AKP'den yeni bir katliam planı
Katliam yasasının toplumsal boyutlarından biri de histerik bir biçimde alevlenen toplu bir katliam fikridir. Potansiyel kadın, çocuk ve LGBTİ+ katilleri bu fikre meftun olmuş, eline geçecek bir can alma hakkının peşine düşmüştür. Bu yasanın geçtiğimiz haftalarda Kayseri'de düzenlenen pogrom girişiminden hemen sonra orta çıkması ve apar topar oylamaya sunulması elbette ki basit bir tesadüften ibaret değildir. AKP-MHP iktidarı kendi tabanında uyandırmak istediği bu toplu katliam fikrini elbette beslemek isteyecektir.
Bu topraklarda yaşayan milyonlarca kişinin vicdanına sığmayan katliam yasası maddeleri apar topar gece yarıları AKP'nin yıllardır en iyi bildiği şeylerden olan kelime oyunlarıyla meclisten geçirildi. Ne kadar saklamaya çalışsalar da bu yasa bir toplu katliam yasasıdır. Kabul edilen 5. maddenin başlığında "Öldürme ve ötanazi işlemine ilişkin esas ve usuller" var ayrıca madde tedavisi mümkün hastalıklara sahip köpeklerin de "uyutulmasını" içeriyor. Sokaklarımızda birlikte yaşadığımız dostlarımızın öldürülecek olması elbette tek başına korkunç bir durum ancak bu yazıda katliam yasasının toplumsal boyutunu inceleyeceğiz.
AKP-MHP iktidarı, verileri saklayarak ekonomik kriz gerçeğinden kaçmak için çabalayadursun halk alım gücünün ne kadar düştüğünün farkında, çocuklar yeterli beslenme hakkından mahrum bırakıldığından son yıllarda buna bağlı gelişim geriliği gösteren çocuk sayısı katlanarak artıyor. Gençler; barınma sorunu, yoksulluk, işsizlik ve geleceksizlik kaygısıyla boğuşmaya devam ediyor. Emekliler, her ay bir öncekinden daha az ürünle pazardan eve dönüyor. Çoğu emekli, temel gıda malzemelerinden bile mahrum. Temmuz ayında verilmemesi kararlaştırılan ara zam, özellikle kış aylarında çok fazla insanın geçim sıkıntısını arttıracak. Kadınlar, LGBTİ+'lar her gün erkek-devlet şiddeti tarafından katlediliyor. Giderek artan mülteci karşıtı söylemler Kayseri'de başlayan nefret saldırılarıyla bir pogroma dönüştü. Onlarca mültecinin ev ve iş yerleri talan edildi. 17 yaşındaki Suriyeli mülteci Ahmet Handan el Naif Antalya'da sokak ortasında katledildi. İktidar gitgide büyüyen bu sorunları çözmek şöyle dursun, karşısında artık bir siyaset dahi üretmekten aciz durumda. Gerçekleri saklayamıyor ve üstünü örtemiyor. Peki bütün bu sorunların karşısında ne yapıyor? AKP-MHP iktidarı başarısız belediyecilik çalışmalarıyla sebep olduğu artan sokak köpeği sayısını onları katledecek bir yasa tasarlamakla ve bu tasarladığı yasadaki "toplu katliam" için bir toplum rızası inşa etmekle meşgul. Faşist rejim bir diğer yandan da milyonlarca canı doğrudan tehdit eden bir katliamı meşru ve hatta "yasal" kılarak histerik bir biçimde can almaya odaklı, katliam heveslisi yığınlar oluşturmaktadır.
İktidar bu katliam yasasını meşrulaştırmak için "güvenli sokaklar, önce çocuk hakları'' gibi bahanelerin arkasına sığınmaya çalışıyor. Ancak biz AKP iktidarının katliamlarla dolu, kanlı sicilini çok iyi biliyoruz.
