27 Eylül 2024 Cuma

Kurtulan: İdlib'de yaşananlardan savaş tezkeresine onay verenler sorumludur

Meclis'te basın toplantısı düzenleyen HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, İdlib'te yaşananlardan AKP iktidarı ve savaş tezkeresine onay verenlerin sorumlu olduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İdlib'de Türkiye ile Rusya askerleri arasında yaşanan çatışmaya değinen Kurtulan, "Aslında bu sonucu önceden görmüştük. Özellikle savaş tezkeresi Genel Kurul'a geldiğinde dile getirmiştik. AKP'nin Orta Doğu politikasına, özelde de Suriye politikasına muhalefet ettiğimizi hep söyledik. Türkiye'nin orada bir kanlı kumar içinde olduğunu ve bunun ülkeye bir yararı olmadığını defalarca dile getirmiştik. Bunun sonuçlarını da bugün görüyoruz" dedi.

İdlib'te yaşananlardan AKP iktidarı ve savaş tezkeresine onay verenlerin sorumlu olduğunu kaydeden Kurtulan, "Yapılması gereken Türkiye'nin tekrar Suriye politikasını gözden geçirmesi, evine dönmesi, oranın çözümüne barış ve diyalog yoluyla katkı sunması, tüm komşularıyla düşmanlık ilişkilerini gözden geçirmesi, tüm komşuluk ilişkilerini güçlendirmesi ve çözümün halklarla birlikte olmasını talep etmesidir" diye belirtti.

DEPREM VERGİLERİ NEREDE?
Elazığ merkezli depreme ilişkin de konuşan Kurtulan, "Biz hala depremi konuşuyoruz, tartışıyoruz. Tartışmakta da haklıyız. Ülkemiz bir deprem ülkesi. En çok İstanbul'a dikkat çekilse de ülkenin pek çok yerinde her an deprem bekleniyor. Bunu biliyoruz ama bu süreci yönetemeyen ve güven vermeyen bir hükümet var karşımızda. HDP olarak bunu çok kez gündeme getirdik. Bu konuda AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedilen önergelerimiz var. En son deprem vergilerinin nereye gittiği araştırılsın dedik, bunun için önerge verdik. Ancak reddedildi, bu konunun üzeri örtülmeye çalışıldı" diye kaydetti.

ONLAR RAHATSIZ OLSA DA VERGİLERİ SORMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Cumhurbaşkanı toplanan vergilerin 5 mislinin depreme harcandığını, genel bütçeden de harcama yapıldığını söylediğini aktaran Kurtulan, "Ama özellikle deprem bölgeleri bunu hissetmiyor. Elazığ depremindeki sonuçlara baktığmızda; yapıların güçlendirilmesinden tutun, insanların deprem sonunda korunaklı yerlerde barınmasına kadar görüyoruz ve bu nedenle deprem için toplanan vergilerin nereye harcandığına dair soruları sormak durumundayız; onlar rahatsız olsa da" dedi.

PARTİMİZİN YARDIMLARI SOYLU TARAFINDAN ENGELLENDİ
Partililerin topladığı yardımların engellenmesine tepki gösteren Kurtulan, "Partimiz öncülügünde de başlayan girişimler var ancak yardımların engellendiğini sizinle paylaşmıştık. Belediyelerimizden direkt giden yardımların İçişleri Bakanı talimatıyla engellendiğini söylemiştik. Hala topladığımız yardımlar engelleniyor. MHP, CHP, AKP Belediyeleri üzerinden giden yardımların yerlerine ulaştırıldığı görülüyor. Ancak ne yazık ki bizim yardımlarımız engelleniyor. En son Bodrum'da arkadaşlarımızın düzenlediği yardım kampanyasında toplanan yardımlar engelleniyor. Bu insanlık suçudur. İnsanların yardım etme isteğinin partilere göre ayrıma uğradığını görmekteyiz. Bu anlamda tekrar söylemek gerekirse hem depremle ilgili tedbirlerin ne olduğunu hem de deprem vergilerinin nereye harcandığına dair önergelerimiz reddedilse de biz halklar adına bunu sormaya devam edeceğiz" diye konuştu.

