Devrimci sosyalistler 25 Kasım'ı birlikte örgütlemeli
Kuşkusuz sosyalistler bakımından 25 Kasım çalışmasının ayırt edici yanlarından biri toplumsal devrim ile kadın devrimi programının öznelerini buluşturmak. Bu aynı zamanda tarihsel ve güncel bir devrimci görev, sorumluluktur. Bu sorumluluk sadece sosyalist kadınların değil sosyalist erkeklerin de temel görevidir.
Politik islamcı saray faşizmi uzun zamandır toplumsal kutuplaşmayı kadın-erkek çelişkisi üzerinden yapmaya çalışıyor. Çünkü son 10 yılda KHK'lar, faşist yasaklar, gözaltı ve tutuklama saldırıları, seçilmiş kadınların uzun tutuklama ile yıldırılmaya çalışılması, kayyum ile eşbaşkanlık sistemine dönük saldırılar, kadın derneklerinin ve dayanışma evlerinin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması, erkek adaletin cezasızlık politikasının meşrulaştırılması gibi yöntemlerle kadın hareketinin sokağı terk etmeyen, her durumda haklarına, hayatlarına sahip çıkan iradesinden ve militan duruşundan rahatsız. Bu düzeyin ileri sıçraması ve toplumsal hareketle birleşmesi durumunda faşizmin karşısında oluşacak kitle gücünün yıkıcı etkisinin farkında olarak kadın özgürlük mücadelesini "batı odaklı", "İslamiyet karşıtı", "erkek düşmanı" gibi göstererek ezilenlerin, işçi sınıfının kadın bölüklerini yalıtma hedefi ile kadın hareketini güçsüzleştirmeyi amaçlıyor.
Kadın hareketi ise militanlığına, sokağı terk etmeyen, alan yasaklarını tanımayan kararlılığına rağmen faşizmin kadın düşmanı saldırganlığını engelleyememe, yeni kazanım elde edememe, kazanılmış haklarını kaybetme durumunun içsel gerilimini yaşıyor. Faşizm ve kadın hareketi arasında oluşan durum şu an denge durumunda. Ne AKP-MHP faşizmi kadın hareketinin iradesini kırabildi ne de kadın hareketi faşizmin saldırılarını durdurabildi. Önümüzdeki süreçteki her politik mücadele konusu bu denge durumunu kadın kitleleri lehine bozmanın aracı olacaktır kuşkusuz. Homofobik söylemlerle ailenin kutsallaştırılması, nafaka hakkına ve 6284'e dönük saldırılar, kadın hareketinin karşısına "mağdur erkek" oluşumu ile çıkılması ve kadın cinayetlerinin cezasızlık politikası ile ödüllendirilmesi gibi bir dizi saldırıyla AKP faşizmi amacına ulaşmanın yollarını arayacaktır.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü, bu dengeyi bozmanın bir basamağı. Sosyalist kadınlar olarak; kadınların ulusal, cinsel ve sınıfsal sömürüsünün kaynağı olan erkek egemen politikalara karşı yaygın ajitasyon ve propaganda faaliyeti yürütme hedefi ile politik mücadele hattını kurmalıyız. "Savaşa, işgale, erkek-devlet şiddetine isyandayız" şiarı ile savaşın, işgalin, sömürgeciliğin kadın bedenini talan etmesine karşı isyanı kuşanmalıyız. Burjuva kadının sınıfsal konumunun sınıflar üstü bir kadın ortaklığı kuramayacağı, burjuvazinin kadın bölüğü ile işçi ve emekçi kadınların kader ve mücadele ortaklığını kurma hayallerinin niyetten bağımsız kadın cinsinin köleliğinin devamı anlamına geldiğini anlatmalıyız. Cinsel şiddet, cinsel sömürü, kadın bedeninin metalaşmasının kapitalizmin kar hırsından bağımsız kadın düşmanlığı olarak ele alınamayacağı gerçeğini günlük politikanın konusu haline getirmenin yollarını bulmalıyız.
Aynı zamanda, kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda AKP-MHP faşizminin erkek-devlet işbirliğini gölgelemeye ve kadına yönelik şiddeti bireysel erkek suçuna indirgeyen manipülasyonları, erkeği koruyan her yasanın, uygulamanın devletin kadın düşmanlığı karşısında erkeğe "sus payı" olduğu gerçeği ve ödüllendirilen, cesaretlendirilen, meşrulaştırılan her erkek şiddetinin erkek-devlet şiddeti olduğu gerçeği, ajitasyon, propaganda faaliyetimizin odağında durmalıdır.
25 Kasım, 8 Mart gibi takvimsel günler kadın kitlelerinin politik refleksinin arttığı, birbiri ile etkileşime girdiği, kadın özgürlük mücadelesinin araç biçimlerine dair ideolojik tartışmaların daha görünür olduğu günlerdir. Bu süreç faşizmi yıkacak, kadın devrimi ile toplumsal devrimi birleştirme görevinin yol ve yöntemlerini daha fazla ve daha geniş bir kitle ile konuşma imkanı bulacağımız gerçeğinden bakmalıyız her bir güne. Özsavunmadan fiili meşru mücadele biçimlerine, birleşik kadın mücadelesinden bağımsız politika hattına kadar bir dizi mücadele yol ve yöntemini kullanmak, birlikte tartışmak, kadın devrimi programını işçi ve emekçi kadınların gündemine taşımak temel hedefimiz olmalıdır. Savaşa, işgale, erkek-devlet şiddetinin bütün biçimlerine karşı öfkesi büyüyen, isyan eden, direnen, sokakları terk etmeyen kadınları sadece 25 Kasım alanlarına taşımak değil faşizmin yıkılması mücadelesinde de özneleştirme bilinci ve sorumluluğu ile hareket etmeliyiz.
