21 Kasım 2024 Perşembe

Çürüyen ve çürüten düzene karşı mücadele

Büsbütün çürüyen bu faşist düzen ve kapitalist devlet karşısında toplumsal çürümenin bir izdüşüm olduğunu ve değişik katmanlarda alışılmış bir duyarlık veya tümden bir duyarsızlık halinin oluştuğunu, gelene ağam gidene paşam eyyamcılığı hali yarattığını görmemiz gerekiyor. Başka bir ifadeyle bu durum emekçi sol hareketin etkisizliğine ve gerçek anlamda bir özne olamama ve politika boşluğuna işaret ediyor. Bu durum toplumsal duyarsızlığın yaygınlaşmasını ve derinleşmesini getiriyor. Dolayısıyla düzen çürümesi ezilen toplumsal sınıfları da çürütüyor.

Emperyalizmin mali sömürgesi işbirlikçi Türk burjuva kapitalist düzen, her yönüyle ve tüm hücrelerine değin çürüyor. Her gün yeni bir düzen ve toplumsal çürüme vakası karşımıza çıkıyor. Tarikat yurtlarında çocuk istismarının ardı arkası kesilmiyor. Mafya ve kontrgerilla çetelerinin mala-mülke çökme pratikleri yasal ve yasadışı biçimlerde pervasızca sürüyor. Faşist saray rejimi uyuşturucu baronlarıyla kol kola yürüyor, mafya ve uyuşturucu parasıyla Kürdistan'da yürüttüğü sömürgeci savaşı finanse etmekle yetinmiyor, mafya parasıyla burjuva siyaseti de fonluyor. Yolsuzluk şebekeleri kamu malını yağmalamaya devam ediyor. Devletin gücünü arkasına almış yüksek bürokrasi kurduğu çete ve rüşvet ağlarıyla haraç topluyor. Düzenin dümenini elinde tutan politik islamcılar gözü dönmüş bir hırsla dünyalık biriktiriyor, saray rejimi uyguladığı nepotizmle yeniyetme zenginler ve parazitler tabakasını büyütüp besliyor. Politik islamcı faşist şeflik rejimi yasal kapitalist sömürü ve soygun mekanizmalarının yanı sıra hırsızlığın, yolsuzluğun, mala çökmenin her biçimini uyguluyor ve bu yolla kendi sermaye bölüğünü kuvvetlendiriyor.

Politik islamcı faşist şeflik rejimi tepeden tırnağa çürüyüp kokuşuyor. Düzen çürümesi her yönüyle derinleşiyor, çürüyen düzen toplumsal sınıfları da sarıp sarmalayarak kendine benzetiyor ve çürütüyor. Bu çok boyutlu çürümenin ilk katmanı ve kaynağı kapitalist devlet düzenidir. Faşist rejimler ahlaki ve politik çürümenin en verimli kuluçkalarıdır. Aynı zamanda ezilen toplumsal sınıfları ahlaki olarak çürütme ve siyasi olarak yozlaştırma ve gericileştirmenin rejimleridir. Burjuva düzen partileri bu çürümenin en önemli ve kritik yanını oluşturur. Burjuva siyaset sistemi ve partileri düzen çürümesinin etkin özneleri ve dolaysız parçalarıdır. Bugünkü çürümüş ve kokuşmuş düzen tablosu bütün düzen partilerinin anonim eseridir.

Elbette AKP-MHP faşist iktidar blokunun partileri verili düzen çürümesinin baş aktörleridir. İktidar blokunda yer almayan diğer düzen partileri bu düzen çürümesinin işbirlikçisi ve tamamlayıcı özneleridir. Örneğin 2023 seçimlerinde politik islamcı şefe ve saray rejimine politik kariyerini pazarlayan Sinan Oğan olayı bu düzen çürümesinin siyasal boyutunu çarpıcı biçimde somutluyor. Futbol ya da diğer endüstriyel spor alanlarında bir oyuncunun kulüp değiştirmesinin kapitalist ve naif adı transferdir. Amiyane ifadesi ise satılmadır. Kapitalizmin tanrısı paraya inanan ve tapınan düzen siyasetçisi Sinan Oğan'ın saray rejimine kendini sattığı tartışmasızdır. Düzenden beslenen burjuva siyaset erbabı adeta bir siyaset simsarlık şebekesi gibi çalışıyor. Hangi burjuva düzen partisine bakarsak bakalım aynı gerçek karşımıza çıkıyor. CHP, İYİP, Zafer Partisi ya da Yeniden Refah Partisi düzen siyasetinin ve dolayısıyla düzen çürümesinin, yozlaşmasının birer unsurudurlar.