YASAYI DEĞİŞTİREREK BELEDİYELERDE RANT ALANI AÇACAKLAR
Kamuoyuna ve basına yansıyan yerel yönetimler yasa taslağı olduğunu söyleyen Kurtulan, "İçeriğini tam olarak bilemiyoruz. Ancak yine yerel yönetimlerin dokusuyla oynayacakları, alamadıkları belediyelerin yetkilerini kısıtlandırarak kendilerine daha çok rant alanı açacak düzenlemeler üzerinde durdukları görülüyor" dedi.

Kurtulan konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:
"Aynı zamanda AKP'nin sık sık yaptığı gibi vergi sistemiyle oynuyorlar. Halka vergi içinde vergi, verginin vergisini ödetmeye çalıştıklarını yasanın kamuoyuna yansıyan halinden görüyoruz. Vergilerle ilgili daha fazla yasa çıkarıyor, aynı zamanda yandaşların nasıl vergi kaçıracaklarının hesapları ortalıkta uçuşuyor. Çok yakında zamanda Başkentgaz'ın Kızılay üzerinden çocuk istismarı ile ün yapmış Ensar Vakfı'na ve ABD'deki TURKEN Vakfı'na kadar giden bir hırsızlığın şerefiyesi ile karşı karşıya kaldık. Böyle bir hırsızlık haritası Türkiye'nin önüne serildi. Halka vergi yüklerken yandaşların da daha çok nasıl vergi kaçıracağının haritasını birlikte çiziyorlar. Bununla ilgili de HDP her zaman yaptığı gibi hırsızlıktan beslenen bu hükümetin karşısında muhalefetini sürdürmeye devam edecektir.

BEKÇİLERLE İLGİLİ YASA KABUL EDİLEMEZ
"Aynı zamanda önümüzdeki günlerde Genel Kurul'a komisyondan geçen kamuoyunda Bekçiler Yasa Teklifi olarak bilinen teklif gelecek. Bununla ilgili HDP olarak komisyon aşamasında itirazlarımızı sunduk. Bu kabul edilemez. AKP'nin siyasal programının bir parçası olarak karşımızda duruyor. Bu kabul edilir bir durum değil. Bekçilik 2 yıldır uygulanıyor ve İstanbul, Ankara, Mardin ve İzmir gibi yerlerde yaptıkları pek çok hak ihlalleri biliniyor. AKP neden böyle bir şeye ihtiyaç duydu? Erdoğan'ın 2 Ocak'ta yaptığı konuşmada, 'İçerideki düzeni de kolluk gücü ile sağlayamayız' diyor. Neden? Hangi anlamda kolluk gücü zaafiyet gösterdi? Neye yetmiyor? Bunlar kamuoyunun cevap beklediği sorulardır.

"Burada öyle görülüyor ki, AKP önümüzdeki zamanlarda güçlü bir toplumsal muhalefet ağı öngörüyor. İnsanların evlerinin önüne kadar bile giderek bekçiler üzerinden halkın itirazlarını engellemeye çalışacaklar. İşsizliğin, yoksulluğun, ekonomik krizin, geçinememenin, kadın cinayetlerinin, kimliklerin inkarının ve demokrasi talebinin bir itiraza dönüşeceği ve bekçileri mahallere sokarak bunu bastırmanın yöntemi olarak kullanacağı görülmektedir. Dolayısıyla bu risklidir, tehlikelidir. İtiraz eden herkese karşı aslında kendine bağlı ve AKP il başkanları tarafından istihdam edilecekleri tahmin edilen bekçiler toplum için bir risk olarak önümüzde duruyor. Tüm toplumsal muhalefete sesleniyoruz; bu bekçilik yasası sıradan bir şey değildir, AKP'nin paramiliter, baskıcı güçleri sokağa salmasının adıdır ve buna müsaade etmemek lazım. Buna karşı hem Meclis'te hem dışarıda itirazları ve mücadeleyi büyütmek lazım.

