Cemil Aksu yazdı | Afet değil cinayet
Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde yaşanan cinayetten hemen sonra cinayetin nasıl adım adım hazırlandığı belgeleriyle ortaya serildi. DSİ 2019-2023 yılı stratejik raporu her şeyi özetliyor. DSİ, taşkın sahalarının iskana açıldığını, riskleri tespit ettiklerini söylüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı 2019 Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planında, Bozkurt'ta taşkın suyunun hızı ve derinliğinin sorunlu olduğu, derenin sağındaki yerleşimin yüksek taşkın tehlikesine maruz kalacağı belirtiliyor. Nüfusun yüzde 45,6'sı etkilenebilir deniyor. Ama Bakanlık önlem almıyor.
Karadeniz en ağır sel felaketlerinden birini yaşadı. Kısa süreli şiddetli sağanak yağış sonrasında Sinop, Bartın, Kastamonu ve Karabük'te seller ve heyelanlar meydana geldi. Yağmur sonrasında dere kenarındaki yerleşim yerleri su altında kaldı, yollarda ve köylerde heyelanlar, göçükler yaşandı. Kastamonu'da 48, Sinop'ta 9, Bartın'da 1 kişi hayatını kaybetti. 77 kişi için de kayıp ihbarı yapıldığı açıklandı. Yetkililer inkar etse de yerel kaynaklar kayıp sayısının daha fazla olduğunu savunuyor.
Selin en fazla zarar verdiği yer olan Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinin hali, yaşananların bir afet değil tam tamına planlı bir cinayet olduğunu gözler önüne seriyor. Adet haline geldiği gibi, bu cinayetin faili ne iklim krizi ne de yıllık yağışın yüzde 53'ünün birkaç saatte yağmasıdır. Yaşanan cinayet bir imar cinayetidir. Sorumluları da bellidir. Ve sadece Bozkurt'ta yaşanılan felaket değil Akdeniz'i esir alan yangınlarda da, Karadeniz'in diğer bölgelerinde değişik zamanlarda yaşanan sellerin de hepsinin nedeni rantı, karı esas alan, yandaş kişileri ve şirketlerin işleri görülsün diye her türlü imar planlamasını, bilimsel ilkeleri, hukuku hiçe sayan kamu politikalarıdır, iktidardır.
Sel, yangın ya da kuraklık gibi doğal olayların bir insani felaketle sonuçlanması ancak ve ancak bu öngörülebilir doğa olaylarını veri alarak altyapı ve üstyapı çalışmaları yapılmaması sayesinde olmaktadır. Türkiye'de her yıl Temmuz-Ağustos aylarının çok sıcak geçtiğini, bu yıl için kıştan beri aşırı kuraklık yaşadığımız ve bu aylarda insanların eğlence, serinlemek vb. amacıyla ormanlık alanlardaki etkinliklerinin arttığı ve bütün bunların yangın ihtimalini arttırdığı verilerle bilinmekteydi. Ülkenin bir tarafında aşırı sıcak hava dalgaları yaşanırken özellikle Karadeniz bölgesinde ani ve aşırı yağışlar beklendiği ve bu durumun normal hal aldığı da verilerle bilinmekteydi. Gerek Meteoroloji Müdürlüğü'nün gerek DSİ'nin kendi raporlarında bunlar ifade edilmektedir.
Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde yaşanan cinayetten hemen sonra cinayetin nasıl adım adım hazırlandığı belgeleriyle ortaya serildi. DSİ 2019-2023 yılı stratejik raporu her şeyi özetliyor. DSİ, taşkın sahalarının iskana açıldığını, riskleri tespit ettiklerini söylüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı 2019 Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planında, Bozkurt'ta taşkın suyunun hızı ve derinliğinin sorunlu olduğu, derenin sağındaki yerleşimin yüksek taşkın tehlikesine maruz kalacağı belirtiliyor. Nüfusun yüzde 45,6'sı etkilenebilir deniyor.
DSİ 2019-2023 yılı stratejik raporu her şeyi özetliyor.
— Politeknik (@PoliteknikBilgi) August 13, 2021
DSİ, taşkın sahalarının iskana açıldığını, riskleri tespit ettiklerini söylüyor.
Peki ya sonuç? #bozkurtyokoldu
Çünkü kamu varlıkları; taşkınlara karşı güvenli bir kent yaşamı için değil saraylara, şirketlere harcandı! pic.twitter.com/WWs1LAFGgN
Taşkın olacağı öngörülmüş ama Bakanlık önlem almamış. Kendilerinde olan bilgiyi yok saymışlar!
