21 Kasım 2024 Perşembe

Aydın Akyüz yazdı | Uzlaşıcı ve sekter mizaç ve kişilik

Uzlaşıcılıkla sekterliğin ortak özelliği, tek yanlı olarak zıt iki ayrı uca savrulmalarıdır. İkisinin de ilkeler ve esneklik karşısındaki tutumu sorunludur. Sekterler her sorunu ilkesel bir tutumla karşı karşıyaymış gibi ele alır. O katılıkta tutum belirler. Uzlaşıcı mizaç adeta ilkelerle kendini zincirlemeyi, tarzını ve pratiğini ilkelerin prensipleriyle koymayı bilmez.

Bir kolektif bireyde mizaç önemlidir. Kişiliğin ve yaşamda duruşun yansımasıdır. Mizaç ve kişilik kolektif iç işleyiş ve sosyal ilişkilerde olduğu kadar, sorunları ele alma ve fikir üretme biçimine de etkide bulunur. O yüzden uzlaşıcı ve sekter kişilik ve mizaçlar, politik ve ideolojik sonuçlar doğurur.

Kimi durumlarda yüzeysel ilk bakışla 'liberal' ve 'sekter' görünüm bir fikir veya tutum derinlikli, bütünlüklü ve daha yüksek bir bilgi ve bilinç düzeyinden incelendiğinde en isabetlisi olduğu ortaya çıkabilir. Bunda belirleyici olan yanıltıcı biçim ve görünüş değil, sağlam bir temele dayanan içeriğin ve taşıdığı potansiyelin anlaşılıp açığa çıkartılmasıdır. Gerçeklikten ve amaçtan göreli olarak sağa doğru bir sapma uzlaşıcılıksa; sekterlik de göreli olarak sola doğru bir sapmadır. Bu iki zıt kavram arasında anlamlı bir birlik vardır. Farklılıkları kadar ortak yanları da dikkat çekicidir. İkisinde de kendiliğindenciliğin etkisi vardır. Birincisi toplumsallaşmış egemen burjuva bilincin kendiliğindenci etkisi altındadır; ikincisi bu egemen toplumsal bilince ve düzenine duyulan tepkinin ürünü olmakla birlikte, gerçeği yakalama başarısı ve olgunluğunu gösterememiş küçük burjuva aydın öfkesinin kendiliğinden etkisinin yansımasıdır. İkisinin de ortak özelliği; yüzeysellik, kaba yaklaşım ve amaç yitimidir. Birincisi burjuva ideolojiden kopuşamamanın, ikincisi içeriksiz bir 'kopuş'un kurbanıdır. İkisi de burjuva ideolojisinin etkisi altındadır. Birincisinin yüzü liberalizme, ikincisinin yüzü maceracılığa dönüktür. İkisi de kavramın tam anlamıyla ne liberaldir ne de maceracı. Böyle olsalardı kolektifin bir parçası olamazlardı. Bu kavramsallaştırmalar bireyin üzerindeki liberal veya sekter etkiye ve yönüne işaret etmek için kullanılır.

Uzlaşıcı ve sekter kişiliğe ve mizaca yoğunlaşmak, derinlikli çözümlemek için ayrı ayrı ele almak daha yararlıdır. Üzerinde duracağımız özelliklerin hepsinin tek bir kolektif bireyde toplanmış olması olanaklı olmayabilir. Bu özellikler parça parça birçok kolektif birey üzerinde bulunabilir. Hatta denilebilir ki aynı kişinin farklı dönemlerinde bu özellikler sirayet etmiş olabilir. Bir dönem uzlaşıcı kimi özellikler taşırken, bir başka dönem bazen bunu aşmak adına sekter özellikler taşıyabilir. Anlaşılır olmak için sanki bu iki mizacın birbirine zıt iki bireyde toplanmış gibi ele alacağız.

UZLAŞICILIK
Uzlaşıcı kişiliğin tipik özelliği, sürekli biçimde çelişkileri uzlaştırmaya çalışmasıdır. Mevcut seçenekler arasında orta yolu bulmaya eğilim duymasıdır. Herhangi bir konuda net ve kararlı fikir ve yönelime sahip olmamasıdır. Okyanusun ortasında nereye gideceğini bilmeyen bir kaptan gibidir. Amaç açıklığı yoktur veya zayıftır. Bu yüzden hangi yöne eserse essin bir rüzgardan yararlanmasını bilmez, rüzgar nereye eserse oraya yönelir.

