21 Kasım 2024 Perşembe

Efe Dağlı yazdı | Biraz da magazin

Paramotor bir başka magazin konusu, kim uçar, kaç saat uçar, gece uçar mı, paramotor kullananlardan demeç almalar kanla beslenen bir magazin oluyor. Sebeplerle, süreçlerle ilgilenmeden, hamaset ve hayatın üç günde yerle bir ettiği yalanlarla yol almaya çalışmaların hiçbir işe yaramadığı bu atmosfer yaygın medyadaki zihinsel ve duygusal yıkımı anlatıyor. Beyindeki loblar kireçli, kalplerin yerinde taş var ve amaç dünyalık biriktirmek, kovulmamak, konumlarını korumak. Biyolojik insanlığa doğru gerilemek ve etik başta olmak üzere insanı insan yapan ne varsa feragat etmek tam da budur.

Estetik sektöründe önde gelen ülkelerden biri olmakla ve mesela Fransız Askısı'nı herkesten iyi yapmakla övünüyoruz. Hemen her televizyonda, sağlık programı altında 'küçük dokunuşlar' anlatılıyor. Dokunuşların doğal sonucu herkesin birbirine benzemesi. Kimin kim olduğu ayırt edilemiyor. Herkes birbirine benzemekten şikayetçi.

Güzel, peki medya? Oradaki büyük sermaye transferi ardından gazete ve televizyonlara dönük 'küçük dokunuşlar'a ne diyeceğiz? Hepsi fena halde birbirini andırmıyor mu? Bir ara Ahmet Hakan'ın Hürriyet'in başında kalmak için attığı taklalara değinmiştik, başarılı olmuş ve artık bir rol model olarak takdim ediliyor. Öyle ki Abdülkadir Selvi gibi bir isme bizzat devlet başkanı tarafından örnek gösteriliyor. Sıkıldıkça ve sıkıştıkça Hulusi Akar'la röportaja koşan Çekirge'nin Hürriyet'in başına geçme hayali şimdilik bir imkansız rüya.

Kaftancıoğlu 'Bataklık' sıfatını uygun buluyordu, şimdiki yaygın medya kokuşmaktadır ve okuyanı-izleyeni kusa kusa behal etmektedir ki bu da halsiz bırakmak oluyor.

Magazin sadece bu kadar değil ve düzey kaybı her alanda yaşandığı için yaşı yetmişi aşmış iki siyasetçi birbirlerini DNA testine davet edebilmektedir. Davet edilenin, Kılıçdaroğlu oluyor, övünerek geçmişinden bahsederek Konya'yı-İstanbul'u referans vermesi ama bu arada Dersim'den söz açmaması Fanon'la Memni'nin söz ettiği türden bir sömürge psikolojisi midir? Soru orta yerde durmaktadır ve devlet başkanı olma arzusunu dizginleyemeyen Kılıçdaroğlu'nun, şayet amaç hasıl olursa yapacakları bunun cevabı olacaktır.

Paramotor bir başka magazin konusu, kim uçar, kaç saat uçar, gece uçar mı, paramotor kullananlardan demeç almalar kanla beslenen bir magazin oluyor. Sebeplerle, süreçlerle ilgilenmeden, hamaset ve hayatın üç günde yerle bir ettiği yalanlarla yol almaya çalışmaların hiçbir işe yaramadığı bu atmosfer yaygın medyadaki zihinsel ve duygusal yıkımı anlatıyor. Beyindeki loblar kireçli, kalplerin yerinde taş var ve amaç dünyalık biriktirmek, kovulmamak, konumlarını korumak. Biyolojik insanlığa doğru gerilemek ve etik başta olmak üzere insanı insan yapan ne varsa feragat etmek tam da budur.

Magazinin bir ucunda Perinçek avanesinin durmaması imkansız madem, onlar da gelsin: Bir süredir AKP içinde ABD'ciler var yargarası yapan ve H. Akar ile H. Fidan'ı Amerikancılıkla itham eden ve hatta onların yeni bir darbeye kalkışacağını öne süren Perinçek siyasal familyası vitrinde olmaktan pek memnun.

