Arîn Çîya yazdı | Dünya Anadil Günü'nde iğne ve çuvaldız
Devlete ve onunla "Türkçülük" üzerinde birleşen sosyal şovenlere, "Türkçü sosyalistler"e iğneyi batırdık. Çuvaldız bize; Kürtlere, Kürt özgürlük mücadelesi yürütenlere, sosyalist yurtseverlere kaldı. Kendimize "sosyalist yurtsever" diyoruz. Sosyalistliğimizden kuşku yok. İşçi sınıfı ve ezilenlerin sosyalist kurtuluşu için faşizme ve sömürgeciliğe karşı dişe diş mücadele ediyoruz. Ya yurtseverliğimiz? Sosyalistliğimizde olduğu gibi göğsümüzü kabartarak övünebiliyor muyuz? Kürtçe öğrenme ve kullanmada düzeyimiz nedir? Kürt tarihi ve edebiyatına dair bilgi birikimimizin derinliği ne kadardır?
Türkiye halklar ve diller mezarlığıdır.
Türkler ve Türkçe dışındaki halklar ve dillere karşı ırkçılık, soykırımcılık, inkar ve imha burjuva Türk devletinin kurucu ideolojisidir. Onlarca halk ve dil kökünden kazılıp yok edildi. Tıpkı devlet tarafından gözaltında kaybedilen ve faili meçhul cinayetlere maruz bırakılanlar gibi pek çok halkın ve dilin mezarı bile yok.
Sömürgeci, ırkçı, talancı burjuva Türk devletinin siyaseti ortada. Bu öyle alçak ve ikiyüzlü bir siyasettir ki Avrupa'da Türkiyeli göçmenlere yönelik Türkçe anadili kullanımı ve eğitimi için kampanyalar düzenlenirken, dünyanın şu ya da bu yöresindeki birkaç bin kişilik Türk topluluğuna anadilinde eğitim hakkı tanınması ve Türkçenin resmi diller arasına alınması için kampanyalar yürütülürken, Lazlar, Çerkesler, Gürcüler, Romanlar, Pomaklar ve Araplar gibi yüz binlerce, milyonlarca nüfusu olan halkların anadili imha edilmektedir. Bu dilleri konuşanların sayısı her geçen gün azalmaktadır.
Türkiye sınırları içinde 30 milyondan fazla Kürt yaşıyor. Ne var ki dilimiz zincirli. Tutsak. Dilimizi yok sayarak ulusal kimliğimizi, hissiyatımızı yok etmek istiyorlar. Eğer bugün Kürtçe hala yaşayabiliyorsa bunun başta gelen nedeni burjuva Türk devletinin kuruluşundan bugüne sürdürülen ulusal isyanlardır. Katliamlar, soykırımlar, sürgünler, inkar ve imha ile biz Kürtleri teslim alamadılar.
Gel gör ki bütün görkemli ulusal direnişimize rağmen dilimiz, ulusal kimliğimiz büyük bir tehdit altında. Bu tehdidin kaynağı ulusal kimliğimizi, dilimizi, varlığımızı yok etmeyi bir beka sorunu haline getiren sömürgeci Türk devletidir.
Bunu biliyoruz. Ne var ki bütün sorumluluğu Türk devletine yükleyerek bir kenara çekilemeyiz. Her Kürt bireyinin, Kürt ulusal direniş cephesinin, Türkiyeli sosyalistlerin, sosyalist yurtseverlerin, komünistlerin payını yok sayamayız.
Pek çok parti, örgüt kendini "sosyalist" olarak tanımlıyor. Bunlar nasıl sosyalistlerdir ki anadilde eğitim için hiçbir şey yapmıyorlar; nüfusun üçte birini oluşturan bir halkın dilini öğrenmek, kullanmak için en küçük bir çaba göstermiyorlar. Bu görmezden gelme, yok sayma tavrı gerçekte devletin dil üzerinden de gerçekleştirmek istediği soykırıma bir çeşit ortaklık değil mi? Kabul edelim ki Türkiye'de devleti temsil eden ya da kaynağını kurucu ideolojiden alan bir "ırkçı Türkçülük" vardır, bir de kendini devlet karşısında konumlandırdığını iddia edenlerin içine battığı "sol Türkçülük" vardır. Bunlar birbirine ne kadar karşıt olursa olsun son tahlilde "Türkçülük" de birleşiveriyorlar.
