27 Eylül 2024 Cuma

Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon: İmralı ve tüm hapishanelerde tecrit derhal son bulmalı

3 gündür İstanbul, Ankara ve Diyarbakır'da çok sayıda kuruma ziyarette bulunan Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon, İstanbul'da düzenlediği forumla tecride ve hapishanelerdeki hak ihlallerine ilişkin tespitlerini ve çözüm önerilerini tartıştı.

Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon, İstanbul, Ankara ve Diyarbakır'da 3 gün süren ziyaretlerinin ardından İstanbul'da bulunan Taksim Hill Otel'de Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) organizasyonunda forum gerçekleştirdi.

Foruma, HDP Sözcüsü Ebru Günay, milletvekilleri Musa Piroğlu, Feleknas Uca, Sezai Temelli, Ömer Öcalan, Serpil Kemalbay, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, DTK Eş Sözcüsü Berdan Öztürk, ÖHD Eş Genel Başkanları İlknur Alcan ve Hüseyin Şeker, TÖP, EHP, SODAP, Yeşiller ve Sol Parti, TİP ve çok sayıda siyasi parti, demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı.

Forumun modetörlüğünü HDP Hukuk Komisyonu'ndan Veysi Eski ve ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül yaptı.

Avukat Veysi Eski, 23 yıldır İmralı Ada Hapishanesi'nde PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklar üzerinde çok özel bir tecrit rejimi uygulandığını kaydetti. Öcalan ve diğer tutsakların tamamen bir belirsizlik halinde tutulduğunu ifade eden Eski, bu belirsizliğin Kürt halkı üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldığını söyledi. Eski, Kürt sorununun çözümünde muhataplığın sürekli sekteye uğratıldığını ifade ederek, iktidarın çözümsüzlüğü dayattığını vurguladı.

Uluslararası delegasyonla günlerdir yaptıkları ziyaretler sonrası hapishaneler meselesinin temel bir sorun olarak ortada durduğunun bir kez daha açığa çıktığını vurgulayan Rengin Ergül, Türkiye'de demokratik siyaset yürütmeye çalışan herkesin gündeminde bu sorunun olduğunu kaydetti. Yaptıkları ziyaretlerle bu soruna karşı bir yol haritası ve somut öneriler belirlemeyi umduklarını ifade eden Ergül, bu organizasyonların devamı olacağını, belli bir yoldaşlık hukukuyla beraber yol alacaklarını kaydetti.

Daha sonrasında sunum yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emrah Emekçi, 24 yıllık tecrit sürecini bir kez daha tüm detaylarıyla kamuoyuyla paylaştı. Tecridin zamana yayılarak ağırlaştırıldığını vurgulayan Emekçi, 2021'den bu yana mutlak iletişimsizlik haline dönüştüğünü dile getirdi. İmralı Ada Hapishanesi'nin tamamen hukuk dışı olduğunu vurgulayan Emekçi, güncel olarak disiplin cezalarının bu tecrit politikasına kılıf olarak uydurulduğunu belirtti.

Daha sonrasında sırasıyla Diyarbakır, Ankara ve İstanbul delegasyonları sunum yaptı. Delegeler, yaptıkları ziyaretlerle ilişkin kapsamlı bir rapor hazırlayarak şubat ayı içerisinde paylaşacaklarını kaydetti. Yapılan sunumlarda, siyasi partiler, insan hakları örgütleri, hukuk örgütleri, gazeteciler, tutsak yakınları, barolar ve eski tutsaklarla yapılan görüşmeler aktarılarak, Türkiye'de en ağır olarak İmralı'da uygulanan tecrit sisteminin sadece fiziki değil, kültürel, tarihsel, dilsel, sosyal bir izolasyona dönüştüğü vurgulandı. 

'SADECE HUKUKİ DEĞİL POLİTİK BİR SORUN'
"Tecrit sorunu sadece hukuki değil aynı zamanda politik bir sorun" diyen Diyarbakır delegasyonu, kimyasal silah meselesine de dikkat çekerek derhal uluslararası, bağımsız bir araştırma yapılması çağrısında bulundu. Delegasyon, İmralı'da tecrit koşullarının giderek ağırlaştığının altını çizerek, aynı zamanda tecride karşı mücadele eden avukatlara ve hak savunucularına dönük baskılara da tepki gösterdi. İmralı'daki tecrit sisteminin her alanda yayılmaya devam ettiğini vurgulayan delegasyon, hak ihlallerine dönük araştırma yapılmasını, Türkiye'nin sorumluluklarını yerine getirmesini ve uluslararası kamuoyunun da bu bağlamda görevini yapmasını istedi.