Dere ve taşkın yatağına yerleşim olmayacağı bilgisi antik çağlardan beri bilinen ve hala da okullarda öğretilen bir bilgidir. Bütün antik kentlerin yamaçlarda kurulmasının temel iki nedeni vardır: Tarım alanlarını korumak ve taşkınlardan korunmak. Şehir planlamacılığının en temel bilgisidir. Aynı zamanda ekolojik bir bilgidir. Fakat rantı ve karı esas alan sermaye politikaları bu en basit ve temel bilgiyi yok sayarak her yerde dere ve taşkın yataklarını yapılaşmaya açmıştır. Selin felakete dönüştüğü bütün yerler böyle bir işlemin olduğu yerlerdir.
Türkiye'nin her yerinde dere ve taşkın yataklarını yapılaşmaya açmak için "dere yataklarını ıslah çalışmaları" yapıldı, yapılmaya devam ediliyor. Bu ıslah çalışmaları ile dere yatağı 2-3 metre yüksekliğinde duvarlarla boydan boya çitleniyor, dere yatağındaki kayalar çıkarılarak pist haline getiriliyor. Böylece yılın büyük bir kısmında cılız akan dere ıslah edilmiş oluyor. Derenin kenarına ve taşkın yatağına da hemen kamu binaları, konutlar vb. dikiliyor. Çoğu durumda derenin yatağı daraltılırken daha fazla konut alanı yaratmak için derenin yatağı sağa sola kaydırılıyor.
Yapılan en aptalca hatalardan biri de kanal üzerine yapılan köprüler. Genellikle derenin cılız aktığı zamanları veri alarak yapılan köprüler, aşırı yağışlarda kısa zamanda tıkanıp doğal baraja dönüşüp sonrasında da yıkılarak selin şiddetini arttıran rol oynamaktadır. Bozkurt ilçesinde gördüğümüz gibi.
Meselenin sadece taşkın yataklarını yapılaşmaya açmak olmadığını da görmeliyiz. Köyleri ve tarımı tasfiye eden neoliberal politikalar kent merkezlerindeki nüfus yoğunluğunu arttırarak "kentsel dönüşüm" için baskıladığını, artan kentsel faaliyetlerin (inşaat ve bu faaliyetler için hammadde, enerji ihtiyacı vb.) ihtiyaçlarının karşılanması için de boşaltılan kırsal bölgelerde maden, enerji ve endüstriyel tarım vb. faaliyetlerinin artışının yeni bir ekolojik yıkım furyasına dönüştüğünü, orman alanlarının bu tür projeler için tarumar edilmesi, enerji yatırımları için bütün derelerin ve vadilerin taş ocakları, tüneller, yollar vb. ile altüst edilmesi... Doğal bir olay olan aşırı yağışların felakete dönüşmesi ve insanların canına kıyması işte böyle bir cinayet şebekesinin işidir.
Ve bundan sonra da seller felaketlere dönüşüp can kıymaya devam edecek. Çünkü katil işbaşındadır. İktidarın yarattığı yıkım karşısında IBAN göndermekten ve felaketin boyutlarını gizlemekten başka yapabileceği hiçbir şey yok. Dere kenarlarına yapılan duvarların boyunu daha da yükseltmek dışında!
Sadece Bozkurt değil Karadeniz'de her ilçede aynı sorun var: Taşkın yataklarının işgali... Bu taşkın yataklarının yapılaşmadan temizlenmesi nasıl sağlanacak? Taşkın yatağını imara açan kararların altında imzası olan yetkilileri suçlarından dolayı kim nasıl yargılayacak? Körfez depreminde sorumlular gerçekten yargılandı mı?
Bu felaketlerden kurtulmak için sadece bütün bu yıkıcı politikaları uygulayan iktidardan kurtulmak yetmeyecektir. Bu iktidara destek veren ve bu yandaşlık sayesinde dümenini yürütenler var olmaya devam olmaya devam ettiği, müstakbel iktidarlar bunlarla aynı fıtrata sahip olduğu sürece bu sorun devam edecektir.
Kim taşkın yataklarını eski haline dönüştürmek için program açıkladı? Selin, yangının, kuraklığın bir toplumsal felakete dönüşmemesi için başka bir felakete ihtiyaç var: Devrim felaketine.