Zeynep Öter yazdı | Kavganın ışıklı yamaçlarında buluşacağız
Serkan Günebakan, hikayemizi nakşettiği üç devrimcinin, "bizleri aşın yoldaşlar, devrim ve sosyalizm mücadelesini zafere taşıyın" çağrısını satırlara döker kitabında. Ölümsüzlerimiz, devrimci ve destansı hikayelerini yazarken bizim gibi tökezledi, kırıldı, umutsuzluğa düştü, vazgeçmek istedi ama onları ölümsüz yoldaşımız yapacak o eşiği koşulsuz ve korkusuz aştı. Kavganın ışıklı yamaçlarında buluşacağımız ölümsüzlerimize kavuşmanın andı bu mücadeleyi daha da yükseltmek.
İdeolojik, politik, örgütsel tasfiyecilik saldırılarının günden güne arttığı, ömrünü devrim mücadelesine adayan eski kuşak devrimcilerden genç devrimcilere "devrim olmayacak" umutsuzluğunun ortalıkta dolaşıp irade ve kişilikleri çözdüğü bugünlerde ölümsüzlerimiz bir kez daha ateş böceği rolünü oynuyor.
Serkan Günebakan'ın kaleme aldığı Kavganın Işıklı Yamaçları üç ateş böceğinin dansını okurla buluşturuyor. Devrim davası için dövüşenlerin ve ölümsüzleşenlerin hikayelerini mitleştirmeden anlatan roman, sistemin ajanlaştırma, düşkünleştirme, yasal devrimcilik dayatması vb. saldırılarıyla kuşatılan devrimcilere yalın bir mücadele perspektifi de sunuyor. Mübalağasız bir anlatımla okuru günümüz devrimci hayatlarıyla buluşturuyor.
"Ben de yaşadım", "böyle hissetmiştim", "bu şekilde davransaydım belki de sonu böyle olmazdı", "yürünecek yol budur" kelimelerini sık sık dile getirmenizi ve hissetmenizi sağlayan yazar, kitaba döktüğü satırlarda bazen hüzünlendiriyor bazen de güldürüyor. Devrimci mücadele içine doğan ve örgütlü devrimcilik içinde büyüyen üç devrim neferinin hikayesini okura sunan roman, anlatılan senin hikayendir vecizesinin bir somutlamasını yapıyor aslında.
İRFAN, HÜSEYİN VE NEDİM'İN ALMANYA'DAN ROJAVA'YA UZANAN YOLCULUĞU
Üç devrimcinin hikayesini aktarıyor bize yazar Serkan Günebakan. İrfan, Hüseyin ve Nedim'in sürgünde oldukları Almanya'da başlayan hikayesi, İstanbul'un semtlerine oradan da Rojava'ya uzanıyor. Yazar, devrimci hayatın birincil düşmanı konformizmin bataklığından nasıl sıyrılmak gerektiğini bütün yalınlığıyla anlatıyor. Üç devrimcinin yetinmeciliğe karşı verdiği mücadelede zaman zaman atladığımız, çoğu zaman da vazgeçtiğimiz eşiği sunuyor önümüze "yol budur" diyerek. Her birimizin hikayesini üç devrimcide bütünleştirerek "yeni insanı yarat, yarat ki devrimci yürüyüşün sürsün" çağrısı yapıyor.
İrfan, Avrupa'ya iltica edenlere partisinin isteği üzerine yardımcı oluyor. İltica edenler arasında zorunluluktan değil de "daha rahat" bir hayat sürmek için gelenleri görüyor. Devrimci mücadelede yer almayıp Avrupa'ya yerleşmek için örgütlüymüş gibi davrananların çırpınışlarını okuyoruz romanın sayfalarında. Tıpkı İrfan gibi yaşadığımız hayal kırıklığını hatırlıyoruz ama bir yandan da Avrupa'da mücadeleyi sürdüren yoldaşlarımızı, siper yoldaşlarımızı anımsıyoruz. Bu anımsamanın ardından İrfan, "Devrimcinin işi devrim yapmaktır" diyenleri düşünerek, savruluşa meydan okuyor.
Bir örgütün en önemli propaganda aracı olan gazete dağıtımında Hüseyin'in fikriyle karşılaşıyoruz. Muhakkak bir gazete dağıtımında yanımızdaki yoldaşla yaptığımız sohbet canlanır; "dağıtım yapıyoruz demek için dağıtım" hissiyatı. Hüseyin'in yoldaşına yaptığı, "Mesele bizim düzenli ve istikrarlı bir şekilde dağıtım yapmamız. Gazeteyi bugün bir kişi yarın, öbür gün on kişi alır. Ne zamandan beri bu işleri birilerinin tavrına göre yapıyoruz" şeklindeki devrimci eleştirisiyle muhakkak hepimiz karşılaşmış ya da yapmışızdır. İrfan, karşılaştığı devrimci eleştiri karşısında bulunduğu koşulların ona yetmediğini artık sıçrayışın kaçınılmaz olduğunu anlar. "Uzaklardaki kuşların şarkıları" Ivana Hoffmann'ı çağırdığı gibi İrfan'ı da özgürlüğe çağırır. Ve İrfan, koşullara kapılıp hayatın olağan akışında "devrimcilik yapmak" yerine bu çağrıya tereddütsüz yanıt verir.
