26 Aralık 2024 Perşembe

Bursa'da 'şimdi Atılım zamanı' paneli

Atılım gazetesinin 30. yılı etkinlikleri kapsamında Bursa'da düzenlenen panelde kadına yönelik şiddet ve toplumsal erkeklikle yüzleşme ve sosyalist basının 30 yıllık mücadelesi tartışıldı. Kadına yönelik şiddetin hayatın her alanında yaşandığını söyleyen SKM MYK üyesi Leyla Can, toplumsal erkeklikle yüzleşme çağrısı yaptı. ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni ise Rojava Devrimine yönelik saldırıları ve burjuva medyanın propaganda dilini hatırlatarak, sosyalist basının bu süreçlerde oynadığı rol ve ezilenlerin mücadelesi bakımından önemine vurgu yaptı.

Atılım gazetesinin 30. yılı etkinlikleri kapsamında Bursa'da panel düzenlendi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Yıldırım İlçe binasında gerçekleştirilen panelde, Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) MYK üyesi Leyla Can "Kadın cinayetleri ve toplumsal duyarlılık", ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Murat Çepni ise "30. yılında Atılım" başlıklarında sunum yaptı.

"Yaşasın kadın devrimi", "Yaşasın halkların birleşik devrimi", "Devrim şehitleri ölümsüzdür" ve "Yaşasın devrim ve sosyalizm" pankartlarının asıldığı panel, devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşuyla başladı. Ardından Atılım gazetesinin 30 yıllık mücadelesinin anlatıldığı sinevizyon gösterimi yapıldı.

CAN: ŞİDDETİ KADINLARIN HAYATININ HER ALANINDA GÖRÜYORUZ
Çok sayıda kişinin katıldığı ve moderatörlüğünü Metin Kılıç'ın yaptığı panelde ilk sunumu SKM MYK üyesi Leyla Can yaptı. Kapitalist sistemin emperyalist küresel çağında, erkek egemenliğinin erkek şiddetini özel olarak örgütlediğini söyleyen Can, "Devlet şiddetini toplumun her kesiminde görüyoruz. İşçiler hakkını aradığında, Kürt halkı iradesini savunduğunda, kadınlar özgürlük mücadelesi için sokaklara çıktığında, toplumun her kesimi demokratik hakkı için sokağa çıktığında hatta düşündüğünde bile AKP-MHP faşist iktidarının zoruyla, baskısıyla karşılaşıyor. Bu şiddeti kadınların hayatının her alanında yaşadığını görüyoruz" dedi.

Diyarbakır'da katledilen 8 yaşındaki Narin'i, İstanbul'da Ayşenur ve İkbal'in vahşice katledilişini örnek olarak gösteren Can, "Bugün toplumun hangi kesimine bakarsak bakalım muazzam bir çürüme, şiddet olduğu görüyoruz. Ve bu şiddetin en yoğun biçimini kadınlar yaşıyor" dedi. Can, AKP-MHP iktidarının medyasından tüm kurumlarına kadar bu şiddeti meşrulaştırmaya çalıştığına dikkat çekti.

'ERKEK EGEMEN SİSTEM KADINLARIN ÖZGÜRLEŞMESİNİ TEHLİKE OLARAK GÖRÜYOR'
Kadına yönelik şiddetin faillerini ve kimler tarafından korunduğunu iyi bildiklerini söyleyen Can, son 14 yılın en yüksek kadın cinayetinin ekim ayında yaşandığı bilgisini verdi. 2024 Ekim ayında 48 kadının katledildiğini, 27 kadının "şüpheli" şekilde öldüğünü söyleyen Can, "AKP İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çıkıyor, failler cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Bir erkek bir kadını katlettiğinde, takım elbise giydiği için iyi hal uygulanırken, bir kadın öldürülmemek için özsavunmasını kullandığında müebbet hapis cezasıyla yargılanıyor. Ya da daha 25 Kasım'da gördük, kadınlar sokağa çıkmasın diye savaşa hazırlanır gibi hazırlandı iktidar. Doğru, bu erkek egemen sistemle kadınların savaşıdır. Kadınların özgürleşmesini kendilerine tehlike olarak görüyorlar. Bugün erkek egemenliğini beslemelerinin, her kürsüden kadın düşmanı sözler söylemelerinin sebebi de bu" ifadelerini kulandı.