Yaygın afiş, bildiri, sticker, kadın postası, duvar gazetesi, kuşlama, sosyalist yayın dağıtımı gibi klasik ajitasyon materyallerinin dağıtımının yanında, güncel gelişmelere dönük refleks eylemleri, özsavunma pratikleri, fiili meşru eylemler gibi yöntemi de kullanma açıklığına, ataklığına hazırlıklı olmalıyız. Kadın kitlelerinin öfkesini güncel halkadan yakalamalıyız.
Özsavunma hakkını kullanan kadınlarla söyleşi, AKP-MHP faşizminin saldırısının odağında duran haklarımızı konuşmak, tutsak kadınlarla dayanışma etkinlikleri, tiyatro gösterimleri, film izleme etkinlikleri, kadın kahvaltıları gibi bir dizi etkinlikle kadınlarla buluşma olanağımız var. Birbirine dokunan, birlikte tartışan, ortak deneyimlerde buluşan, birbirinden güç alan, öğrenen kadınların neler yapabileceğini, açığa çıkardığı enerjinin etkisini kendi deneyimlerimizden de kadın hareketinin ortak deneyiminden de biliyoruz. Öyleyse, sayıya takılmadan yan yana getirebileceğimiz kadınları buluşturmalıyız. Bunun yolu demokratik kitle örgütlerinde, mahallede, işyerinde, kampüste birebir çalışma ile kadınlarla ilişki kurmak, değişik eylem ve etkinliklere davet etmek, kent meydanlarının yanında yerel eylem ve etkinliklerle çalışmayı planlamak, kadınlarla birlikte kadın özgürlük mücadelesini, erkek şiddetine karşı mücadelenin yol ve yöntemlerini konuşmak... "Kadınlar buluşuyor, haklarını konuşuyor", "Bedenimiz, emeğimiz savaş alanı değildir", "Kadınlarla birlikte Filistin direnişini konuşuyoruz", "Erkek-devlet şiddetine karşı çaresiz değiliz, özsavunmayı kuşanıyoruz" konulu söyleşiler ile yerel panel, söyleşi düzenleyebilir, çıkarılacak davetiyeler ile birebir kitle çalışması yapabiliriz.
Kuşkusuz sosyalistler bakımından 25 Kasım çalışmasının ayırt edici yanlarından biri toplumsal devrim ile kadın devrimi programının öznelerini buluşturmak. Bu, aynı zamanda tarihsel ve güncel bir devrimci görev, sorumluluktur. Bu sorumluluk, sadece sosyalist kadınların değil sosyalist erkeklerin de temel görevidir. Öyleyse sosyalist erkekler 25 Kasım ile nasıl ilişkileneceklerini tartışmalı ve önlerine somut görevler koymalıdır. Bu görevlerin bir yanını kendi erkek egemen pratikleri ile yüzleşmek, bu 25 Kasım çalışmasında kadın devrimi programını anlama, kavrama, hemcinslerine anlatma, kavratma sorumluluğu ile hareket etmek, erkek cinsinin kadına yönelik şiddet suçunun toplumsal erkeklikle ilişkisine, işçi sınıfının erkek bölüğünün kadın özgürlük mücadelesi ile kurmak zorunda olduğu müttefiklik ilişkisinin tarihsel zorunluluğu, yolu, yöntemi konusunda politik görevler çıkarmaktır.
Bir diğeri de kadın kitlelerini örgütleme sorumluluğunun aynı zamanda toplumsal devrimi örgütleme göreviyle yükümlü olan her bir devrimci sosyalistin görevi olduğu bilinciyle; çevre çeperindeki, çalışma alanında temas ettiği kadınları, işyerinde, okulunda, aile içindeki kadınları 25 Kasım'a çağırmalı, sosyalist kadınların ajitasyon ve propaganda faaliyetlerine katılımını sağlamalı, eylem ve etkinliklere katılımlarını kolaylaştırmalı, demokratik kitle örgütlerinin 25 Kasım gündemli planlama yapması için sürükleyici olmalıdır.
Sosyalist kadınların ve kadın devrimi programlarının hedefinde, kadının tarihsel köleliğinin kaynağı olan erkek egemen sistem ve onun işbirlikçi iktidarı olan AKP-MHP faşizmi var. Toplumsal cinsiyet çelişkisi ile birlikte işçi sınıfından her bir erkek, bu tarihsel suçun güncel devamcısı olarak konumlanıyor. Saray faşizmi ise bu ilişkiyi sürekli ve sistematik olarak besliyor ve erkek egemen kapitalizmin sonunu getirecek proletaryanın kadın ve erkek bölüğünü sürekli ayrıştırıyor. Oysa, kadın devrimi ile toplumsal devrimin tarihsel zorunlu müttefikliği tam da bu yüzden vazgeçilmezdir. Bu tarihsel ittifakı zedeleyen, engelleyen, küçümseyen, yok sayan her türlü teorik, ideolojik, politik zemine; erkek egemen konfora, cinsiyetçiliğe, dar pratikçiliğe, görev savsaklamaya, günü kurtarmaya, yüzeyselliğe karşı teslim olma hallerine karşı devrimci sosyalistlerin parolası, "Sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya için yarın değil şimdi" olmalıdır. Şimdi; kadın devrimi ile toplumsal devrimi buluşturmak için devrimci sosyalist erkekler ile sosyalist kadınların aynı amaca doğru, ayrı kulvardan, birbirini tamamlayarak devrimci işbirliği ile ilerleme zamanıdır. Haydi yoldaşlar daima ileri...
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 01 Kasım tarihli 140. sayılı başyazısı.