29 Eylül 2024 Pazar

ICAD Temsilcisi Yılmaz: Kayıplar mücadelesi tarihsel bir mücadeledir

Gözaltında kayıplara karşı mücadele, kayıpların bulunması, mezar yerlerinin açıklanması ve sorumluların yargılanması talepleriyle 25 yıldır sürüyor. Kayıplara karşı mücadelenin tarihsel önemde olduğunu söyleyen Cumartesi Meydanı'nın ilk emekçilerinden ICAD Türkiye Temsilcisi Ayşe Yılmaz, "Kolektif akıl, mücadeleyi kolektifleştirdi ve kazanım elde etti" dedi.

Devletin gözaltında kaybetme politikası on yıllarca sürdü. 12 Eylül askeri faşist darbesiyle ve devam eden 90'lı yıllar bu devlet politikasının zirve dönemleriydi. Ancak gözaltında kayıplara karşı başlayan itirazlar Hasan Ocak'ın kaybedilmesi döneminde çığlığa dönüştü. Büyük bir kararlılıkla başlayan mücadele sonucunda Hasan Ocak'ın cansız bedenine ulaşıldı ancak kampanyanın en büyük başarısı da devlete, gözaltında kayıplar politikasında geri adım attırması oldu. 

25 yıl önce başlayan mücadelenin emekçilerinden olan, bu mücadele sırasında kurulan Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Komisyon (ICAD) Türkiye Temsilcisi Ayşe Yılmaz, kayıplara karşı mücadelenin nasıl başladığını ve elde edilen kazanımları aktardı.

Mücadele tarihi bakımından kayıplar mücadelesi ve elde edilen kazanımların çok önemli olduğuna işaret eden Yılmaz, özellikle kadınların mücadelede önemli bir yer aldığını belirtti.

21 Mart'ta Hasan Ocak kaçırıldıktan hemen sonra demokratik kitle örgütleri olarak harekete geçtiklerini söyleyen Ocak, o dönem Emekçi Kadınlar Birliği'nde (EKB) çalıştığını belirterek, EKB'nin kampanyanın merkezinde olduğunu, diğer kadın örgütlerini de seferber etmeye çalıştıklarını söyledi. 

'HİÇBİR EYLEM VE ETKİNLİK REDDEDİLMEDEN, HAYATA GEÇİRİLDİ'
Yılmaz, şunları ifade etti: "Kampanyanın en belirgin özelliği hiçbir eylem ve etkinlik reddedilmeden ama her türlüsü hayata geçirildi. Herkes bulunduğu noktadan nasıl algılıyor, ne söylemek istiyorsa o noktada harekete geçti. Bu kesinlikle Hasan Ocak'ın yoldaşlarının ve ailesinin iradesi ile olan bir hareketti. Örneğin direniş alanına yürürken Hasan'ın binlerce resmi ellerde taşınırken, analar kendilerini valiliğin önüne zincirledi."

Kayıplar mücadelesi ile Ocak için yürütülen kampanya ile değil, ilk olarak 1993'te Hüseyin Toraman'ın kaçırılarak kaybedilmesinin ardından yer aldığını hatırlatan Yılmaz, "Hüseyin Toraman için de açılık grevleri ve yürüyüşler yaptık. Ama yaptığımız o çalışma Hüseyin Toraman'ı bulmaya yetmedi" dedi.

Hasan Ocak'ın kaybedildiği dönemde devletin kaybetme saldırısını çok daha yoğun gerçekleştirdiğini vurgulayan Yılmaz, "Kayıplar o kadar çoğaldı ki, metropollere yayıldı. Günde iki üç kişi şehrin merkezinde kaçırılıyordu ve bir daha o insanlardan haber alınamıyordu" dedi. Aileler ve İHD'nin yaptığı başvuruların da hep "bizde yok" şeklinde yanıtlandığını kaydeden Yılmaz, "Hasan Ocak için yürüttüğümüz kampanya kitlenin de duyarlı olduğu bir zamanda yürütüldü. Doğru bir şekilde yürütüldüğü için de başarıya ulaştı. Hasan 58 gün sonra bulundu, 10 binlerce kişi tarafından insanlarla Gazi Mezarlığı'nda defnedildi. Her yaştan, yaşlı, genç, çocuk insan vardı" şeklinde konuştu.

'KAYIPLAR POLİTİKASININ KARŞISINA BİR TUĞLA KOYDUK'
Kadınların kampanya boyunca olduğu gibi Ocak'ın uğurlanmasının ardından da mücadelesini sürdürdüğünü söyleyen Yılmaz, bu kez 28 Mayıs'ta Analar Kurultayı'nı örgütlediklerini hatırlattı.

Devletin defalarca kayıplar için yapılan Cumartesi oturması ve diğer eylemlere saldırdığı gibi, kurultayı da engellemeye çalıştığını kaydeden Yılmaz, şunları söyledi. "Biz alternatif salonundan tutun, alternatif etkinlik planına dek tüm süreci örgütledik. Kurultayda 600'e yakın ana ve kayıp yakını kadın bir araya geldi. O süreçte bütün anneler, söylemek istedikleri ne varsa o kürsüden söyledi. EKB olarak, kayıplar politikasının karşısına bir tuğla daha koyduğumuza inanıyorum. 