Çağımızın hastalığı olan her konuda sınırlı ve yüzeysel bilgiye sahip olmayı yeterli görüp hiçbir konuda tam ve derinlikli bilgi ve fikre sahip olamama hali en çok uzlaşıcı kişilik için geçerlidir. Tersi de mümkün, devrimci eleştirel süzgeçten geçirilmemiş, mantıksal tutarlılığı sağlamak için üzerinde yeterince düşünülmemiş, yaşadığı başkaca yöntem sorunlarıyla birlikte, amaçsız beyninde yığdığı bilgi deryası içinde yön kaybına uğramak da benzer sonuç doğurabilir.

Düşünsel olarak tembeldir. Sınırlı bilgilerle, yüzeysel ve kaba bir mantıkla yol almayı alışkanlık edinir. Bir fikri mantıksal sonuca götürene kadar üzerinde düşünmez, bilgi ve birikim eksikliği sorunu yaşadığı tanıklıkları ve yalpalamaları aşmak için derinlikli araştırma ve inceleme çalışmasına yönelmez. Okumaz ya da çok az okur, hiçbir konuda derinleşmez, sistematik düşünme alışkanlığı edinmez. O yüzden de birbiriyle bağlantılı olay ve olgular zinciri arasında bağ ve bağlantıları görmez. Sorunları tek bir stratejiye bağlı olarak ele almaz. Her sorunu, olayı, olguyu ve fikri bağlantıda olduğu diğer şeylerden bağımsız olarak görür. Yüzeysel çözümler üretmeye eğilimlidir. Meseleleri uzun vadeli bir perspektifle ele almaz. Her sorun tek tek ve yalıtık olarak çözmeye çalışır. Anlık düşünür ve karar verir. Hemen sonra 'unutur.' Dolayısıyla davranışları, tutumları ve fikirleri arasında bir uyum ve tutarlılık yoktur. Aynı konuda, her somut durumda ya değişen duygu durumunun ve psikolojisinin etkisiyle ya ortamdaki eğilimlerin etkisiyle her seferinde farklı tutum alabilir, farklı bir fikri savunabilir. Belli bir mantıksal tutarlılığa sahip bütünlüklü bir düşünce sistematiği yoktur.

Bu tarzla dar pratikçi kısır bir döngü dışında bir şey üretemez. Etkilenmeye açıktır, özgüveni zayıftır. Kararsızdır, sık sık yalpalar. Genellikle bir işi bitirmeden koşulların ve başkalarının basıncı altında elindeki işi bırakır bir başkasına yönelir. Arkasında yarım kalmış işler enkazı biriktirir. Gerektiğinde elindeki işi bitirmek için direnç ve kararlılık göstermez. Bu durum inisiyatifini sürekli biçimde kemirir. İşin sahibi olarak konumlanmadığı için, tam bir inisiyatifle işe sahip çıkmaz. Yardımcıdır, tamamlayandır, o yüzden başarı kadar başarısızlıkta da payını doğru değerlendirmez. Sorun hep koşullarda ve başkasındadır.

Kendisinin kararlı bir fikri ve önerisi yoktur. Çoğunlukla başkalarının fikir ve önerilerine tabidir. Doğrunun ve gerçeğin ne olduğundan bağımsız olarak kendi istek ve eğilimleriyle çevresindekilerini uzlaştırmaya çalışır. Herhangi bir fikri tartışmada veya bir sorunu çözüme bağlarken; dile gelen fikir ve önerilerin ileri yanlarıyla kendisinin eksik ya da hatalı yanlarını aşmaya yönelip sentezleyerek daha ileri bir sonuca ulaşma becerisi göstermez. Sentezlemeye ve uzlaştırmaya meraklıdır ama sentezleme ve uzlaştırma yöntemi eklektiktir.

TAM VE BÜTÜNLÜKLÜ BİLGİ VE AMAÇ AÇIKLIĞI
Kararlı bir duruşa sahip olmak için yapılan işin, karşı karşıya kalınan durumun, savunulan fikrin üzerinden bütün boyutlarıyla düşünsel ve pratik hakimiyet gerektirir. Bu da ancak bilgiyle, araştırma incelemeyle, kafa yormayla ve emek harcamayla elde edilir. Bir kere elde edilmekle korunmaz. Yaşamın değişen ve dönüşen döngüsü karşısında bütün bu kategorilerde yenilenmeyi süreklileştirmekle korunur.

