29 Eylül 2024 Pazar

Meryem Ağırnaslı yazdı | Sizi de yakar

Yakmaz sanmayın. Tarih boyunca egemenlerin beka savaşlarının en önemli araçlarından olan, en kirli politikalarını uyguladığı basın-yayın, egemenlerle ezilenlerin savaşında güncelliğini ve önemini her zamankinden daha fazla koruyan bir cephe olmaya devam ediyor. 2023'e giderken, sansür yasası ve türevlerinin işleme konulduğu her senaryo, bu cephe için ölüm fermanı demektir.

Özgür Gündem gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Gurbetelli Ersöz, bundan 25 yıl önce, 8 Ekim 1997'de yüreğini nakşettiği dağlarda ölümsüzleşti. Türkiye'de bir gazetenin ilk kadın genel yayın yönetmeni olma unvanına sahip Ersöz, devletin kendisine ve Özgür Gündem'e dönük faşist baskılarına değinerek, "Öyle çok işkence yaptılar ki ya ölecek ya da PKK'li olmayı kabul edecektim. Ben yaşamayı seçtim" demişti.

Mersin'de Tece polisevine düzenlenen eylemle adı gündeme gelen Azadiya Welat gazetesinin eski muhabiri, HPG'li Dilşah Ercan, hedefleştirilmesi sonrası yaptığı açıklamada, geçmişte gazetecilik yaptığını doğrulayarak, "AKP-MHP faşist rejiminin uygulamaları Türkiye ve Kürdistan'da halka gerçekleri anlatma ve bunun yasal-demokratik bir mücadelesini yürütme olanaklarını ortadan kaldırmıştır" dedi.

Jineoloji Dergisi Yayın Kurulu üyesi ve Jineoloji Araştırma Merkezi emekçisi, akademisyen, araştırmacı gazeteci Nagihan Akarsel, 4 Ekim'de Süleymaniye'de suikastla katledildi. Akarsel, katledilmeden önce verdiği son röportajında "Birincisi özgür düşünce, ikincisi düşünce özgürlüğü çalışması, üçüncüsü kadın özgürlüğü ideolojisi, o ideolojinin çalışmalarının örgütlenmesi ve koordinasyonuna yönelik pratik adım, dördüncüsü mücadele, bu üç adımdan sonra var. Özgür düşüncenin gelişimi için mücadele edilmelidir" demişti.

Sansür yasası mecliste görüşülmeye devam ediyor. AKP-MHP iktidarının Kürt halkı başta olmak üzere ezilenlere dayattığı çözümsüzlük kaynama noktasına ulaşmıştır. Gazetecilikte öğrendiğimiz ilk şeylerden biri, hareket halinde olmadığınız her an zamanın sizin aleyhinize işliyor oluşudur.

Sansür yasasının neyi içerdiği, nelere yol açacağı fazlaca yazılıp çizildi. Nedenine gelelim. AKP-MHP iktidarı, basitçe, beka savaşını toplumun her bir sathında sürdürmektedir. Yaptıkları yolsuzlukları gizlemek istiyorlar, işledikleri savaş suçlarını gizlemek istiyorlar, her alanda kendilerine, bu sisteme karşı mücadele edenlerin sesini kısmak istiyorlar. Sefalete, insan onurundan yoksun bir yaşama sürükledikleri halkın sesini kısmak istiyorlar. Resmi devlet ideolojisinin gözdesi olan heteroseksüel, Sünni, Müslüman, Türk erkeği kalıbının dışında kalan varoluşların sesini kısmak istiyorlar… Hepsi, hepsini istiyorlar. Doymak fıtratlarında yok onların.

O nedenle, şunu iyi anlamak gerek: Sizi de yakar.

Yakmaz sanmayın. Tarih boyunca egemenlerin beka savaşlarının en önemli araçlarından olan, en kirli politikalarını uyguladığı basın-yayın, egemenlerle ezilenlerin savaşında güncelliğini ve önemini her zamankinden daha fazla koruyan bir cephe olmaya devam ediyor. 2023'e giderken, sansür yasası ve türevlerinin işleme konulduğu her senaryo, bu cephe için ölüm fermanı demektir.