CHP eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Türk ırkçısı ve Türk ezilenlerini faşistleştirmenin burjuva siyasetçisi Ümit Özdağ'la 2023 seçim sürecinde yaptığı pazarlıklar, bu çürümenin ve çürütme politikasının bir başka varyantıdır. Bu iki pespaye burjuva siyasetçisinin sömürgeci işgal savaşı ve kayyum politikasının devamı, mültecilerin zorla sürülmesi gibi konularda yaptıkları pazarlık ve kirli anlaşmalar burjuva siyasetinin çürüyüp faşizmde rafineleşmesini belgeliyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir eliyle kontrgerilla siyasetçisi ve sözcüsü Ümit Özdağ'ı tutarken diğer eliyle emekçi sol partileri kendi kanatlarının altına almaya çalışması, çürüyen ve kokuşan faşist düzeni ayakta tutma çabasından başka bir anlam taşımıyor. İYİP'in genel başkanı faşist Meral Akşener güya devletteki çürümeyi, polis şeflerinin kadın bedenini pazarlama somutluğuyla teşhir ederken kendi partisinde rüşvetten tacize, belediye şirketlerini hortumlamaya değin bütün pislikler boyu aşabiliyor. Diğer burjuva düzen partileri de aynı sahte, ikiyüzlü burjuva siyasetin tespih taneleridir ve düzenin çürütme politikalarının politik araçlarıdır.

Düzen çürümesi o denli derin boyutlu ve toplumsal sınıfları da sarmış durumdaki, her türlü hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık, rüşvet, irtikap skandalı vakayı adiye sayılır hale geldi. Medyadan hukuka, sendikadan üniversiteye düzen çürümesi her alanı kapsayarak gelişiyor. Ayyuka çıkan yargıda çeteleşme ve rüşvet, düzen çürümesinin diğer bir boyutunu sergiliyor. Türk burjuva düzen yargısı baştan başa çete ağlarıyla sarılmış durumdadır. Rüşvet ağları/çeteleri aracılığıyla düzen kendi adaletini dağıtıyor. Parası olan düdüğü çalıyor, istediği mahkeme kararını satın alıyor. Yargıda "FETÖ borsası" olarak bilinen rüşvet paralarıyla servetler biriktiriliyor. Aynı yargı faşizmin kılıcı olup mücadeleye tutuşan ezilenlerin öncülerini zindanlara dolduruyor.

Büsbütün çürüyen bu faşist düzen ve kapitalist devlet karşısında toplumsal çürümenin bir izdüşüm olduğunu ve değişik katmanlarda alışılmış bir duyarlık veya tümden bir duyarsızlık halinin oluştuğunu, gelene ağam gidene paşam eyyamcılığı hali yarattığını görmemiz gerekiyor. Başka bir ifadeyle bu durum emekçi sol hareketin etkisizliğine ve gerçek anlamda bir özne olamama ve politika boşluğuna işaret ediyor. Emekçilerin ve ezilenlerin politik islamcı faşist şeflik rejimi karşısında emekçi sol hareket seçeneği ve kutbunda politik mücadeleye dahil olamadığı koşullar toplumsal çürümeyi derinleştiriyor.

Olup bitenleri kenardan izleyen, her türlü çürüme vakasına alışılmış duyarlıkla yaklaşan, yani gören, duyan, tanık olan, farkında olan, içten içe öfke de duyan ama harekete geçmeyen, karnından konuşan, öfkesini çürüten ya da en yakınına ve kendi içine patlayan bir toplumsal vasat/iklim oluşuyor. Bu durum toplumsal duyarsızlığın yaygınlaşmasını ve derinleşmesini getiriyor. Hırsızlığa, yolsuzluğa, adaletsizliğe, özgürlüksüzlüğe karşı politik bir mücadele kulvarına ve cephesine dizilemeyen ezilenler ve yoksullar bu toplumsal çürümenin bir parçası haline geliyor. Düzen çürümesinin anaforuna kapılıyor. Dolayısıyla düzen çürümesi ezilen toplumsal sınıfları da çürütüyor.

