GÜNCEL
1 Mayıs'ın mesajı nasıl okunmalı
CHP'yi bir demokrasi gücü olarak HDP'nin yanına yerleştiren, devrimcilerin ve sosyalistlerin on yıllar boyunca ve bedeller pahasına biriktirdiği kazanımları Türkiye'nin temsilcisi olarak CHP'ye havale eden yaklaşımın, faşizme karşı birleşik bir hattın inşasına değil aksine düzene güç kazandıracağı açıktır. Tüm emekçi sol güçler kendi varlık haklarını tartışmaya açacak böylesi bir 'birleşik mücadele'nin yaratacağı sonuçlar üzerine düşünmelidir. Dahası, böylesi bir hattın tüm 'parlak' görünümüne karşın birliğin değil ayrışmanın yolunu döşeyeceğini görmelidir.
Atılım gazetesinin 375. sayısındaki "Gündem" köşesinde; 2019 1 Mayıs'ın değerlendirmesi yapılıyor.
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
Rejim krizinin boyutlandığı, ezilenlerin yeni yol arayışlarının arttığı koşullarda karşıladık 2019 1 Mayıs’ını. 25 Kasım'dan 8 Mart'a, seçim meydanlarından Newroz'a, tecrit karşıtı mücadeleden 31 Mart seçim sonuçlarına uzanan çizginin devamı olarak 1 Mayıs, gelişen kitle mücadelesi dinamiklerini birleştiren bir rol oynadı. Hemen her yerde geçtiğimiz yılı belirgin bir şekilde aşan katılım ve alanlarda toplanan ezilenlerin farklı talep ve eksenlerden hareketle alanda buluşması bu gerçeğin yansımasıydı.
Ekonomik krizin faturasının emekçilere kesilmesine duyulan tepki ve tecride karşı açlık grevleri meydanlarda en öne çıkan iki sorun olsa da belirgin bir biçimde ortaklaşılan bir sorun yoktu. Her toplumsal ve siyasi güç, kendi özgün sorun ve taleplerinden hareketle alandaki yerini almıştı. Ancak hangi sorundan hareket ederse etsin tüm alan ve kesimlerin üzerinde ortaklaştığı tek şey AKP- Saray rejimi karşıtlığıydı. Bu buluşma noktası, gerek kürsülerde yapılan konuşmalarda gerekse de katılımcılarda belirgin biçimde öne çıktı. Bu bağlamın devamı olarak ortaklaşılan bir diğer şey ise birleşik mücadele oldu. Sözün özü 1 Mayıs meydanlarının temel mesajı AKP-Saray faşizmine karşı birleşik mücadeleydi.
Bu veriden hareketle kitle mücadelesinin gelişim yönünü işaret eden bu mesajdan nasıl bir pratik sonuç çıkarılacağı sorunu öne çıkmaktadır. Devrimci, emekçi sol güçlerin önümüzdeki dönem bakımından çözümüne odaklanması gereken temel sorunun bu olacağını söylemek yanlış olmaz. Bu bakımdan bir kaç noktayı vurgulamakta yarar var. Öncelikle belirtmek gerekir ki farklı sorunlardan hareket eden, ancak aynı hedefe yönelen kitlelerin buluşacağı siyasi eksenin ne olacağı sorunu temel bir ayrım noktası olma riski taşımaktadır. Çünkü belirgin biçimde seçim sonuçlarından beslenen bir görüş açısı öne çıkmaktadır.
Hatırı sayılır bir kitle ve siyasi güç açık ya da örtülü biçimde CHP ile HDP'nin buluşacağı bir ekseni bu sorunun çözümü olarak anlama eğiliminde. İstanbul 1 Mayıs'ında kürsüden 31 Mart sonuçlarına atıfla dillendirilen Batı'yla Doğu'nun, Türk’le Kürt’ün birleşmesi kazanmanın tek yoludur minvalindeki sözler ve sözlerin kitlede karşılık bulması bu eğilimi işaret ediyor. Bu görüş açısı ve formülasyon CHP'yi Batı'nın ve Türk'ün HDP'yi ise Kürt’ün temsilcisi olarak kabul ederek bir dizi yanlışın yolunu döşemektedir. CHP'yi Batı’nın ve Türk'ün temsilcisi olarak kabul etmek ezilenlerin geleceğini bir düzen gücüne teslim etmekle kalmıyor, aynı zamanda bu toprakların devrimci, sol birikimini de anlamsızlaştırıyor. Diğer taraftan HDP'yi Kürt’ün temsilcisi olarak kabul etmek ise HDP'yi Kürdistan'a sıkıştırmayı öngören devlet stratejisiyle örtüşmesinin yanı sıra, onu Türkiye ve Kürdistan'ın devrimci demokratik birikimini buluşturan ve bir mücadele gücüne dönüştüren varoluşsal zemininin de altını oymaktadır.
