Arif Çelebi yazdı: Z kuşağı neyin habercisi?
Burjuvazi, üretim ilişkilerini devrimcileştirme yeteneğini yitirdiğinde ise durumda köklü değişiklikler olur. Şimdi zeminin, bir başka deyişle üretim ilişkilerinin devrimci niteliği yoktur. Daha tam bir deyimle zemin kırılmıştır. Üretim ilişkilerindeki devrimcileşme zemini kırılınca burjuvazinin toplumsal koşullara eskisi gibi hâkim olma, siyasi ve ideolojik hegemonya imkânı giderek zayıflar. Y ya da Z kuşağı ve ondan sonra gelecekler tam da bu zemin kırılmasının, burjuvazinin ideolojik ve siyasi hegemonyasının dağılmakta olduğu bir sürecin insanlarıdır.
Faşist şef Erdoğan, gençlere yalakalık yapmak istediği sosyal medya programında onlardan esaslı bir dislike tokadı yedi. Aldığı şamarın etkisiyle bütün sosyal medyayı yasaklayacağını açıkladı. Sarayın çanak yalayıcıları durumu düzeltmeye çalışsalar da faşist şefin gerçek niyetini gizleyemediler.
Hal böyle olunca bir kuşak tartışmasıdır aldı yürüdü.
Faşist şefin el etek öpücülerinden Engin Ardıç gibileri Z1 kuşağına hakaret ederek katıldılar tartışmaya: "Özgürlük istemiyorlar, başıboşluk istiyorlar. Belirgin bir siyasi görüşleri yok. Çoğu 'apolitik'... Gezi olaylarının vandallık ve çapulculuktan ileri gidememesi de bunun göstergesidir. 'toplumsal' değil 'bireysel' insanlar. Bencillik düzeyinde. Aileleriyle aralarında uçurum var. Çalışmadan, kısa yoldan para kazanmak da en büyük arzuları. İçlerinde 'mal ergen' tabir edilenlerin oranı hayli yüksek.2"
Gezici Araştırma Merkezi tarafından, Türkiye genelinde sosyal, ekonomik, politik ve kültürel konular ile ilgili seçmenin algısını belirlemek üzere 12 ilde 18 ilçede 'Z kuşağı anketi'nde ise bambaşka sonuçlar ortaya çıkmıştı3.
Anket sonuçlarına göre Z kuşağının yüzde 45'i herkesin eşit ve benzer haklara sahip olduğu görüşünü savunuyor. Bu çerçevede bu kuşak için ırk, cinsiyet, din, dil, mezhep gibi unsurlar düşük bir öneme sahip. Örneğin 'Farklı bir din veya mezhebe ait biriyle evlenebilirim' diyenlerin oranı bundan önceki nesilde yüzde 32,8 iken, Z kuşağı içinde yer alanlarda bu oran yüzde 82,2. Gençlerin yüzde 28,5'i de inançsız.
Görülüyor ki Z kuşağı ırk, din, dil, mezhep gibi konularda bir önceki kuşaktan daha özgürlükçü. Hal böyle olunca bütün bu konularda tepeden tırnağa gerici olan bir faşist şefin bu gençleri kapsaması mümkün olmuyor.
İÇEREN VE İÇERİLEN
Z kuşağı ile ilgili yerme ya da güzellemeden çok onların içinde yaşadığı koşulların analizine ihtiyacımız var.