Mutlak çürümenin toplumun kılcal damarlarına yayıldığı güncel somut durumda, özgür basın emekçileri bu çürümenin farklı kaynaklarını tespit eden, kamuoyuna açıklayan ve mücadelenin yönünü işaret eden hayati bir rol oynuyor. Özgür basına sahip çıkmak giderek ağır bir sorumluluğa dönüştüğü gibi, lafla değil fiiliyatta olduğunda bir işe yarıyor.

İlla açık açık mı söylemek gerek: Seçime erteleyerek kurtulamazsınız. Girdiğimiz 7 aylık süreçte, iktidar seçimden zaferle çıkmak için giderek el yükseltirken, işlenen suçları duyuracak özgür basın, şimdiden hedef alınarak önü kesilmek, susturulmak isteniyor. Bu yüzden "seçim tedirginliğiyle" hareket edenlerin de elini taşın altına koyması zorunludur.

Ezilenlerin politikasını üretme derdinde olanlar ise son dönemde gerçekleşen ve halkı saflaştırma potansiyeli taşıyan her türlü olayda, "ılımlı muhafazakarları ürkütmemek" adına kelimenin tam anlamıyla oradan oraya savruldular. Mersin eylemi sonrası girilen kınama yarışı ve başörtüsü tartışmasında yapılan açıklamalar bunun iyi birer örneğidir.

Demokratik siyasette ısrar etmek her zamankinden daha gerekli ama bunu iktidarın çizdiği sınırlarda aramamalıyız. Zira AKP-MHP iktidarının demokratiklikle herhangi bir alakası bulunmamakta. Ezilen halkları, işçi ve emekçileri, kadınları ve LGBTİ+'ları, gençleri esas alacak bir politika, iktidarın halka açtığı savaşın her cephesinde sınırları zorlamadan ve delip geçmeden üretilemez. Politik özgürlüğün çok önemli başlıklarından biri olan basın-yayın özgürlüğü bu bakımdan demokratik siyasetin ısrar ve tavizsiz mücadele konusudur.

Tabi ezilenlerin mücadelesine her cephede kadınların öncülük ettiğini de görmek gerek. Yukarıda verdiğimiz örneklerde olduğu gibi, Rojhilat'tan Türkiye'ye kadınlar faşist iktidarların en büyük korkusu olmaya devam ediyor. Diyarbakır'da Haziran ayında yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanan 16 Kürt gazeteciden Jinnews Haber Müdürü Safiye Alagaş, hapishaneden gönderdiği mektupta "Biz kadınlar olarak, ruhumuzu besleyen asıl kaynağı bulduk. Uzun yıllardır peşindeydik ve 21. yüzyılda artık kesin olarak farkındayız. Bizim ruhumuzu, mücadele besliyor. Mücadele ettikçe en doğal halimize dönüyoruz. İrade oluyoruz, güç oluyoruz, rengarenk bir yaşamı örüyoruz" ifadelerini kullanmıştı. Kadın gazeteciler, özgür basın emekçileri, egemenlerin başörtü dayatmasından kutsal aile palavralarına karşı mücadele eden kadınların sesi soluğu olmayı sürdürüyor.

Peki, ne yapmak gerek? Mücadele edeceğiz elbette. Bu mücadeleyi, egemenlerin bizim için çizmek istediği sınırlara, etrafımıza örmeye çalıştığı duvarlara aldırış etmeden yürüteceğiz. Egemenlerin karşısında ezilenlerin her türlü mücadele araç ve biçiminin meşru olduğu gerçeğine sırtımızı yaslayarak ilerleyeceğiz. Ve önemlisi, seçimlerin gelip geçtiğini, ancak kavganın her an devam ettiğini unutmadan dövüşeceğiz. Özgür basının sadece demokrasinin bir gereği olduğu fikriyle değil, mücadelenin her alanında en büyük güçlerimizden biri olduğunun bilinciyle, her türlü sansür, yasaklama, tehdit ve saldırıya kararlılıkla itiraz edeceğiz.