GEÇEN YIL 50 TUTSAK HAPİSHANEDE YAŞAMINI YİTİRDİ
"Sık sık Genel Kurul'da dile getiriyoruz. Cezaevlerini toplumun kanayan yarası olarak hep değerlendirdik. Ne yazık ki bu yara kanamaya devam ediyor. Bunu hem çeşitli bakanlık düzeyinde görüşmelerimizde ve aynı zamanda Genel Kurul'da araştırma önergesi olarak gündeme getirmemiz durumunda hep şununla karşılaştık: HDP bu konuyu istismar ediyor. Hasta tutukluların infazlarının durdurulmasına ve cezaevi koşullarıyla ilgili taleplerimiz AKP'ce istismar konusu olarak görülüyor. Oysa hem avukatlar üzerinden hem de bizzat bize ulaştırılan taleplerden biliyoruz ki, işkenceye varan kötü muameleler var. Hasta tutsakların tedavi edilmemesi, kelepçeyle muayenenin dayatılması, çıplak arama, gazete ve kitap gibi ihtiyaçların verilmemesi veya kısıtlanması durumu var. Kadınların üstü erkek gardiyanlar tarafından aranmak isteniyor, banyolara bile kameralar konuluyor. Bunlar bir bütün olarak birçok cezaevinde yaşanıyor. İHD verilerine göre 220 bin kapasiteli cezaevlerinde mevcudun 280 bine ulaşması başlı başına bir işkence ve ihlaldir. Dolayısıyla bu sorunun bir an önce gündeme alınması 1334 hasta tutukludan ağır olan 457'nin durumunun gözden geçirilmesi ve infazlarının durdurulması gerekmektedir. Hasta tutukluların tedavi edilmeden koğuşlarına gönderilmesi sonucu yakın zamanda vefat edenler oldu. Tekirdağ Cezaevi'nde hasta tutuklu Hüseyin Polat hayatını kaybetti. Kimi STK'ların verilerine göre geçen yıl yaklaşık 50 tutuklu cezaevinde yaşımını yitirdi. Afyon, Tarsus, Türkoğlu, Elazığ, Osmaniye, Bolu, Rize Kalkandere, İzmir Şakran, Kayseri Bünyan kötü muamelede ün yapmış cezaevleridir. Cezaevlerine düşman hukuku uygulanmasını doğru görmüyoruz. Adalet Bakanlığını sorumluluğa çağırıyoruz. Tutukluların sağlığından ve güvenliğinden hükümet sorumludur. Bu görevi yerine getirmek zorundadır. HDP olarak bu durumu hatırlatmak isteriz.

SON ZAMANLARDA 4 KİŞİ KAYBETTİRİLDİ
"Son zamanlarda ülkemizde 4 insan kayboldu. Bize göre insanlar kaybolmaz, kaybettirilir. Hükümetin bu konuda sorumlu olduğunu bilerek Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku'nun nerede olduğunu sormak istiyoruz. Neden Gülistan Doku 5 Ocak'tan bu yana bulunamıyor. İntihar ettiği üzerinde duruluyor. Genellikle kadın cinayetlerinde savcılar ve kolluk olaya böyle yaklaşır. Olay intihar mı, başka şüpheler üzerinde durmak gerekmez mi? Gülistan Doku'nun bir an önce bulunmasını talebini kadınlar olarak yinelemek istiyoruz. Dersim gibi bir yerde, adım başı kameraların olduğu, herkesin tek tek izlenebildiği bir ilde bir üniversite öğrencisine ne olabilir? Bunun iyi araştırılması lazım. Beytüşşebap'ta yaşayan Hürmüz Diril ve Şimoni Diril adlı vatandaşlarımız da 11 Ocak'ta beri kayıp. Bu insanlar için gerekli arama girişimleri var mıdır? Ne olmuştur bu insanlara? Bu hala muğlak bir durum olarak önümüzde duruyor. Aynı zamanda 11 gündür Batman'dan İstanbul'a gelen Mehmet Bal adındaki vatandaş da bulunamıyor, kayıptır. Ama dediğim gibi insanlar kaybolmaz, kaybettirilir. Bunun için gerekli çalışmanın şeffaf bir şekilde yapılması ve bu vatandaşlarımızın akıbetleri hakkında kamuoyuna bilgi verilmesi gerekmektedir."