'KADIN CİNAYETLERİ ÖNLENEMEZ DEĞİL'
Halkın kadınlar katledilirken devletin nerede olduğunu sorduğunu oluşan tepkinin önüne geçmek için İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın katledilen kadınları suçladığını hatırlatan Can, katledilen kadınların cebinden çıkan koruma kararlarını hatırlattı. "Kadın cinayetleri önlenemez değil. Devlet tarafından, iktidar tarafından; yargısıyla, kolluğuyla önlenmiyor. Sebebi de esasında kadınları makbul bir zemine oturtmak, erkek egemen sistemi güçlendirmek, makbul kadın rejimlerini oluşturmak istiyorlar" diyen Can, her ay neredeyse 30 kadının katledildiğini hatırlatarak, toplumsal erkeklikle yüzleşme, mücadele çağrısı yaptı.

'KADINLAR İTAAT VE ÖLÜM SEÇENEKLERİNE MAHKUM DEĞİL'
Dünyanın her yerinde kadınlara sunulan tek şeyin itaat ya da ölüm olduğunun altını çizen Can, "Kadınların bu iki seçenek arasında sıkışmadığını, bir seçeneklerinin daha olduğunu, mücadele ederek, özsavunmalarını kullanarak, örgütlenerek, kadına yönelik şiddeti durdurabilecek gücünün olduğunu söylüyoruz" dedi.

'ÖNCE KENDİMİZDEN BAŞLAMALIYIZ'
Erkeklikle yüzleşme çağrısına ilişkin konuşan Can, "Burada karşı tarafa da sormak istiyorum. Biz her gün aslında kadınların sadece fiziksel şiddetle değil şiddetin her biçimiyle karşılaştığı, erkeklerin her yerde egemen olduğu, kadınların yaşamın içinde var olabilmek için her an mücadele ettiğini görüyoruz. Bir kadının akşam eve korkarak yürümesinin ne demek olduğunu biliyor muyuz? Ettiğimiz cinsiyetçi bir küfrün tecavüz ve şiddeti nasıl beslediğini biliyor muyuz? Evdeki temizlik ve bakım yükünü kadınlara yüklemenin ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Toplumun her alanında kadına yönelik şiddete müdahale etmek gerek. Bu otobüste bir küfre karşı çıkmak da olabilir. Mersin'de sokağın ortasında bir kadın eski eşi tarafından demir sopalarla dövülürken, etrafındaki insanların izlediğini, kameraya çektiğini görüyoruz. Sokakta bir kadın ve erkek arasında kavga olduğunda, bunu onların iç meselesi görüp müdahale etmiyoruz. Biz toplumun mücadele eden kesimiyiz. Değiştirmenin yolu kendi yaşamımızın içinde. İnsanlara eşitlik ve özgürlük bilincini götürecek insanlarsak önce kendimizden başlamalıyız" ifadelerini kullandı.

Şule Çet için yürütülen adalet mücadelesini hatırlatan Can, kadınların yürüttüğü mücadele sonucu toplumsal duyarlılık oluştuğuna işaret etti. Şule Çet'in ölümünün, "sarhoş bir kadın plazadan düştü" sözleriyle magazinleştirilerek katliamın üzerinden örtülmeye çalışıldığına dikkat çeken Can, genç kadınlar başta olmak üzere mücadele eden kadınların şüpheli ölümü reddettiğini, bunun bir kadın cinayeti olduğunu söyleyerek mücadele yürüttüğünü anımsattı. Can, kadınların mücadelesi sonucu Şule Çet'in katledildiğinin ortaya çıktığını ve katillerin ceza almasının sağlandığını söyledi.