Onlardaki komplocu fantastikliğin alıcısı da az değil. İçişleri Bakanı'nı hedef alıyor ve onun, sayılan diğer iki isimle ihtilafından söz açarak her an görevden alınacağını öne sürüyor, fal açıyor ve resmi gazete çıkış saatlerini kovalıyorlar. Söz konusu ismin performansının Mehmet Ağar gibi isimleri oldukça geride bıraktığına şüphe yok.

Ancak ilginç olan, başta Saadet Partisi olmak üzere her soydan muarızının bazen küfre varan ağır hakaretiyle yüz yüze olan ve Fouche, Rasputin, Calvin gibi kimi tarihsel şahsiyetlerle aynı frekans aralığında bulunan Bakan'ın devlet başkanı ile bire bir örtüşen açıklama ve davranışlarıdır.

Şu atmosferde Erdoğan'a en yakın üç adres hangisi denilse Vakit-Yeni Şafak ve İçişleri Bakanı demek son derece mümkün. Gayet uyumlu bir dörtlüdür ve AKP içinde bilhassa Milli Görüş'ten artakalan bakiyenin, biraz da siyasal yumuşama heves ve vaadiyle İçişleri Bakanı'nı hedefe koyma taktiği sadece umutsuzca muhalefet eden, bütün varoluşlarını anti-Erdoğancılığa bağlayanlarda heyecan yaratmaktadır.

Magazinin diğer tarafında Kürt siyaseti içinde ihtilaf arama huyu var. Huyu kurusun, egemen siyasetin etrafında gezinenler ta 1990'ların başından beri bunu çok istediler ve hiçbir zaman sonuç alamadılar. Onlar, Kürt siyasal hareketinin kişi odaklı olduğunu sanıyor ve o geleneğin partilerini diğerleriyle karıştırıyor. 'Mandela olmak' biçimini alan bir havuçları var mesela. İsimler değişiyor ama bu havucu çeşitli zamanlarda uzatıyorlar.

Yaratıcı da değiller ve siyasetin bir konfor alanı olduğunu zannediyorlar. Hiç öyle değil ve isimler etrafında döndürülen, ayrılmalar-parçalanmalar-alternatif partiler türündeki siyasal mavra pek anlamsız. Ses miydi adı, özenilen ve misyon biçilen bir parti yola çıkmıştı, hani nerede ve sesi çıkıyor mu?

La Fontaine fabllarından birinde tilki yerde, ağzında peynir tutan karga daldadır. Tilki bal dilli değilse bile kurnazdır ve karga ağzını açınca peyniri düşmektedir. Kürt siyasetini kargayla özdeşleştiriyorlar ama yanlış. Etki alanındaki nüfusu peynir sanıyorlar ki bu daha büyük yanlış. Doğru yok mu, var; tilki. Kısacası hayat fabl değil ve kümes patlatmayı seven tilkiler burada aç kalır.

Hayatın çağrısı özgürlük. Arap Baharı bunu söyledi. Onun altyapısını oluşturan ve Seattle-Genova ile level atlayan kitle inisiyatifleri buna işaret etti. İran'daki özgürlük isyanı tam da bunu ortaya koyuyor. Geleneksel siyaset esnafı çöküyor. Kitle inisiyatifleri öne çıkıyor. Faşizmle etkileşim alanındaki devlet yapılarında yıllarca hapsolan toplumlar özgürlük istiyor. İtalya gibi kimi örneklerde faşizmlerin revaçta olması bir bitişi ve sıkışmayı anlatıyor ancak diktatörlükleri tecrübe eden toplumlar ondan kurtulmak için çırpınıyor. Eninde sonunda gidişat bu yöndedir.

Biz mi? Maksimalizm veya havlu atmak türündeki savrulmalardan, kabuğuna kapanmalardan, topluma fatura kesen eski tip siyasetten kurtulmak her alanda tam hak ve ödev eşitliğini, hukukunu öne çıkaran siyasal özgürlüklerin tesisi için, çekirdeğinde emekçi inisiyatiflerinin durduğu Türkiye Halk Cumhuriyeti ideali ezilen toplumsal kesimlerin tamamının müşterek noktasıdır.