2024 yılında şu ana kadar 227 kadın erkekler tarafından katledildi. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne kadar erkek-devlet şiddeti 9000'in üzerinde kadını katletti. Gerçek şu ki failler cezasız kaldıkça, iyi hal indirimleri uygulandıkça, İstanbul Sözleşmesi maddelerinin uygulanmadıkça, erkek egemen iktidar her hareket ve söylemiyle erkekliği onurlandırdıkça bu sayı daha da artmaya devam edecektir.
İktidarın bir diğer hedef tahtası olan LGBTİ+'lar da büyüyen bu şiddet dalgasından etkilendi. Bayram Sokak'ta evleri basılan trans kadınlar yerlerinden edildi, trans intiharları geçen yıla oranla artarak devam ediyor. LGBTİ+'lar artan nefret söylemleri sebebiyle düzenli bir iş hayatına sahip olamıyor. Onur Haftası'nı kutlamak için sokağa çıkanlar ağır işkencelerle gözaltına alınıyor.
İSİG Meclisi verilerine göre 2024 yılının ilk yedi ayında en az 42 çocuk işçi, AKP iktidarının sermayeyi daha fazla beslemek için faaliyete geçirdiği en güzide projesi çocuk işçi çalıştırma merkezi olan MESEM'ler kapsamında bugüne kadar en az 9 çocuk işçi katledildi.
Veysel Atılgan Ankara tren garı katliamında devlet tarafından desteklenen terör örgütü IŞİD tarafından katlediğinde 9 yaşındaydı, Oğuz Arda Sel Çorlu tren faciasında katledildiğinde 9 yaşındaydı, Rabia Naz katlediğinde ve failleri devlet tarafından aklandığında 11 yaşındaydı, Berkin Elvan Gezi eylemleri sırasında polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülüyle başından vurularak katlediğinde 15 yaşındaydı, Ceylan Önkol Diyarbakır'da ailesinin koyunlarını otlattığı sırada patlayan havan mermisiyle katledildiğinde 12 yaşındaydı, Uğur Kaymaz Mardin'de evinin önünde polis tarafından 13 kurşunla katlediğinde 12 yaşındaydı. Bütün bu katliamların ve daha nicelerinin failleri bellidir.
Ensar Vakfı'nda cinsel istismara uğrayan çocuklar için dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı hepimizin hafızalarına kazına "Bir kereden bir şey olmaz" cümlesini kurmuş ve bu devlet bir kere daha hiçbirimizin canını umursamadığını hepimize kanıtlamıştır.
AKP iktidarı on binlerce kişinin depremlerde hayatını kaybettiği, bu depremler sonrası beceriksiz politikalarla doğal afetlerin katliamlara dönüştüğü bir iktidardır. 6 Şubat depremleri sonrası Kızılay deprem bölgesine gidecek çadırları parayla satmış bunu protesto edenlerse İstanbul'da işkenceyle gözaltına alınmıştır. AKP iktidarı sadece insanlarımızın değil, ağaçlarımızın, hayvanlarımızın toplu bir biçimde yok edildiği katliamlar üzerine kuruludur. Karadeniz'deki HES projeleri, Akbelen, Kaz Dağları, İkizdere, Kürdistan'daki sistematik orman yangınları AKP'nin talan projelerinden sadece bazılarıdır.
Bizlerin kanıyla beslenen bu sermaye düzeninde ne çocuk işçiler ne erkek şiddetinin katlettiği kadınlar ne insanlık onuruna yakışır yaşam hakkından mahrum bırakılan LGBTİ+'lar ne pogromlarla katledilen mülteciler, AKP-MHP iktidarının gündeminde değildir. Bu sebeple milyonlarca insan bu katliam yasasının üretilen yapay bahanelerin ve sorunların bir çözümü olarak tasarlanmadığının farkında ve buna karşı ülkenin her meydanında bu toplu katliam yasasına karşı direnmeye devam ediyor.