'TECRİT BİR İŞKENCE YÖNTEMİDİR'
Ankara delegasyonu adına söz alan Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupalı Avukatlar (ELDH) üyesi Michela Arricale, Mandela kuralları ve İstanbul Protokolünü hatırlatarak, bütün insan hakları örgütlerinin ve uluslararası kuruluşların tecridi bir işkence yöntemi olarak gördüğünün altını çizdi.

CPT'nin de tecridi işkence olarak nitelendirdiğine işaret eden Arricale, CPT'nin İmralı adasına yaptığı son ziyaret sonrası, Öcalan'la görüşmediğine ilişkin haberlere dikkat çekti. CPT'nin Öcalan'la görüşmeden yahut Öcalan'ın durumuna ilişkin birinci elden bilgi almadan görevini yerine getirmiş sayılmayacağını belirten Arricale, bu konuda bir belirsizlik olmasının kabul edilemez olduğunu vurguladı. CPT'nin rolünü yerine getirmesi gerektiğini dile getiren Arricale, ayrıca CPT'nin tutsakların ailelerine ve avukatlarına bilgi vermemesine de tepki gösterdi.

Birleşik Krallık'tan gelen avukat Paul Powlesland, "Kürt halkına özgürlük" diyerek sözlerine başladı. Avukatların bu duruma dikkat çekmek konusunda çok özel bir göreve sahip olduğunun altını çizen Powlesland, Öcalan'ın ve diğer politik tutsakların avukatlarına dönük baskı, gözaltı ve tutuklama saldırılarının kabul edilemez olduğunun altını çizdi. Türkiye'de yargı bağımsızlığı olmadığını dile getiren Powlesland, insanların seslerini duyurmanın acil bir ihtiyaç olduğunu kaydetti. Uluslararası aktörlerin de bu konuda baskı yapması gerektiğini ifade eden Powlesland, uluslararası kamuoyuna Türkiye'de yaşanan sistematik hak ihlallerine karşı ses çıkarma çağrısı yaptı.

'MÜCADELENİZE BÜYÜK BİR SAYGI BESLİYORUZ'
İstanbul delegasyonu adına İsveç'teki Sol Parti'den Jessica Karlqvist ve Belçikalı avukat Cedric D'Hondt söz aldı.

Karlqvist, Sol Parti olarak HDP ve Kürt halkıyla uzun yıllara dayanan bir yoldaşlıkları olduğunu kaydetti ve "Tüm zorluklara rağmen mücadelenize ve kararlılığına dönük bir hayranlık ve saygı besliyoruz" ifadelerini kullandı. Hapishanedeki siyasi tutsaklar için kaygılarını belirten Karlqvist, bütün ziyaretleri raporlaştırarak İsveç parlamentosuna taşıyacağını ve buradaki politik tutsakların sesini duyuracağını dile getirdi.

Avukat Cedric D'Hondt, "İmralı Hapishanesi Türkiye'deki diğer hapishaneler için de bir model görevi görüyor" ifadelerini kullandı. İmralı'da gerçekleşen hak ihlallerinin ülke hapishanelerine yayıldığını dile getiren D'Hondt, avukat ve aile görüşlerinin engellenmesi, çıplak arama, sağlık hakkının gasbı gibi hak ihlallerine dikkat çekti.

Yaklaşan seçimlerle birlikte tecridin hapishanelerden tüm topluma yayıldığını gözlemlediklerini kaydeden D'Hondt, ifade özgürlüğüne dönük acil bir ihtiyaç olduğunun altını çizdi. İstanbul Barosu'yla da görüştüklerini aktaran D'Hondt, İstanbul Barosu'nun yaşanan hak ihlallerine ilişkin benzer bir kaygı taşımadığını ve bu hak ihlallerine karşı mücadele etmek için politik bir irade göstermesi gerektiğini kaydetti. D'Hondt, tüm delegasyon üyeleri iletişim halinde olmaya ve görüşmeleri sürdürmeye çağırdı.

GÜNAY: TECRİT BU ÜLKENİN TURNUSOL KAĞIDIDIR
Son olarak HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay söz aldı. Foruma katılan tutsak yakınlarını ve delegasyon üyelerini selamlayarak sözlerine başlayan Günay, tecridin bu ülkede demokrasinin turnusol kağıdı olduğunu vurguladı. İmralı'ya dönük keyfiyetçilik ve hukuksuzluğun ülkenin her yerinde faşizme itiraz eden tüm muhalefete yaklaşımda da kendini gösterdiğini vurgulayan Günay, savaş ve tecridin birbirinden beslendiğini ifade etti.

"Mutlak tecridin başladığı günden bu yana AKP faşizminin nasıl savaşta ısrar ettiğini, savaş politikalarıyla kimyasallar kullanarak katliamlar gerçekleştirdiğini, Türkiye'nin bütün demokrasi güçlerini cezaevleriyle tehdit ederek savaş politikası içerisine girdiğini gördük. Bu aslında Türkiye'deki demokrasi sorununun tanımlanmasıdır" diyen Günay, tecridin siyasi bir sorun olduğunun altını çizdi.