Gerçekte kuşaklar arası çatışma ve çelişkiler bütün bir burjuva toplum tarihinin alameti farikasıdır. Sadece son yüzyıllık tarihe baktığımızda nine-dede / anne-baba / kız-oğul / torun süreçlerine dair kaba bir gözlemle dahi kuşaklara arası değişiklikleri kolayca fark edebiliriz. Buna karşın feodal dönemde bu türden bir değişim ve altüst oluş söz konusu değildir. Kuşaklar arası bu çelişki ve çatışmalar burjuva toplumu önceki toplumlardan ayıran temel özelliklerden biridir: "Üretimin durmadan altüst edilmesi, bütün toplumsal koşulların aralıksız sarsılışı ve bitmek bilmeyen bir belirsizlik ve çalkantı burjuva dönemini önceki bütün dönemlerden ayırt eder. Bütün kemikleşmiş, donmuş ilişkiler arkaları sıra gelen eskiden beri saygıdeğer tasavvur ve görüşlerle birlikte silinip gider; yeni oluşanlar ise daha kemikleşmeye fırsat bulamadan eskir. Katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey ayaklar altına alınıyor ve insanlar nihayet hayattaki konumlarına, karşılıklı ilişkilerine soğukkanlı bir gözle bakmaya zorlanıyorlar.4" Bunun başlıca nedeni burjuvazinin üretim araçlarını, dolayısıyla üretim ilişkilerini ve bunlarla birlikte bütün toplumsal ilişkileri durmadan devrimcileştirmeksizin var olamamasıdır.
Bir önceki dönem katı olan her şeyin buharlaştığı, bir önceki dönem kutsal olan her şeyin ayaklar altına alındığı koşullarda bir önceki kuşağın insanlarının çok değer verdiği şeyler yeni kuşak için o kadar da değerli olmayabiliyor.
Yine de bütün bu altüst oluşlar belirli bir zemin üzerinde oluşuyor ve bu nedenle yüzeydeki bu değişimler ne denli sarsıcı olursa olsun zemin yani burjuva üretim ilişkileri bütün bu değişimleri kapsamaya devam ediyor. Bu böyle olmak zorunda zira toplumsal koşullarda bu sarsıntıyı yaratan üretim ilişkilerinin durmadan devrimcileştirilmesidir. Bir başka deyişle toplumsal ilişkilerdeki devrimcileşme burjuva üretim ilişkilerindeki devrimcileşmenin sonucudur.
Burjuvazi, üretim ilişkilerini devrimcileştirme yeteneğini yitirdiğinde ise durumda köklü değişiklikler olur. Şimdi zeminin, bir başka deyişle üretim ilişkilerinin devrimci niteliği yoktur. Daha tam bir deyimle zemin kırılmıştır. Üretim ilişkilerindeki devrimcileşme zemini kırılınca burjuvazinin toplumsal koşullara eskisi gibi hâkim olma, siyasi ve ideolojik hegemonya imkânı giderek zayıflar.
Y ya da Z kuşağı ve ondan sonra gelecekler tam da bu zemin kırılmasının, burjuvazinin ideolojik ve siyasi hegemonyasının dağılmakta olduğu bir sürecin insanlarıdır. Burjuvazinin onları kapsama yeteneği giderek daha da zayıflamaktadır. Bu nedenle yalnızca faşist şef değil bir bütün olarak burjuva toplum yeni genç kuşakları kapsama onları içerme ve kendi çizgisine dönüştürme kabiliyetini her geçen gün daha çok yitirmektedir. Bundan dolayıdır ki yeni kuşakla egemen sınıf arasındaki çatışmalar çok daha sert ve yıkıcı geçmesinin ötesinde süreklik kazanmaktadır.
Kapitalizmin varoluşsal krizi koşullarında Y, Z olarak adlandırılan kuşaklar öncekilerden bu nedenle farklıdır. Daha önce tanımladığımız gibi bunlara olsa olsa kopuş kuşağı denebilir.
OLUMLU VE OLUMSUZ
"İnsanlar bunun bilincine sahip olsunlar veya olmasınlar, insanların sosyal tarihi, onların bireysel gelişiminin tarihinden başka bir şey değildir. Onların bütün ilişkilerinin temeli, aralarındaki maddi ilişkilerdir. Bu maddi ilişkiler ise onların maddi ve bireysel faaliyetlerinin, içinde gerçekleştiği zorunlu biçimlerden ibarettir5."