Sosyalistlerin seçim stratejisi tartışmalarında ön gördüğü temel risk şimdi gittikçe somutlaşan biçimde önümüze gelmektedir. Eğer HDP başta gelmek üzere emekçi sol güçler ezilenlerin mesajını bu riski ortadan kaldıracak biçimde görüp çözümleyecek bir strateji geliştiremezse, bu ayrım noktası ezilenlerin yeni yol arayışlarını ve devrimci demokratik güçleri yeni açmazlarla karşı karşıya bırakmaya adaydır.
Açık ki bu sorunun devrimci çözümü, AKP-Saray karşıtlığını antifaşist cepheleşmenin zemini, anti-faşist cepheleşmeyi ise HDP'yi üçüncü cephenin merkezi olarak öne çıkaran yaklaşımın canlandırılmasından geçmektedir. Bu bakımdan emekçi sol güçlerin ikna edilmesi için ise HDP'nin yeni yaşam programının güncellenerek pratik bir çekim merkezi haline getirilmesi büyük önem taşımaktadır. HDP, 7 Haziran'da 'Seni başkan yaptırmayacağız' söylemi etrafında ördüğü 'yeni yaşam' programıyla nasıl biriken Saray karşıtlığını sıçramanın zemini haline getirdiyse bugün de bunu yapabilir ve yapmalıdır. Bunun imkan ve koşullarının ne kadar güçlü olduğunu, yukarıda vurguladığımız bir dizi veriden ve özellikle de 1 Mayıs meydanlarından somut bir biçimde gördük. Kuşkusuz bu, yeni koşullarda ve yeni güç dengeleri içinde, yani bir güncelleme ile başarılabilir. HDP bu bakımdan hızla inisiyatif almalıdır. Hem kendi içinde hem de dışındaki emekçi sol güçlerle bu sorunun çözümüne odaklanan bir tartışma ve pratik hattın inşası için harekete geçmelidir.
CHP'yi, bir demokrasi gücü olarak HDP'nin yanına yerleştiren, devrimcilerin ve sosyalistlerin on yıllar boyunca ve bedeller pahasına biriktirdiği kazanımları Türkiye'nin temsilcisi olarak CHP'ye havale eden yaklaşımın faşizme karşı birleşik bir hattın inşasına değil aksine düzene güç kazandıracağı açıktır. CHP'nin tabanında ki antifaşist potansiyeli kapsayan, onu devrimci demokratik cepheye yakınlaştıracak taktik yaklaşımların gerekliliği ile devrimci demokratik cephenin CHP'ye angajmanı birbirine karıştırılmamalıdır. Tüm emekçi sol güçler kendi varlık haklarını tartışmaya açacak böylesi bir 'birleşik mücadele'nin yaratacağı sonuçlar üzerine düşünmelidir. Dahası, böylesi bir hattın tüm 'parlak' görünümüne karşın birliğin değil ayrışmanın yolunu döşeyeceğini görmelidir.
Hiç kuşkusuz sosyalistler ezilenleri antifaşist bir cephe olarak, üçüncü yola yöneltecek her girişimin etkin bir öznesi olacaktır. Ve bunun yolu HDP'yi büyütmekten, Saray karşıtı güçlerin çekim alanına dönüştürmekten geçmektedir. Saray faşizmine karşı politik özgürlük ve demokrasi talep eden tüm kesimleri bir araya getirmenin yolu buradan geçmektedir. Evet, birleşirsek kazanabiliriz. Ancak ezilenlerin kurtuluşunu sağlamak için ezilenlerle egemenlerin değil, ezilenlerin birleşmesi gerekir. 1 Mayıs alanlarının mesajına verilecek yanıt budur.