Tam ve bütünlüklü bilgi sahibi olamamak aslında bildiği ve göreli olarak hakim olduğu konularda da şüpheye düşüp kararlı bir tarzda kendini ortaya koymamaya yol açar. "Tam ve bütünlüklü bilgi" ifadesi mutlak değil görelidir. Bilgi sonsuz katmanlardan oluşur. Her şeyi bilemeyiz. Ama her konuda belirli bir konumlanma noktasından ve soyutlama düzeyinden ihtiyacımız olan tutum ve fikir için yeterli bilgiye (tam ve bütünlüklü bilgiye) sahip olabiliriz. Bu durum neyi ne kadar bildiğimiz ve bilmediklerimiz arasında sınır çizgisi çekmemiz önünde engel değil. Bildiklerimizin sınırlarına hakim olmak, ihtiyacımız doğrultusunda nereye yoğunlaşmamız gerektiğine ışık tutar. Yanı sıra bilmediğimiz konularda tutum belirlemek ya da fikir üretmekten kaçınmamızı sağlar. Dolayısıyla bildiğimiz ve hakim olduğumuz, bilincine vardığımız konuda daha net ve kararlı bir tutum belirleyebilir, bu bilgilere dayanan fikrimizin arkasında daha kararlı durabiliriz.

Fikir söz konusu olduğunda sadece bilginin doğruluğu yetmez. Amaçta açıklık, yol ve yöntemde netlik gerektirir. Şüphesiz bu da marksist teori ve yöntemin yanı sıra kolektif ve bireysel deneyimlerin özümsenmesini şart koşar. Değişen koşullar ve durumlar için bu fikirlerin yeniden sentezlenmesine ve yeniden üretilmesine katkı vermeyi kapsar.

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ İDARECİLİK VE STATÜKOCULUK
Uzlaşıcı mizaç ve tarz sağlamcıdır, risk göze almaz, tam başarıdan da gizli bir korku duyar. Çünkü statükonun sarsılma riski vardır. O yüzden de idarecidir. Bilinmezlikten ve belirsizlikten korkar, bu yüzden işi sonuna kadar götürmez.

Gerilimli tartışmalardan ürküntü duyar, kaçar, bunu da başaramamışsa ikna olmadığı halde tartışmanın psikolojik gerilimi altında çabuk pes eder. İkna olmuş gibi yapar, daha ötesi tartışmayı keser.

Onun için en güvenli liman statükonun sürdürülmesidir. Oysa statüko devrimci ortamın ve kişiliğin erozyona uğraması demektir. Diyalektik bize gelişmenin ve ilerlemenin kaynağının çelişki ve zıtların mücadelesi yani gerilim olduğunu söyler. O yüzden sorun ve gerilimlerden kaçmak, gelişme ve ilerlemeyi reddetmek demektir. Önemli olan, yaşadığımız sancıların gerilemenin mi yoksa gelişme ve ilerlemenin mi sancıları olduğudur. Eğer gönül rahatlığıyla yaşadığımız sancıların yenilenme, kendimizi aşmanın bir durumdan daha üst yeni bir duruma geçmenin sancıları olduğunu söyleyebiliyorsak, hiçbir zorluk ve yük irademizi aşındıramaz. Gerisi kendimizi duygusal ve ruhsal olarak bu gerilimlerle başa çıkmaya hazırlamak ve alıştırmaktır.

SEKTERLİK
Kolektif yaşamda liberal-uzlaşıcı tarz önemli bir zaaf ve risk olmakla birlikte, sekterliğin zararlarını göz ardı etmeyi gerektirmez.

Sekter, meseleleri yüzeysel ele alır. Çoğunlukla özü kaçırır, biçimi her şey haline getirir. Formel mantığa eğilimlidir; köşeli düşünür, farklı yol ve yöntemleri, ara tonları karıştırır veya önemsemez. Farklılıklarda zenginliği göremez, sadece 'doğru' ve 'yanlış' olarak tasnif eder. Onun için göreli hiçbir şey yoktur; her şey basittir, kesindir, mutlaktır. Olay veya olayları titizce incelemez, çabuk sonuçlara varır, düşünmeden itiraz eder. Karşısındakileri dinleme ve anlama çabası zayıftır, sabırsızdır.