Burjuva üretim ilişkilerinin gelinen aşamasında insanların maddi ve bireysel faaliyetlerinin içinde gerçekleştiği zorunlu biçimler nelerdir? Sınıflar arasında telafi edilemez düzeyde derinleşen eşitsizlik, üretici güçlerdeki muazzam gelişmeye karşın bilhassa eğitimli gençler arasında giderek büyüyen işsizlik, artan yoksulluk, geleceksizlik…Bu koşulların kaçınılmaz iki sonucu olur: bir yanda çaresizlik ve umutsuzluk içinde tükeniş; mafyacılık, çetecilik, uyuşturucu ve alkol bağımlılığında patlama; bireycilik, biçimcilik, nihilizm vb. biçimler alan çürüme, bir yanda da isyanlarda karşılık bulan burjuva toplumdan kopuş arayışları, cins eşitliği ve çevre bilincinde sıçrama. İlki burjuva toplumdaki çürümenin dolaysız bir sonucu iken ikincisi onun içinde mayalanan ve ondan kopuş özlemini yansıtan dirilmenin belirtisidir.
ÖLÜM KALIM SORUNU
"Sermayenin değişen sömürü ihtiyacını karşılamak için yedekte tutulan, her an kullanıma hazır, sefil durumdaki işçi nüfusunun yerini değişen iş ihtiyaçlarına uygun olarak her an mutlak olarak kullanılabilir durumdaki insanların alması; yaptığı iş bütünün ancak küçük bir parçası olan parça-bireyin yerini bütün yönleriyle gelişmiş, farklı toplumsal işlevleri birinden diğerine kolaylıkla geçerek yapabilen bir bireye bırakması, büyük sanayi ile ölüm kalım meselesi haline gelmiş bulunuyor.6"
Bugün nasıl bir manzarayla karşı karşıyayız? Büyük sanayi "toplumsal işlevleri birinden diğerine kolaylıkla geçerek yapabilen birey"i hiç olmadığı kadar ortaya çıkarmıştır. Gel gör ki bütün yönleriyle gelişmiş bu bireyler bu işlevlerine uygun üretim koşullarından mahrum bırakılmıştır. Sermayenin bizzat ortaya çıkardığı bu bireyler şimdi sermaye tarafından dışlanmaktadır. Dahası sermaye bütün yönleriyle gelişmiş bu bireyler yerine "her an kullanıma hazır, sefil durumdaki işçi nüfusu"dan medet ummaktadır.
Varoluşsal krizinden önceki dönemde sermaye bütün yönleriyle gelişmiş bireyi durmadan yeniden üretmeksizin üretim ilişkilerindeki sürekli devrimcileşmeyi gerçekleştiremezdi, bu onun için ölüm kalım meselesi idi. Şimdi ise burjuva üretim ilişkilerinin ürünü olan bu bireyler sermaye tarafından kapsanamamakta, dışlanmakta, geleceksiz bırakılmaktadır. Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda üretilmiş bu çok yönlü gelişmiş bireylerin kendilerini gerçekleştirmek için gerekli üretim koşulları vardır, ne var ki bu üretim koşulları sermayenin egemenliği altında çürümektedir. Bu çok yönlü gelişmiş bireylerin bu üretim koşullarını sermayenin elinden kopararak onları toplumsal mülkiyet altına alması bir ölüm kalım sorunu haline gelmiştir. Z kuşağı tam da bu ölüm kalım sorununun habercisidir.
Peki bu ölüm kalım sorunu nasıl çözülebilir?
DİPNOTLAR:
1) 1965-80 doğumlular X, 1980-96 doğumlular Y, 1996-2012 doğumlular Z kuşağı olarak adlandırılıyor. Bazıları 2000 sonrası doğanları Z kuşağından sayıyor. Biz varoluşsal kriz içindeki kapitalizm koşullarındaki gençliği "kopuş kuşağı" olarak tanımladık. Burada tartışmada kolaylık sağlaması için Z kuşağı kavramından hareket ettik.
2) https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2020/07/04/kusak-da-kusakmis-haa
3) http://yeniyasamgazetesi1.com/z-kusaginin-tamami-esitlik-istiyor/
4) Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar, Yordam Kitap, s. 24-25.
5) Marx, Felsefenin Sefaleti sf. 202 Sol Yayınları
6) Marx, Kapital Cilt 1, sf. 465-466, Yordam Kitap