ÇEPNİ: ERKEKLİKLE YÜZLEŞMELİYİZ
Ardından Atılım'ın 30. mücadele yılına ilişkin ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni söz aldı. Kadına yönelik şiddetin kanayan bir yara olduğunu söyleyen Çepni, sosyalistlerin yaptığı erkeklikle yüzleşme çalışmalarının kıymetine vurgu yaptı. Kadına yönelik şiddet ve faillerinin karşısında mücadele yürütmek, devletle bağını ortaya çıkarmak zorunda olduklarını söyleyen Çepni, sosyalist erkekler olarak bu konuda sorumluluk aldıklarını söyledi.

'AKP BURJUVA BASINI SATIN ALARAK İŞE BAŞLADI'
Atılım'ın salt bir gazete olmadığını söyleyen Çepni, "Türkiye ve Kürdistan gibi coğrafyalarda bir basının hele de devrimci, sosyalist bir gazetenin 30 yıllık kesintisiz yayın yapmasının önemine vurgu yaptı. Çepni, "AKP'yi, özellikle 20 yılda yaptıklarını tartışıyoruz, hepimizin dikkatinden kaçmamıştır. AKP işlerine başlarken önce kendi burjuva basınını dahi kontrol altına almakla başladı. Burjuva basını satın aldı, yüzde 85 bugün AKP'nin elinde" dedi.

'ATILIM KENDİNDEN MENKUL BİR DEVRİMCİ ODAK DEĞİL'
Sosyalist bir gazetenin 30 yıllık kesintisiz tarihi kutlandığında esasen Türkiye'de işçilerin, emekçilerin, Alevilerin, kadınların, ezilenlerin faşizme karşı konuşmuş olduğunu dile getiren Çepni, "AKP'li yıllarda çok daha yaygın tartışıyoruz. Son yıllarda maalesef demokratlar, devrimciler, sosyalistler olarak Halk TV'yi seyrediyoruz. Halk TV'nin hayatımızda önemli bir yeri var. Bir düzen, burjuva basının, AKP muhalifçiliği üzerinden yayın yapan bir basının üzerimizde etki yapmayacağını söyleyemeyiz. Buradan yola çıkarak kendi basınımızı okumak, kendi basınımızı izlemek, izletmek, dağıtmak, propagandasını yapmak devrimci mücadele açısından kritik bir öneme sahip. Dolayısıyla Atılım dediğimizde de yalnızca kendinden menkul bir devrimci odaktan, araçtan bahsetmiyoruz. Bir bütün olarak kapitalizme, sömürgeciliğe, faşizme, erkek egemen siyasete karşı bir mücadeleyi konuşmuş oluyoruz" ifadelerini kullandı.

'KAPİTALİST EMPERYALİST SİSTEM KRİZ İÇİNDE'
Ortadoğu'daki gelişmelere değinen Çepni, "Ortadoğu açısından emekçilerin, Kürt halkının, Alevilerin, Arapların bir iradesinin olmadığını bize propaganda ediyor egemenler. Kendi sözümüzün, irademizin ne kadar önemli olduğunu acı bir şekilde yaşıyoruz bu coğrafyada" dedi.

