21 Kasım 2024 Perşembe

Cemil Aksu yazdı | Dersim'de çalıştay ve doğa mitingi...

Dersim'de gerçekleştirilen çalıştay ve miting, iktidarın maden şirketleri ile birlikte yaptığı planlara karşı çok önemli bir karşı hamle olarak görülmelidir. Yıllardır Dersim'e giremeyen şirketler, 2015'ten beri sürdürülen OHAL'den destek alarak sondaj çalışmalarını sürdürüyor. Köylülerin girişine yasak olan meralarda, vadilerde, yaylalarda maden şirketleri sondajlarını yapabiliyor. Çalıştay ve miting bütün bu kirli planların önünü kesmek, ekonomik ve siyasi baskı altında olan Dersimlilerin, daha önce de yaptıkları gibi, birlikte mücadele ettiklerinde kendi topraklarında, kendi kültürleriyle şirketlerin ücretli kölesi olmadan da yaşayabilecekleri güce sahip olduğunu hatırlattı.

Dersim'de son yılların en büyük ekoloji eylemi gerçekleştirildi. Kazdağları için yapılan ve beş bin kişinin katıldığı yürüyüşten sonra Cudi Yürüyüşü ve şimdi de Dersim'de maden şirketlerine karşı yapılan çalıştay, yürüyüş ve miting ekoloji mücadelesine önemli bir ivme kazandıracak.

TMMOB ve Dersim Emek ve Demokrasi Platformu'nun ortaklaşa düzenlediği Çalıştay'ın ilk günkü oturumları Ovacık'ta yapıldı. İki oturum olarak yapılan çalıştaya halkın katılımı oldukça iyiydi. Sonuna kadar ilgiyle konuşmaları takip ettiler, forumda sorunlarını dile getirerek panelistlere hem eleştirilerini hem de sorularını yönelterek katkıda bulundular. Çalıştayın ikinci gününde Dersim merkezde Sanat Sokağında yapılması planlanan oturum yağmur nedeniyle belediyenin konferans salonunda gerçekleşti. Ardından yeniden Sanat Sokağında buluşan Dersimliler, miting alanına yürüdü.

Dersim yıllardır çok yönlü saldırı altında. Savaş politikalarından dolayı birçok köy, mera, yayla yasaklı bölge. Temel gelir kaynakları tarım olan Dersimliler zaten iktidarın tarımı bitirme ve şirketleştirme politikalarının yarattığı ekonomik sorunların yanında bir de savaş politikaları ile engellerle karşılaşıyor. Dolaylı göç ettirme politikası devrede. Bunlarla beraber Dersim enerji ve maden şirketlerinin kuşatması altında. Anadolu'nun tüm nehir havalarını şantiyeye çeviren HES furyası döneminde Munzur ve kolları üzerine onlarca baraj ve HES projesi yapılmıştı. Peri Suyu üzerine Limak'ın yaptığı baraj bütün mücadeleye rağmen yine "güvenlik güçleri"nin baskısı ile inşa edilmiş, bereketli Peri havzası su altında bırakılmıştı. O dönemde de 20 bin kişilik dev bir mitinge ev sahipliği yapmıştı, Dersim. Ve mücadele sayesinde başka birçok HES'in yapılması engellenmişti.

HES furyasını madencilik furyası takip etti. Başta siyanürle ayrıştırılan altın madenciliği olmak üzere madencilik alanında iktidar "yerli ve milli" kaynakları kullanarak küresel piyasalar için hammadde ve mamulleri ihraç etmek için atağa geçti. Bunun için maden şirketlerinin elini kolaylaştırmak için orman, toprak, tarım, su vb. ile ilgili her türlü koruma kanun ve yönetmeliklerini değiştirdi, şirketlere halkın itirazlarını engellemek için dava açmayı zorlaştırdı, şirketlerin işleri "milli güvenlik" sayılarak acele kamulaştırma hukuku geliştirildi. Böylece doğa ucuz kaynak haline getirildi. Ama sadece doğa değil bu alanda mafyatik taşeron sistemi kurularak emek de ucuz kaynak haline getirildi. Zaten madencilik için şirketlerin gözde coğrafyası olmasının nedeni de bunlar.