Sekter mizaç, yerli yersiz her şeye müdahale eder. Her şeyin onun istediği şekilde yapılmasını istemekle kalmaz, dayatır. Öyle ki bulaşığın yıkanmasıyla ilgili önemsiz bir ayrıntıya bile bir ayrıntıya bile müdahale eder. İlkesel bir meseleymiş gibi ele alıp tartışır. Çevresindekileri nesneleştirmeye eğilimlidir; tek özne kendisiymiş ruh haliyle hareket eder.

İncelikten yoksun ve özensizdir. Yaptıkları ve söylediklerinin karşısındakilere neler düşündürdüğü, neler hissettirdiği önemli değildir. Önemli olan kendisinin almayı umduğu sonuçtur. İnsanları kırıp dökerek iş yapar.

"Sekter insan diyaloğa girmez, sadece yargılar. Başkalarının düşüncelerine değer vermez, dikkate almaz, sadece kamçılar. Diğerlerine güvenmez ve dürüstlüklerinden hep şüphe eder. Sürekli tetikte durur, güvensizliği ve şüpheciliği temel özelliğidir. Peşinen saptırılmış ve aldatılmış insan tipinden yola çıkar. Tezleri tartışmasız olimpik ve kibirlidir. (…) O hep bir önceliklidir. Düşüncelerine karşı çıkanlara hak tanımaz, çünkü 'kendi mantığı' dediği şeyin tek sahibi olduğunu düşünür. Bu tutum onun düşünce yapısını daraltır ve taraflı yapar. (…) Başkalarının mantığını kavrayamadığı için yanlışlarını da anlamaz, bir öç tanrısı edasıyla amansızca saldırır. İnsan kendi içindeki bütünlüğe rağmen eksi ve artılarını da taşıdığından, sekter anlayış insanın bu yönünü kavrayamaz.

"(…) Sekter grup ve kişilerle bir hedefe yönelik, birlikte düşünmek ve hareket etmek çok zor ve hatta olanaksızdır. (…)"

Devrimci ruh, aklın mantıki sürecinden doğarken, sekterizm daha çok duyguya dayanır. (…) Sekterizmin (…) birikimi ve gücü yoktur."1

HORMONLU DEVRİMCİLİK
"Çelik, gücünü esnekliğinden alır" derler. Sekter esneklik bilmez. Her türlü esnekliği zayıflık sayar, ta ki kendi sınırlarına dayanıp aşamadığı içsel bir sorunla yüzleşene kadar. O zaman da yaşadığı hayal kırıklığının etkisiyle kırılır. Herkesin şaşkın bakışları arasında abartılı bir geri dönüş yaşar. Çünkü devrimciliği hormonlu olduğundan gerçekte olduğundan daha kararlı ve sağlam görünmüştür.

Kendi hata ve eksikliklerini görmez. O yüzden savunmacıdır, kibirlidir, egosu yüksektir. Hep haklıdır. Eleştiriye karşı tahammülsüzdür. Kolay kolay özeleştiriye yanaşmaz. Mükemmeliyetçidir, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi beğenmez.

Çevresine karşı güvensizdir. Sürekli tetiktedir. Gerekli gereksiz her şeye müdahale etme ve 'düzeltme' takıntısı taşır.

İnsanların değişebileceğine, kendilerini yenileyebileceğine inancı zayıftır. Evrim-devrim diyalektiğinden habersizdir. İnsanlara bilinç biriktirme, onları sindirme, yetmezlik, zaaf ve alışkanlıklarından arınma için fırsat tanımaz. Hemen değişsin, hemen aşsın, hemen olsun ister. Olmayınca da güvensizlik üretir ve tepkiselleşir.