Ortadoğu'da yaşananların arkasındaki gelişmeler görülmediğinde Rojava'ya yönelik saldırıların tam anlamıyla anlaşılamayacağını söyleyen Çepni, "Kapitalist, emperyalist sistem büyük bir kriz içinde. Dünya tekelleri yoğunlaşmış, sermaye birikimi olağanüstü artmış ve dünya ticaret merkezleri dünya pazarına dönüşmüş durumda. Bir avuç dünya tekeli, dünya pazarını idare ediyor. Bu aynı zamanda kapitalizmin, şirketlerin elinde birikmiş muazzam bir spekülatif sermayeye dönüşüyor. Üretimden, artı değer sömürüsünden para kazanmak yerine, spekülatif sermayeden yani paradan para kazanmak geliyor. Ne yapıyor insanlar evini, işyerini satıyor bankaya koyuyor, faiz alıyor. Bir gecede, bir haftada zenginler türüyor. Yoksullar değil elbette AKP'nin saadet zincirinden faydalanan zenginler bunlar. Bu krizin kendisine kapitalizmin varoluşsal krizi diyoruz. Ancak ve ancak kendisine yeni sömürü alanları, doğa talanı, emeğin sömürüsü, maden sahaları, yeni rekabet alanları yaratarak aşabilir bu krizi. Bu yeni sömürü alanı Ortadoğu'da ticaret yollarında karşımıza çıkıyor. Çin muazzam bir gelişme yaşadı, Afrika'ya kadar ticaretin gelişmesiyle bir hegemonya kurdu. Etrafında Rusya, İran var. Karşısında Amerika ve AB ekseni var. Bu iki eksen Çin'in bu gelişmesi karşısında yeni bir ticaret yolu arayışında. Çin, Uzakdoğu'dan Amerika'ya kadar 'ipek yolu' inşa etmeye çalışıyor. AB ve Amerika da kendi ticaret yolunu inşa etmeye çalışıyor. İki yolun da birbirine rekabeti var, bu rekabet yollarının temizlenmesi lazım. İki eksenin arasında da Türkiye'nin boşluktan faydalanma siyaseti var. Irak'la, Arabistan'la başka bir yol inşa etmeye çalışıyor. Hepsi emperyalizmin içinde bulunduğu krize ticaret yollarıyla çare bulma telaşı" dedi.

'BÖLGE DEVRİMİ GÜNCELDİR, GERÇEKLEŞTİRİLEBİLİR'
İsrail'in bu ticaret yolunun önündeki engellerin Suriye, Lübnan Hizbullahı olduğunu ve bunları temizlemeye çalıştığını belirten Çepni, Rojava Devriminin düzeniçileştirmek istendiğini söyledi. Bir tarafta emperyalist diğer tarafta ezilenler bloğu olduğunu ve en kritik yerinde Rojava Devriminin durduğunu kaydeden Çepni, "Emperyalistler ve vekaletindeki kuvvetler kendinden menkul değil. Hepsi birbirine bağlı blokların temsilcisi olarak faaliyet yürütüyor. Son dönem gelişen saldırıların, Rojava Devrimine dönük saldırıların arka planına bakarsak bunu çok daha net kavrayabiliriz" ifadelerini kullandı.

'ROJAVA DEVRİMİ DÜNYA EZİLEN HALKLARINA UMUT VE MODELDİR'
Ortadoğu'daki devrimci, demokratik dinamiklere işaret ederek, bunların başında Kürt halkı ve Rojava Devriminin geldiğini vurgulayan ESP Eş Genel Başkanı Çepni, "Rojava Devrimi dünya ezilen halklarına umut ve model olduğu için emperyalistleri rahatsız ediyor" dedi.

Ezilenlere, "bu tablodan çıkış mümkün değildir" fikrinin dayatıldığını belirten Çepni, bu anlayışa karşı mücadele ettiklerini söyledi. Çepni, "Ezilenler olarak kendi devrimimizi örgütleyebiliriz. Pekala şunu önerebiliriz, bize deniyor ki 'sizin bir kurtuluş projeniz olamaz. Ya ABD ya Rusya ya da Çin tarafında olacaksınız.' Biz de hayır kendi devrimimizi örgütleyebiliriz diyoruz. İşte bizim bölge devriminden kastımız bu. Rojava Devriminin kastettiği bu. Ortadoğu Halklar Federasyonu derken bunu kastediyoruz. Ezilenler cephesi açısından son derece güçlü olanaklarla karşı karşıyayız. Bölge devrimi söz konusudur, günceldir, gerçekleştirilebilir" vurgusu yaptı.

Sunumların ardından panel, soru ve cevaplarla devam etti.