Bölge bir nedeni de "savaş politikaları" olan barajlar dışında bir de madencilik faaliyetleri ile kuşatmaya alınmış durumda. Geçtiğimiz yıl Malatya merkezde 10, Akçadağ'da 110, Arapgir'de 34, Arguvan'da 29, Battalgazi'de 67, Darende'de 38, Doğanyol'da 4, Doğanşehir'de 123, Hekimhan'da 72, Kale'de 8, Kuluncak'da 48, Pütürge'de 41, Yazıhan'da 43, Yeşilyurt'da 223 alan için ÇED gerekli değildir kararı verilmişti. Erzincan İliç'teki Çöpler Madeninde ise zaten 2010 yılından beri faaliyet sürmektedir. Anagold ile Çalık Holding'in işlettiği maden sahasında geçtiğimiz ay siyanür sızıntısı yaşanmış ve göstermelik olarak bir süre faaliyet durdurulmuştu. İliç, Munzur havzasına ve Ovacık'a sınır, arada sadece bir dağ silsilesi var. Ve şirket Munzur dağlarına doğru sahasını genişletmek istiyor. Dersim-Erzincan bölgesindeki orman alanlarının yüzde 52'si, tarım alanlarının yüzde 42'si, mera alanlarının yüzde 66'sı, büyük ovaların yüzde 22'si, farklı koruma statülerine sahip alanların yüzde 60'ı maden ruhsat alanı olarak belirlenmiş.

Bu yüzden Dersim'de gerçekleştirilen çalıştay ve miting, iktidarın maden şirketleri ile birlikte yaptığı bu planlara karşı çok önemli bir karşı hamle olarak görülmelidir. Yıllardır Dersim'e giremeyen şirketler, 2015'ten beri sürdürülen OHAL'den destek alarak sondaj çalışmalarını sürdürüyor. Köylülerin girişine yasak olan meralarda, vadilerde, yaylalarda maden şirketleri sondajlarını yapabiliyor. Sosyal yardım için devlet kurumlarına başvuran halk maden şirketlerine yönlendirilerek PR çalışması yapılıyor. Şirketlerin "sosyal sorumluluk" çalışmaları bundan ibaret de değil. Bazı STK'lar aracılığıyla Arıcılık Kooperatifi kurmak vb. projelere destek aranıyor. Başka yerlerde olduğu gibi, ekonomik politikalarla tarımsal faaliyetlerini sürdüremez, kendi toprağında geçinemez hale getirilen emekçi köylüler, istihdam, turizm, istimlak bedelleri gibi bilindik yalanlarla ikna edilmeye çalışılıyor.

Çalıştay ve miting bütün bu kirli planların önünü kesmek, ekonomik ve siyasi baskı altında olan Dersimlilerin, daha önce de yaptıkları gibi, birlikte mücadele ettiklerinde kendi topraklarında, kendi kültürleriyle şirketlerin ücretli kölesi olmadan da yaşayabilecekleri güce sahip olduğunu hatırlattı.

Miting hazırlığı için belediye başkanları ve muhtarların katılımıyla ilçe ilçe, köy köy yapılan halk toplantıların karşılıksız kalmadığını meydanı dolduran Dersimliler gösterdi. İlçelerden, köylerden mitinge gelen köylüler sık madencilere karşı Dersim'e sahip çıkma vurgusu yaptı. Dersim'in Alevi inanç merkezlerine değinilen konuşmalarda, sadece insanların değil bütün canlıların yaşam alanlarına ve haklarına sahip çıkma vurgusu yapıldı. Mitingde sahnelenen kısa skeç eyleme renk katmış oldu.

Dersimlilerin mevcut kuşatmayı dağıtmaları için avantaj ve dejavantajları iyi değerlendirmesi gerekiyor. Özel savaş politikaları, özellikle genç nüfus göçü, ülkedeki genel siyasi iklim ister istemez halkta bir yalnızlık ve çaresizlik hissi yaratıyor. Mevcut iktidar sürdüğü müddetçe elbette yağma ve talanın ardı arkası kesilmez ama unutmamak gerekir ki, bu koşullarda bile birçok mücadele kazanımla sonuçlandı. Bunun için Dersim'in yalnız olmadığını göstermek de çok önemli. Dersim'in İliç'in komşusu olması, Fırat Nehri havzasında olmasından hareketle tüm havzayı içine alan bir hareket kurmak gerekiyor. En başta havzadaki maden, endüstriyel tarım ve çarpık kentleşmenin Fırat nehrini bir ölü nehire çevirdiğini, Fırat'ı kurtarmak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Dersim'i Kazdağları ile İkizköy ile buluşturmak, metropollerdeki yöre halkını harekete geçirip direnişi oralarda da örmek, deneyimlerle sabittir ki, kazanmak için şart.

Tertele'den 90'ların "düşük yoğunluklu savaş"ına ve bugüne kadar büyük bedeller ödemiş Dersim, doğa ile bütünlüklü inanç ve kültürel değerlerinden, kendi mücadele geleneğinden yeni bir dayanışma, örgütlenme ile bu kuşatmayı da dağıtacaktır elbette.