Mafya çeteleri ve uyuşturucu çeteleri, kontrgerilla örgütlenmeleri faşist düzenin ezilenler ve yoksullara yönelik politikalarının temel aygıtlarıdır. Sınıf savaşımında mafya örgütleri kapitalist devletlerin bir düzen çürütme saldırısıdır. Ekonomik-sosyal yaşam koşullarının dramatik bir şekilde kötüleştiği, işçi sınıfı ve emekçilerin yoksulluk girdabıyla boğuştuğu koşullarda hem yaşamını idame ettirmek hem de bu zor koşullardan hızla çıkabilmek için emekçiler ve yoksullar düzenin çürüyen pamuk ipliğine sarılıyor. Düzenin ipine sarılan emekçiler sınıf atlama ve kapitalizmden yırtma düşüncesiyle borsadan bahis oyunlarına, mafyadan dolandırıcılığa kadar pek çok yolu bir bireysel kurtuluş patikası olarak benimsiyor. Bu sömürü ve zulüm düzeninden yırtanların, düzenden beslenerek rahat ve parazit biçimde yaşayan zenginlerin örneklerini gördükçe bu yollara daha fazla meyledebiliyor.

Toplumsal sınıflarla birlikte verili toplumsal sınıfların organik bir parçası olan emekçi sol hareket de bu çürümenin komplikasyonlarını yaşıyor. Seçil Erzan ve Fatih Terim'in odağında durduğu dolandırıcılık ve kara para aklama şebekesinin icraatları ya da aynı kesitte Dilan-Engin Polat çifti vakası bir başka kara para aklama olayı olarak ortalığa saçılıyor. Ancak anlamlı bir politik-toplumsal tepki gelişmiyor. Emekçi sol hareketimiz de bu skandalları anlamlı bir politik düzen teşhiri, eylemli ajitasyon ve faşist saray rejimine karşı politik mücadele konusu haline getiremiyor.

Bu bir politik sinizm halidir. Bu hal faşist kuşatma ve azgın terör koşulları tarafından mayalanıyor ve hazırlanıyor. Politik sinizmin tavrı ‘mış' gibi yapmaktır, alışılmış duyarlıktır, seyircilik ve kaydediciliktir, her bir politik olaya, yolsuzluk skandalına, düzen tarafından gadre uğrama pratiğine eylemsizlik mesafesinden durarak söylenmektir. Sinizm örgütsel bakımdan amorflaşmaktır, bir bütünlük bozulmasıdır. Politika, örgüt, eylem bütünlüğünün kaybedilmesidir. Politik bakımdan iddiasızlık ve özgüvensizliktir. Burjuva düzen partilerinin hegemonyası altında yürümektir. Son kertede kendi varlık amacıyla çelişkiye düşmek ve kendini inkar etmektir.

Faşist düzenin çürüme ve toplumu çürütme politikalarına karşı emekçi sol hareketin, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlerin her dönem bir karşı duruşu, politik seçeneği olmuştur. Emekçi sol hareketin politik mücadele tarihinde, düzenin çürütme ve yozlaştırma politikalarının kapsamlı devrimci faaliyet ve politikalarla boşa çıkarıldığı, etkisizleştirdiği başarılı örnekler var. Emekçi semtlerde yozlaşma, uyuşturucu ve çürütme politikalarına karşı çok değerli ve kazanımları olan faaliyetleri anımsamalıyız. Yine Kürdistan'da sömürgeci yozlaştırma ve çürütme politikalarına karşı bir politik eylem bütünlüğü olan güçlü karşı politikalar geliştirilmiştir. Fuhuş, uyuşturucu, ajanlaştırma, düzene bağlama, satın alma, işbirlikçileştirme gibi değişik çürütme ve faşist rejimin dayanağı haline getirme politikasına karşı kayda değer politik mücadeleler yürütülmüştür.

Bugün emekçi sol hareket geçmişte yürüttüğü antifaşist politik mücadelenin tüm birikimine yaslanıp hafızasını tazeleyerek verili toplumsal çürütme ve yozlaştırma politikalarına karşı bir mücadele pratiğini önüne görev olarak koymalıdır. Emekçi semtlerde uyuşturucu ve çürütme politikalarına karşı varlığını koruyan politik tepki, duyarlılık ve bölük parça mücadeleler emekçi sol harekete nereden başlanıp ilerleneceğinin yol işaretlerini ve devrimci imkanlarını gösteriyor.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 08 Aralık tarihli 145. sayı başyazısı.