İrfan, Türkiye'ye döndüğünde durumun kitaplarda okuduğundan farklı olduğunu görür, hayal kırıklığına uğrar. "Toplumun bir minyatürü" dediği tekstil atölyesinde çalışır, yarı illegal hayat yaşar. İşçi ve emekçilere ilk kez dokunur. İşçi sınıfı ve devrimcilerin arasındaki kopukluktan canı sıkılsa da koşulları değiştirmek için mücadele eder. Ve gönlü her zaman Kürdistan dağları için atar. Hiçbir sorun karşısında geri adım atmadan "daima ileri" parolasını kuşanan İrfan, örgütün mali sorununu çözmek için inisiyatif alarak gerçekleştirdiği kuyumcu soygununun ardından bir itirafçının beyanları üzerine tutsak düşer.
Ne devrimci sıçrayışından etkilenen Türkiye'de tesadüfen bir eylem sonrası karşılaştığı Nedim'e verdiği "yeniden görüşme" sözünü tutabilir, ne de ilk görüşte aşık olduğu sevgilisini "yakında görme" sözünü.
NEDİM YÜZÜNÜ ROJAVA'YA DÖNÜYOR
Üniversite öğrencilerini örgütleyerek Tuzla'da tersane işçilerinin direnişinde yer alan Nedim de tıpkı yakın arkadaşı İrfan gibi kuşların çağrısına yanıt vermek için "Neverland'a gider, asla büyümemek" üzere. Partisinden ayrı gittiği Medya Savunma Alanlarında ilk eğitimini hevallerden alan ve devrimci eleştirilerini çekinmeden dile getiren Nedim, komutanının tavsiyesi üzerine "ayrıldığı partiyle tekrar ilişkilenmek" üzere ayrılır oradan. Nedim bir süre sonra ölümsüzleşeceği Rojava topraklarına veda ederek İstanbul'a döner.
ALMANYA'DAN İSTANBUL'A YENİDEN ROJAVA'YA
İrfan ve Nedim'in gidişinin ardından Almanya'da tek başına kalan Hüseyin, çok sevdiği Ezgi'yle evlenir. Feodalizme meydan okuyan iki sevgili, devrimci aşk için çabalar. Ezgi de Hüseyin de politik mücadele içinde yer alır. Ezgi, Kobanê'nin çağrısına yanıt vermek isteyen Hüseyin'e yolu açar. Kutsiye Bozoklar'ın "yoldaş devrimciler arasında, seveni de sevileni de değiştirip dönüştüren üretici bir sevgi vardır" sözü, iki devrimci sevgilinin hikayesinde vücut bulur.
Nedim'i karşılayan Hüseyin bir süre sonra onunla birlikte Rojava'ya gider. İki arkadaşın yolu burada farklı kantonlara gittikleri için ayrılır.
İKİNCİ KEZ VEDALAŞIYORLAR
Nedim'in Miştenur Tepesinde şehit düşmesinin ardından, DAİŞ'i yenilgiye uğratıp göndere çekilen YPG bayrağını seyre dalarken uğradığı saldırıda bedeninin bir bölümünü kaybeder Hüseyin. Bedenin bir parçasını özgür Rojava topraklarına bırakarak Almanya'ya dönmek zorunda kalır. Bu kez de tahliye olan İrfan'ı Almanya'da karşılamak düşer Hüseyin'e. Almanya'da bir süre kaldıktan sonra İrfan, Rojava'ya gider. Bir eksik vedalaşırlar Hüseyin'le Loreley Köprüsünde. Ancak Hüseyin ona ikisini de hep yanında hissetmesini sağlayacak Nedim'in eşarbını emanet eder. Böyle başlar İrfan'ın Rojava hikayesi.
Rojava'da her devrimci gibi sınırlarını zorlar, yetinmeciliğe karşı çıkar ve topraklarına can olacağı Dersim'e gidişini dayatır. Kavga yoldaşı Nedim'in ölümsüz hatırasını ve mirasını sırtlanarak Dersim dağlarına yürür. Savaşkan bir şahin gibi dağlarda dövüşür. Doğduğu, büyüdüğü ve sürgün nedeniyle koparıldığı topraklarda, Nergis'e aşık olduğu Harçik suyuna karıştırır son nefesini. Orada kavuşur asla birlikte olamadığı sevgilisine, orada kavuşur sözleşip buluşamadığı dostu Nedim'e...
Serkan Günebakan, hikayemizi nakşettiği üç devrimcinin "bizleri aşın yoldaşlar, devrim ve sosyalizm mücadelesini zafere taşıyın" çağrısını satırlara döker kitabında. Ölümsüzlerimiz, devrimci ve destansı hikayelerini yazarken bizim gibi tökezledi, kırıldı, umutsuzluğa düştü, vazgeçmek istedi ama onları ölümsüz yoldaşımız yapacak o eşiği koşulsuz ve korkusuz aştı. Kavganın ışıklı yamaçlarında buluşacağımız ölümsüzlerimize kavuşmanın andı bu mücadeleyi daha da yükseltmek.