21 Kasım 2024 Perşembe

Efe Dağlı yazdı | Ortamlar

100. yıl dolayısıyla tartışmalar ve saflaşmalar kabaca iki blok arasına sıkıştırılıyor, öteki sesler boğuluyor, üstelik öyle ya da böyle bir ideolojik hegemonya alanı oluşturuluyor. Şu veya bu varyantıyla kemalizm, türlü hizipleriyle milliyetçilik ve siyasal islamcılık bazı durumlarda birbirlerini de kapsayarak ama diğer bütün seçenekleri dışlayarak sert bir mücadeleye tutuşmuşken mesela emekçi solun kimi gruplarına kendi acil meselelerini kabul ettiriyor.

2023 seçimlerini ele alış ve konumlanış biçimlerine bakıldığında, emekçi solda görülen tek yanlı etkilenmenin kapsamı anlaşılabilir. Devleti AKP'den geri almaya ahdeden ekibin derdi ve argümantasyonu kimi çevrelere kuvvetle içerilmiş görünüyor.

Olmadı. İçerideki bütün ajitasyona ve estirilen tahakkümcü havaya rağmen AKP-MHP bloku uluslararası bağlaşıklarını ikna edemedi. Rojava'ya dönük ağır hava akınlarının "kara harekatı" ile tamamlanması arayışına neredeyse herkes blok tutum alarak karşı çıktı. AKP-MHP bloku ABD ile Rusya'yı, Mısır'la Suriye'yi böyle bir konu özelinde birleştirdi.

Bu saatten sonra dünyaya meydan okumak, daha tam ifadesiyle dünyayı pratik adımlarla karşısına almak iktidar blokunun harcı mı değil mi izleyeceğiz.

An, "Sayın Sisi" anıdır. Birleşik Arap Emirlikleri ile yakınlama, Esad ile diyaloğu zorlama zamanıdır. İsrail ile gül alıp verme evresidir. Hepsini bir kenara atmak göze alınacak mı çok geçmeden öğreneceğiz.
Dışarıda iyice uysal davranan iktidar bloku devlet mekanizmasını çalıştırarak resmi açıklamalar ve kararlarla ağır bir psikolojik basınçla beraber özel harp düzenini yapılandırıyor.

Dışarıda Ukrayna-Rusya savaş halinin sürmesi için "arabulucu" konuma yerleşmeye çalışıyor. Arabuluculuk ile savaş arasında uyumsuzluk var, evet. Ne var ki özellikle Rusya'nın dikkat ve yoğunlaşmasının Suriye'den Ukrayna'ya koyması bilhassa arzulandı. Halihazırda oradaki savaş halinin sona ermesi iktidar blokunu memnun etmeyecektir.

İçeride, Ergenekon artığı askerlerin uyduruk akademik kariyer yutturmacasıyla üniversitelere serpiştirilmesi uygulaması kendi sonuçlarını verdi. Akademide sola-demokratik isimlere karşı kırım siyaseti yürütüldü. Şimdi, özellikle uzman sıfatıyla konuşan bu isimler iktidar blokunun halkla ilişkiler kadrosu gibi iş görüyorlar. Tümü adalet arayışlarının teorik ve pratik muhatabı olan bu isimler devlet ile halk kopuşmasını tamire çalışması büyük bir gayretkeşlikle ve iktidar hesabına sürdürürken aslında raf ömürleri kısalıyor. Olası bir iktidar değişiminde kimsesiz kalacaklarına şüphe yok.

Ergenekon dedik. O yılları hatırlayalım. Neredeyse aynı politik-psikolojik atmosferdeyiz. TV dizileri, elbette bugünün ihtiyaçları temelinde ama aynı mantıkla o yıllarda devlet içi tasfiye amacına bağlıydı bütün yapılıp edilenler. Ergenekoncuların siyasal iradesi kırıldı. Orada kullanılan cemaat şebekesi aparatı bir sonraki adımda devlet dışına atıldı. Benzer acımasızlık sergilendi. Şimdiki harp halinin devlet içi çekişme cephesi aynı frekans aralığında yapılanıyor. Kimi sonuçları olacaktır. Üstelik bu defa halkçı devrimci demokratik güçleri kalıcı biçimde yok etmek dolaylı değil doğrudan amaçtır.

100. yıl dolayısıyla tartışmalar ve saflaşmalar kabaca iki blok arasına sıkıştırılıyor, öteki sesler boğuluyor, üstelik öyle ya da böyle bir ideolojik hegemonya alanı oluşturuluyor. Şu veya bu varyantıyla kemalizm, türlü hizipleriyle milliyetçilik ve siyasal islamcılık bazı durumlarda birbirlerini de kapsayarak ama diğer bütün seçenekleri dışlayarak sert bir mücadeleye tutuşmuşken mesela emekçi solun kimi gruplarına kendi acil meselelerini kabul ettiriyor.

2023 seçimlerini ele alış ve konumlanış biçimlerine bakıldığında, emekçi solda görülen tek yanlı etkilenmenin kapsamı anlaşılabilir. Devleti AKP'den geri almaya ahdeden ekibin derdi ve argümantasyonu kimi çevrelere kuvvetle içerilmiş görünüyor.

Onlara bakılırsa 2023 seçimlerini AKP-MHP alırsa bu dünyanın sonudur. Bu nedenle, en gerçekleştirilebilir seçenek olarak CHP merkezli blokla "önünde sonunda" etkileşim içinde olunmalıdır.

Ancak bu bakış ilgili sol çevrelere özgü değil. Kürt siyasal hareketinde de bu eksende açıklamalara rastlanıyor. AKP'nin veya Erdoğan-Bahçeli birlikteliğinin süregelen uygulamalarına öfke bu yaklaşımı gerekçelendirmeye vesile kılınıyor.

Her halükarda iki tutum da problemlidir, yanlıştır. Bütün bu dar zamanlar geçip gittiğinde mahcup ediciliğiyle hatırlanacaktır. Karşıdevrim cephesindeki ekiplerden biri diğerinden daha zalim olabilir ve buradaki faktör o ekibin devlete serdümenlik etmesi, diğerlerinin henüz bu "şerefe" nail olamaması ile ilgilidir. Fırsatını bulduklarında onlar daha büyük zalimliklerle, üstelik öncekilere rahmet okutacak bir devlet tapıncıyla o görevi yerine getireceklerine şüphe yok.

Stratejik konularda devlete bağlılıklarını ispatlamaya çalışan, hatta asıl devletin kendileri olduğunu, Kürdistan bahsinde AKP'ninkinden bile daha boş, daha anlamsız lafları yuvarladıklarını gün be gün gördüğümüz ve gayet iyi tanıdığımız bir muhalefet blokundan bahsediyoruz.

Malum, iktidar partisi temsilcisi kutuplaşmayı över ve Kürdistan bahsinde herkesi hizaya çekerken yatay toplumsal çatışmanın patlayıcı rezervini artırıyor. Son derece etkili olduğunu ve mesela duygu-düşünce dünyası bütünüyle faşist olan tasfiye edilmiş Ahmet Davutoğlu'nun şirket-partisinin reflekslerinde dışa vuruyor.

Bugün, yaklaşık otuz yıl önce kırık dökük bir burjuva demokrasisi arayışını dillendiren Boyner türü siyasetçilere dahi olanak tanımayan ve bu tahammülsüzlüğü iktidar muhalefet müşterek düzen-rejim tavrı haline getiren bir karşıdevrim cephesi vardır. Onlardan birini diğerine yeğlemek türü faydacılık biçimlerinin tamamı, hüsranla sonuçlanmaya yazgılı adımlar olacaktır.