Katliam yasasının toplumsal boyutlarından biri de histerik bir biçimde alevlenen toplu bir katliam fikridir. Potansiyel kadın, çocuk ve LGBTİ+ katilleri bu fikre meftun olmuş, eline geçecek bir can alma hakkının peşine düşmüştür. Bu yasanın geçtiğimiz haftalarda Kayseri'de düzenlenen pogrom girişiminden hemen sonra orta çıkması ve apar topar oylamaya sunulması elbette ki basit bir tesadüften ibaret değildir. AKP-MHP iktidarı kendi tabanında uyandırmak istediği bu toplu katliam fikrini elbette beslemek isteyecektir. İktidar ne zaman siyaseten bir çıkmaza düşse bu yenilgisini bir katliamla kapatmayı düstur edinmiştir. Ancak bu sefer milyonlarca insanı karşısına aldı. Sokaklarda protestolar sırasında yükselen "Onlar bir avuç, biz milyonlarız" sloganları bu gerçeği bir kez daha iktidarın yüzüne vuruyor. Bu kez de iktidar protestocuları "marjinal gruplar" olmakla itham ediyor. Oysa bu topraklar emekli maaşıyla sokaktaki kedi köpeğe mama alanlarla, öğrenci harçlığını sokaktaki dostlarıyla paylaşanlarla doludur. Daha önce de söylediğimiz gibi: Bu yasa sokaktan geçmez, karıncanın dostu var.
Geçtiğimiz hafta, Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi tarafından Kadıköy İskele Meydanı'nda düzenlenen protestonun bitiminde dağılmadan yürüyüşe geçen kitle 20 Temmuz günü Kadıköy sokaklarının Suruç katliamı anması için kapatılmasından günler sonra "Katil AKP!" sloganlarıyla sokaklarda yürüdü. Bu yürüyüş bize çok net bir biçimde gösteriyor ki insanlar iktidarın bu katliam meftunluğundan korkmuyor, aksine bunun karşısında tüm cüretini kuşanarak meydanları dolduruyor. Protestolar sırasında en yüksek sesle söylenen "Yasayı sokakta biz yazacağız" sloganı gösteriyor ki halk dostlarını faşizme vermemeye kararlı. Bunun için bulunan çözüm önerilerinde sosyal medyada mahalle dayanışma ağları kurarak katliama yeltenen belediyeleri hızlıca duyurup en yakındakilerle bölgeye gidip dostlarımızı katillerden kurtarmak var.
DEM Parti ve CHP belediyelerinin açıklamalarına göre partiler sahip oldukları hiçbir bölgede bu katliam yasasını uygulamayacak ve "Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat" uygulamasına devam edecek. Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel katliam yasasının konuşulduğu ilk günlerde protestocuları ve bu yasaya karşı duranları "zengin" olmakla itham etmiş, "Düşük gelirli mahallelerde oturanlar başıboş köpek sorununun mağdurlarıdır" demişti. Halka verdiği sözleri tutmamasıyla şimdiden hafızalarımızda yer edinen genel başkanın sözüne güvenmemekle birlikte eklemeliyiz ki İzmir Konak Belediyesi tarafından toplanmak istenen 4 sokak köpeği halkın tepkileri sonucu geri bırakılmıştır. Mültecilere suyu çok gören Tanju Özcan, "DEM Partililer buradan içeriye giremez" diyen Burcu Köksal, Afrin'e atılacak bombaya ismini yazdıran Özlem Çerçioğlu gibi belediye başkanlarının yönettiği kentlerde ne sokaktaki dostlarımızın ne de insanların canı güvendedir.
Bu katliam planına karşı mücadelemizi, yasayı yazmak için adres gösterdiğimiz sokaklarda; kadınların, çocukların, Kürtlerin, LGBTİ+'ların, hayvanların ve ağaçların katili bu düzenle hesaplaşarak, ezilen kitlelerin birleşik mücadelesini örerek ve katliamlara karşı direnenleri buluşturarak büyütebiliriz.