Türkiye'de hukuksuzluğun İmralı'da başladığını kaydeden Günay, şöyle devam etti: "Savaşa karşı mücadelenin gereği olarak, özgürlüğümüze sahip çıkmanın gereği olarak, tecrit politikalarına karşı olmakta ve tecride karşı özgürlüğü yürütmekte kararlıyız. Bugün burada büyük bir adım attık. Tecridin tecrit edilmesi için forum gerçekleştiriyoruz. Bunun startını verdik. Ama bu yetmez, daha büyük mücadelelerle sesimizi yükseltmenin zamanıdır. Bu forumu düzenleyen ÖHD'ye teşekkür ediyoruz. Tecrit kaybedecek ve bu topraklara özgürlük ya gelecek ya gelecek."

'CPT VE ULUSLARARASI KAMUOYU DERHAL HAREKETE GEÇMELİ'
Forum, tecride ve Türkiye'de hapishanelerin durumuna ilişkin tartışmalarla devam etti. Forum bitimi uluslararası delegasyon, ziyaretler sonucu hazırladığı sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgeyi okuyan Asrın Hukuk Bürosu'ndan Raziye Öztürk, şu tespit ve önerileri kamuoyuyla paylaştı:

"İmralı'da seyreden uygulamalar tecrit durumunu aşmış olup mutlak iletişimsizlik noktasına varmıştır. Bu halin kendisi meseleyi salt bir hukuk sorunu değil aynı zamanda politik bir sorun olarak tariflemeyi zorunlu kılmaktadır. 

İmralı merkezli Kürt sorunu okumaları yapılmadan ve sorunun boyutlarıyla siyasal, toplumsal olarak yüzleşip taraf olmadan demokratik kamuoyu da tecridin sorumluluğundan kurtulamayacaktır. 

Hukuksal tüm hakların askıya alındığı İmralı adasındaki mahpuslara dönük hukuki faaliyetler yürüten avukatların ve insan hakları savunucularının çalışmalarının engellenmesi, soruşturma ve kovuşturmalara tabi tutulması kaygı verici boyutlardadır. Bu durumun kendisi bile hukuk ve insan hakları alanının hem mesleki hem de değerler itibariyle saldırı altında olduğunun göstergesidir. 

Her birimizin ayaklarının altından kaymakta olan evrensel insan hakları değerleri karşısında Avrupa Devletlerinin, AİHS ve diğer uluslararası sözleşmeleri, kendi çıkarları uğruna görmezden gelmesi kabul edilemez. Bu görmezden gelen hal karşısında hak ve hukuk mücadelesini küresel düzleme yayan bir ağ örgütlenmesi gelinen aşamada kaçınılmazdır.

Türkiye'de sorumluluk makamında olanları acil bir şekilde İmralı Cezaevi'nde hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmesi çağrısını yineliyoruz. Bütün Avrupa devletlerinin sorunlar karşısında sorumluluklarını tekrardan hatırlatıyor; temel insan haklarının jeopolitik, ekonomik çıkarlara feda edilmemesi çağrısında bulunuyoruz.
 
İlk olarak İmralı ada hapishanesinde uygulamaya konulan ve adım adım bütün kara hapishanelerine yayılan siyasi mahpuslara yönelik ayrımcı İnfaz rejimine son verilmelidir. Başta hasta mahpuslar olmak üzere tüm mahpusların temel insan haklarına saygı tekrardan bir standart haline getirilmelidir.

İmralı mutlak iletişimsizlik halininin geldiği yakıcı ve kaygı verici durumu karşısında CPT'yi bir kez daha sorumluluğa davet ediyoruz. Başta Avrupa'daki dostlarımız olmak üzere bütün hukuk ve insan hakları savunucularının CPT üzerindeki haklı baskıyı sürdürmesini bekliyoruz. Bunun yanısıra CPT nin son Ada gözlemlerini derhal kamuoyu ile paylaşması gerektiğini belirtiyoruz.

Bir hukuk ve politik bilinmezlik alanı olarak güncel tutulan İmralı gerçeği karşısında sadece halk bilgi edinme hakkından mahrum olmuyor. Bu bilinmezlik ortamında siyaset kurumu da manipülasyonların, bilgi kirliliğinin içinde yalpalıyor ve yön kaybediyor. İmralı'daki kaygı verici mevcut haber alamama haline derhal son verilmeldir.

Bütün bu sorunların çözümünün adresi Kürt sorununun demokratik ve toplumsal olarak çözülmesinden geçmektedir. Kürt sorunun siyasal ve barışçıl temelde çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için Öcalan'ın özgürlüğü kaçınılmazdır."