GERÇEĞE SOLDAN YAKLAŞIM
İnsan ruhunun derinliklerini ve zenginliğini bilmez. Onun için insan adeta tek ya da birkaç tiptir. İnsanlar arasındaki farklılıkları kaçırdığı için herkese aynı şekilde yaklaşır. Şabloncu değerlendirme ve yaklaşımlara yatkındır. Kendisinin bildiği ve deneyimlediği gerçekler dışındakileri fark etme anlama yetisi zayıftır. Anlamadan, kavramadan itiraz etmeye eğilimlidir. Kibirlidir, herkese tepeden bakar. Kimseyi beğenmez. Kimisi kendi zaaf, eksiklik ve yetmezliğini görmez, kimisi ise dışarıya karşı ne kadar sekterse kendine karşı da o kadar uzlaşmacıdır. Empati kurma becerisi zayıftır.
Bir fikrin ve tutumun doğruluğu ya da yanlışlığının ölçüsü pratiğin yansıması olup olmadığı ve devrimci sonuçlar doğurup doğurmadığıdır. Gerçekliği pratik yaşamla sınarız. Nesnel gerçeklik statik değildir; aksine hareketlidir, değişip dönüşmektedir. Ortaya konulan fikir veya tutum yalnızca var olan durgun gerçekle kendini sınırlamaz; aynı zamanda devrimci olandan, ileri olandan ve gelişmekte olandan yana olmalıdır. Potansiyeli açığa çıkarmaya yönelir. Dün, bugün ve gelecek organik bir bütünlük oluşturur. Gerçek, bugün ile gelecek arasındaki kesintisizliktedir. Çengeli attığımız yer, mevcut nesnel koşullar, olanaklar ve irade gücümüzle elde edilebilir olmalıdır. Bir fikri, bir tutumu gelecekten yana fazla bükersek bugünle bağı kopar. Bu da sekterliğe denk düşer. Bir kolektif bireyden, mevcut gerçekliği göz ardı edilerek, belli imkan, zaman ve irade çerçevesinde başarması mümkün olmayan iş veya sıçrama istenirse sekter olunur.

İLKE VE ESNEKLİĞİN BİRLİĞİ
Bir kolektif birey için amaç insandır. Araç ve yöntemler bunu karartmamalıdır. Sekter için insan araçtır. Belirli bir anda ulaşmaya çalıştığı sonuç her şeydir. Bunun için her türlü nezaketsiz ve kabalığı yapar. İnsanlara yeterince değer vermediğinden onları derinlikli çözümlemek için zaman harcamaz, emek vermez. Değerlendirmeleri yüzeyseldir, dolayısıyla fikir ve önerileri kısa vadede sorunları çözüyormuş gibi görünür. Orta ve uzun vadede kolektifi daha büyük sorunlarla karşı karşıya bırakır.

Uzlaşıcı kişilik ise burjuva hümanizmin etkisi altındadır. Sekterin tersine insani duyarlılık adına bireylerin devrimci olmayan geri yanlarıyla uzlaşır.

Liberalde nesnel olarak hakim olanın etkisi her gün biraz daha büyür. Uzlaşıcılık tarz haline gelirse uzun vadede kişiyi adım adım düzene yaklaştırır. Öyle ki bir noktadan sonra düzene karıştığını kendisi bile fark etmez. Sekterin devrimciliği kabadır, katıdır, serttir. Eğilmez, esnemez. Ama kendisi kırılana kadar çevresini kırıp dökerek ilerler. Kırılınca da genellikle çok hızlı dibi bulur.
Uzlaşıcı kişilikle sekter mizaç arasında şaşırtıcı ortak yanlar görmek mümkün. Mesela ikisi de sıklıkla duyguların etkisiyle hareket ederler. 'Liberal' mizaç her zaman uzlaştırıcı olduğu ve eleştirileri alttan aldığı gibi, kendisine eleştiri getirenlere karşı ani olarak parlayıp sekter tutumlar sergileyebilir. Ya da üstü veya eşiti saydıklarına karşı liberal, altı saydıklarına karşı sekter olabilir. Tam tersi de kimi durumlarda mümkün olabilir. Dönem dönem veya kimi örneklerde sürekli biçimlerde alt saydıklarıyla duygudaşlık kurup onlara karşı uzlaşıcı, üst saydıklarına ve eşitlerine karşı sekter davrandığı olur.

Sekter kişilik, genel olarak sekter olmakla birlikte duygudaşlık kurduklarına karşı pekala 'liberal' tutumlar sergileyebilir. Üst ve alt saydıklarına karşı zıt tutumlar aldıklarını da söyleyebiliriz.

Uzlaşıcılıkla sekterliğin ortak özelliği, tek yanlı olarak zıt iki ayrı uca savrulmalarıdır. İkisinin de ilkeler ve esneklik karşısındaki tutumu sorunludur. Sekterler her sorunu ilkesel bir tutumla karşı karşıyaymış gibi ele alır. O katılıkta tutum belirler. Uzlaşıcı mizaç adeta ilkelerle kendini zincirlemeyi, tarzını ve pratiğini ilkelerin prensipleriyle koymayı bilmez. Esnekliği ilkelerin ve kimi temel kolektif yaklaşımların altını oyacak tarzda tutum oluşturur. Oysa uzlaşıcılıkla sekterlikten arınmanın yolu ilkelerle esnekliğin diyalektik birliğinden geçer.