırı sayılır bir rol oynamıştır.

Kobanê faşist yargılamasında kararın açıklanmasının hemen ertesi gün faşist şefin kararıyla 28 Şubat davasında mahkum edilen generaller salıverildi. Karar Erdoğan-Özel görüşmesiyle ilişkilendirilmeye çalışıldı vb. Bu özel af, CHP'nin özellikle de geleneksel kitlesine bir nevi sus payıdır. Keza CHP içerisinde Özel kliği için de benzer bir muhtevaya sahiptir. Faşist şeflik rejimi bir yandan devrimci, antifaşist güçlere vururken diğer yandan kendi saflarını düzenlemeye, güçlendirmeye çalışmaktadır. Saray iktidarı "yumuşama"nın egemen sınıfın iç sorunlarıyla ilgili olduğunu ortaya koydu.

Faşist şeflik ideolojik yandaşlarını ilk fırsatta sokağa salıyor. Hizbullah hükümlülerine, Sivas katillerine vb. özel af çıkartıyor.

Faşist yargılamaya tabi tutuğu egemen sınıf kliklerini "zamanı gelince" salıveriyor. Balyoz davasından sonra 28 Şubat davasından tutuklu generaller serbest bırakıldı.

Gezi Haziran direnişini yargılamak için düzenlenen Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Çiğdem Mater'in de içerisinde yer aldığı faşist yargılama davası ve bol keseden verilen toplumsal ve hukuki meşruiyeti olmayan mahkumiyetler...

Keza faşist Kobanê yargılaması... Özetle devrimci-demokratik, antifaşist direnişçi güçlere uygulanan diğer bütün terör biçimlerinin yanı sıra faşist yargılamalarla da terör estirilmeye devam ediyor.

Kimse şaşırmasın, faşist yargılamalar hukukun, yasaların değil faşist rejimin keyfiyetindedir!

Bu faşizmin normalidir. Ama faşizm "normal" bir rejim değil bir olağanüstü hal rejimidir!..

Faşist şeflik rejimine karşı mücadeleyi her şekilde büyütmek, onu yenilgiye uğratıncaya, mezara gönderinceye değin yükseltmek tek gerçekçi çıkış yoludur.