İĞNE VE ÇUVALDIZ
Devlete ve onunla "Türkçülük" üzerinde birleşen sosyal şovenlere, "Türkçü sosyalistler"e iğneyi batırdık. Çuvaldız bize; Kürtlere, Kürt özgürlük mücadelesi yürütenlere, sosyalist yurtseverlere kaldı.
Kabul edelim ki, gerilla mücadelesinin, serhildanların, özsavunma direnişlerinin şiddeti düzeyinde Kürt dilini, kültürünü yaşatma ve geliştirme savaşımını yeterince vermedik. Oysa dilin, ulusal kültürün, hissiyatın kaybolup gittiği yerde ulusal direnişin de gittikçe anlam kaybına uğrayacağı, ulus içindeki etkisini ve şiddetini yitireceği açıktır. Tıpkı gerilla timleri gibi, tıpkı parti hücreleri gibi bulunduğumuz her yerde, şehirlerde, okullarda, köylerde, işyerlerinde, parti binalarında Kürtçeyi öğrenme, Kürt kültürünü yaşatma ve geliştirme timleri, hücreleri kurulmalıydı.
Kendimize "sosyalist yurtsever" diyoruz. Sosyalistliğimizden kuşku yok. İşçi sınıfı ve ezilenlerin sosyalist kurtuluşu için faşizme ve sömürgeciliğe karşı dişe diş mücadele ediyoruz. Ya yurtseverliğimiz? Sosyalistliğimizde olduğu gibi göğsümüzü kabartarak övünebiliyor muyuz? Kürtçe öğrenme ve kullanmada düzeyimiz nedir? Kürt tarihi ve edebiyatına dair bilgi birikimimizin derinliği ne kadardır?
İki ülkenin, Türkiye ve Kürdistan'ın komünistleri olduğumuzu söylüyoruz. Doğru ve haklı bir tanımlama. İstanbul'dan Rojava'ya, Adana'dan Medya Savunma Alanlarına kadar Türkiye ve Kürdistan'ın dört bir tarafında sömürgeciliğe ve faşizme karşı savaşıyoruz. Ne var ki pek çok komünist kadro Kürt dilinden ve kültüründen bihaber. Pek çok komünist kadro İstanbul ya da İzmir'de çalışmayı Amed ya da Dersim'de faaliyet yürütmeye tercih edebiliyor. Çünkü ne komünist Kürtlerin ulusal bilinci yeterli düzeydedir ne kendisini Türk olarak tanımlayan komünistler iki ülkenin komünisti olduklarını yeterince bilince çıkarmışlardır.
Bunlar bir yana, Türkiye ve Kürdistanlı komünistleri aynı çatı altında tek bir hedefe yönelten kurumlarımızda Kürtçe ne kadar yer bulmaktadır? Türkçenin yanı sıra İngilizce, Fransızca, Almanca yayınlarımız az da olsa varken ulusal kurtuluş temsilcisi olduğunu iddia ettiğimiz bir halkın diline neden bu kadar yabancıyız? Bu yabancılaşmaya bir son verme vakti gelmiş olmalı, ne dersiniz?
İMZA KAMPANYASINA AKTİF DESTEK
21 Şubat Dünya Anadil Günü vesilesiyle Kürt dili kurumları tarafından Kürtçenin resmi ve eğitim dili olması talebiyle bir imza kampanyası başlatılıyor. Türkiyeli ve Kürdistanlı sosyalistler, sosyalist yurtseverler, bulundukları her yerde, İstanbul'dan Amed'e, Hatay'dan Samsun'a kadar yalnızca Kürdistanlılar arasında değil bütün Türkiye halkları arasında bu kampanya için çalışmalıdırlar. Avrupa'daki Türkiye ve Kürdistanlı göçmenler arasında da bu kampanya yürütülmelidir. Bu, devletin inkar siyasetine olduğu kadar sosyal şovenizme karşı bir mücadeledir; Türkiye emekçileri arasında "halkların eşitliği" fikrinin yaygınlaştırılması için bir vesiledir.