"Bitmedi, Hasan'ın ondan bir hafta sonra da Rıdvan Karakoç'u bulup, binlerce Gazi Mezarlığı'nda uğurladık. Mücadele sürmeliydi. Çünkü biliyorduk ki, Arjantin'de, Şili'de, Kolombiya'da o dönemde diktatörlerin uyguladığı politikaydı gözaltında kaybetme. Plaza de Mayo Anneleri bize esin kaynağı oldu. Kadınlar olarak bunu tartıştık ve İHD ile birlikte çağrısını yaparak Plaza de Mayo Anneleri gibi Cumartesi oturumlarının yapılması gerektiğini, ancak kayıpların böyle durdurulabileceğine karar verdik. Hasan'ın katledilmesinde suçüstü yakalanan devlet, Kürt coğrafyasında da birçok kişiyi katletmiş, gözaltında kaybetmişti. Bu mücadele ile bu politikayı durdurmalıydık."

'1. GÖZALTINDA KAYIPLAR KURULTAYI TÜM ENGELLERE RAĞMEN YAPILDI'
Analar Kurultayı'nın ardından da EKB, DMP ve Avrupa'dan da AGİF'in desteği ile 1. Gözaltında Kayıplar Kurultayı'nı İstanbul'dan örgütlediklerini anımsatan Yılmaz, şu bilgileri hatırlattı: "32 ülkeden 50'nin üzerine delegenin katılımı ile görkemli bir kurultay gerçekleştirdik. İHD, EKB, DMP ve AGİF'in üstlendiği 200'e yakın sendika, demokratik kitle örgütü ve partinin de desteklediği bir kurultay oldu. Bu kurultaylar kayıplara karşı mücadelenin bir aracı olarak devam etmeli ama bir de her bir kurultayın kararlaştırması gereken önemli noktalar vardı. En önemlisi uluslararası bir mahkeme kurulması bir arşivin oluşturulmasıydı. Bir diğeri de bir örgütlülüğün büyütülmesi ve süreklileştirilmesiydi. Bugün hala çalışmalarını sürdüren Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Komite'nin (ICAD) kurulması o kurultayda altına alındı. 96'da yaptığımız bu kurultaya da devlet çok yoğun bir şekilde saldırdı, salon ablukaya alındı, delegelerimiz engellenmek istendi. Ama kurultayımızı gerçekleştirdi. Çünkü, yine alternatifimiz vardı."

Yılmaz, bugüne kadar 6 kurultay gerçekleştirildiğini söyleyerek, Filipinler’den Arjantin'e, Avrupa ülkelerine kadar 12 ülkede ICAD'ın temsilciliklerinin açıldığını belirtti.

Özellikle '99'dan itibaren Cumartesi eylemlerine saldırıların arttığını, annelerin yoğun işkence ile gözaltına alındığını ifade eden Yılmaz, 200. haftasında ara verilen Cumartesi eylemlerinin Ergenekon davaları sürecinde yeniden 201. hafta olarak başladığını kaydetti. Yılmaz, 700. haftasında da polisin saldırdığı Cumartesi eylemlerinin tüm saldırılara rağmen sürdüğünü vurguladı. 

İlk Cumartesi oturumunu 27 Mayıs'ta yapıldığını anımsatan ICAD Türkiye Temsilcisi Ayşe Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Galatasaray Meydanı, tüm politik insanlar açısından, adalet mücadelesi bakımından çok önemli bir yer. Biz yarın olmayabiliriz ama bizden bu mücadeleyi devralacak genç kuşağımız devletin kayıplar politikasının önüne set olan kayıplara karşı mücadeleyi ilerletecek."

Tüm kayıp yakınları ile birlikte Cumartesi Meydanı olan Galatasaray'da bir çok saldırıyı göğüslediklerini, yan yana yürüyüp acıları paylaştıklarını ama çok da anı biriktirdiklerini vurgulayan Yılmaz, bugün hayatta olmayan kayıp yakınlarını andı.

'DEVLET HALA KATİLLERİ KORUYOR, KOLLUYOR'
1915'ten günümüze devletin teslim alamadığı insanları kaybettiğini ifade eden Yılmaz, bir dönem sosyalistlere, devrimcilere karşı uygulana bu politikanın özellikle '90'lı yıllarda Kürt coğrafyasında çok yoğun uygulandığını, insanları toplu bir şekilde yakıldığını ve faillerin de yargılanmadığını hatırlattı. "Her Cumartesi kayıpların hikayesini anlatıyoruz ve arkasından faillerin isimlerini okuyoruz. Biz, failleri tek tek biliyoruz" diyen Yılmaz, devletin hala cezasızlık ile katilleri koruduğunu söyledi. Dersim'de üniversite öğrencisi Gülistan Doku'dan aylardır haber alınamadığını söyleyen Yılmaz, "Çünkü kaybolmasında bir polisin sorumluğunun olma ihtimali var. O nedenle örtbas edilmeye çalışılıyor" dedi. 

'BİRLİK RÜZGARININ SİNERJİSİ...'
Yılmaz, kayıplar mücadelesinin bu kadar uzun soluklu ve kararlılıkla yürütülmesine ilişkin ise şunları söyledi: "1995 yılında bir birlik rüzgarı esti. Onun her alanda yarattığı bir sinerji vardı. Bunun değerini ve kıymetini bilen irade kampanyayı başlattı. Gözaltında kayıplar vahşetinin önüne de ancak öyle bir irade dikilebilirdi. Mücadelenin daralmaması, başarıya ulaşması için de ortaklaştırıldı. Kolektif bir akıl, bu mücadeleyi kolektifleştirdi, kazanım elde edildi."