27 Eylül 2024 Cuma

'Sözümüz var Hrant'a yaralarımızı bilip de onarmak boynumuzun borcu'

Hrant Dink katledilişinin 13. yılında vurulup düştüğü yerde, aynı saatte anıldı. Biraraya gelen yüzlerce kişi "Buradayız, vazgeçmiyoruz Ahparig" dedi.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 13. yılında vurulduğu yerde vurulduğu saatte anıldı.

Hrant'ın Arkadaşları'nın çağrısıyla Agos Gazetesi önünde buluşan çok sayıda kişi vurulup düştüğü yerde Hrant'ın anısını yükseltti. Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, çocukları Arat, Sera ve Delal Dink, Agos gazetesi çalışanları, HDK Eşsözcüsü Sedat Şenoğlu, HDP Milletvekileri Oya Ersoy, Garo Paylan, Musa Piroğlu, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Cumartesi Anneleri, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü başta olmak üzere siyasi parti temsilcileri, demokratik kitle örgütleri ve yüzlerce kişinin katılımıyla düzenlenen anmada "Faşizme inat kardeşimsin Hrant", "Hepimiz Hrant'ız hepimiz Ermeniyiz", "Katilleri koruyan cinayetlere ortaktır", "Hrant için adalet için", "Biz bitti demeden bu dava bitmez", "Katil devlet hesap verecek", "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganları yükseldi.

Katledilen Avukat Yusuf Ekinci, Tahir Elçi, Sevag Balıkçı'nın anıldığı eylemde tutsak Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile tutuklu gazeteci, aydın, yazar ve avukatlar da selamlandı.

Hrant Dink'in katledildiği saat olan 15,05'te hafızalara kazınan "Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var, köklerimiz burada" cümlesinin yer aldığı röportajı dinlendi.

'HRANT DİNK BU ÜLKENİN EN ÇOK İHTİYACI OLAN KARDEŞLİĞİN SEMBOLÜYDÜ'
Toplumsal Bellek Platformu'ndan 1994 yılında faili meçhul cinayetle katledilen Avukat Yusuf Ekinci'nin oğlu Sertaç Ekinci kısa bir konuşma yaptı. "Hrant Dink, bu ülkenin en çok ihtiyacı olan kardeşliğin sembolüydü. Sanırım bizden alınışının en büyük nedeni de buydu. Çünkü, bu ülkenin karanlık kalplilerinin ağızlarından düşürmedikleri birlikten çok, bölünmüşlüğe ihtiyaçları var. Biliyorlar ki, ancak bu şekilde kendi atlarını rahatça oynatırlar. Türkiye halklarının, ezilenlerinin bir araya gelmesi, en büyük korkularıdır" diyen Ekinci, oysa Hrant Dink'in insanlara birbirini sevmeyi ve Anadolu'yu baştan öğrettiğini kayedtti.

Hrant Dink'in Ermeni sorununun başkalarının değil bu ülkenin sorunu olduğunu öğrettiğini ifade eden Ekinci, şöyle devam etti: "İşte bu yüzden tehlikeliydi ve ortadan kaldırılmalıydı. Tıpkı ondan önce gelen yüzlerce aydının öldürülmesi gibi. Musa Anter, Uğur Mumcu, İlhan Erdost ve Tahir Elçi ve nicesi böldükleri için değil, tam tersine bu ülkenin ezilenlerini bir araya getirdikleri için öldürüldüler. Affedilmez suçları buradadır. Ve tam da bu nedenle hiçbirisinin katilleri ve onları azmettirenler gerçek bir yargılamaya tabii olmadılar. Ülkenin yüz akı aydınları jet yargılamalarla ve fabrike edilmiş delillerle mahkum edenler, öldürülen aydınların katillerinin yargılandığı dosyaları yıllarca uzattılar, delilleri kararttılar ve her türlü hukuki kuralı çiğnediler. Bu yargılamaların son halkası olan babam Avukat Yusuf Ekinci'nin de aralarında bulunduğu bir dizi Kürt aydınının 90'lı yıllarda öldürülmesine ilişkin dava geçtiğimiz ay sonuçlandı. Cinayetlerin yalnızca devletin elinde bulunan silahlarla işlediği ispat edilmişken ve bu cinayetleri işleyen şahıslardan birinin açık itirafları ortadayken, davada yargılanan tüm sanıklar beraat etti."

'ADALET TÜRKİYE'NİN TÜM EZİLENLERİNİN BİRARAYA GELMESİYLE TESİS EDİLECEK'
Ekinci, "Eğer adalet arıyorsak bulamayacağız"dedi ve ekledi: "Adalet, Türkiye'nin tüm ezilenlerinin bir araya gelip, hukukun üstün olduğu bir ülke için mücadele etmediği sürece de tesis edilmeyecektir. Öyle sanıyorum ki Hrant Dink ve onun gibi yüzlercesinin bize bıraktığı son vasiyet budur."

Basın metnini Şebnem Korur Fincancı okudu. Brech'in "Kötülüğe karşı duyulan nefret yüzünü çirkinleştirir insanın haksızlığa karşı bağırmak sesini kabalaştırır" sözüne işaret eden Fincancı, Hrant Dink'in katledilişinin ardından 13 yıldır faili meçhullerinin köşe bucak devlat tarafından kaçırıldığını söyledi.

Bu toprakların yarasının hiç kapanmadığı gibi hergün yeniden kanırtan bir devlet erki ile yaşamak zorunda kalındığının altını çizen Fincancı, "Daha birkaç gün önce kayıplara karıştı Keldani bir çift, Süryani Mor Yakup Manastırı rahibi Aho'yu gözaltına aldılar. Kılıçtan geçirmek, çöllere sürmek yetmedi, her gün yeniden yaşasın o güvercin tedirginliğini Türkiyeli Ermeniler diye elinden geleni ardına koymadı devlet erki. Yaşadıkları mahallelerin adı Bozkurt, caddesi Ergenekon, okulları Talat Paşa nam, soykırım Osmanlının ama iade-i itibar Türkiye Cumhuriyetinin oldu. Birlikte yaşamayı, çok dilli, çok kültürlü olmayı başaramadığımız gibi yarattığımız kuraklıktan da utanmaz olduk. Sıra Kürtlere geldiğinde havan mermileri ile delik deşik ettikleri evlerin duvarlarına yazılama yaptı devletin memuru" dedi.

'BURADAYIZ, VAZGEÇMİYORUZ AHPARİG'
"Sözümüz var Hrant'a, yaralarımızı bilip de onarmak boynumuzun borcu. Yarın yüzleştiğimizde, küçük Eichmann'lar yalnızca emre itaat ettiklerinden dem vurup sıradanlaştırmaya çalıştığında kötülüğü, utanmak için geç değil, evet ama kötülüğü tanımalı ve sahiplerini bir bir ortaya koymalıyız" diyen Fincancı, şu ifadeleri kullandı: "Sevgili Yıldırım Türker Bahçe'sinin köşesinden derlediği yazılarından ilkinde 'Hayatı savunmak adına durmadan kötülüğü tartmak zamanla insanın ruhunu köreltebilir. Uzun süre karanlıkta kaldıktan sonra gözleri kamaşan adamın körleşmesi gibi', diyor ama, o karanlıkta kötülüğü seçebilmek Saramago'nun körler ülkesinde gören göz olmayı gerektiriyor. Görmek, göstermek hakikati. Buradayız, vazgeçmiyoruz Ahparig."

Anma Ermenice ağıtlarla sona erdi.